Ana Sayfa İnceleme Alacakaranlık/Twilight – Isabella ve Edward’ın Çekiciliği (2008)

Alacakaranlık/Twilight – Isabella ve Edward’ın Çekiciliği (2008)

Alacakaranlık/Twilight – Isabella ve Edward’ın Çekiciliği (2008)
0
Belki uzun zaman önce izlediniz, Alaca Karanlık serisinin ilk filminden bahsediyorum.
Filmin en ilk sahnesinde, bir ormanda su içen ceylanı görürsünüz, dingin bir su birikintisinin önündedir. Bir taraftan da Isabella’nın sesi gelir kulağınıza, ne dediğine şimdilik aldırmayın, olan şey, ceylan ile Isabella’nın özdeşleştirilmesidir. Sahnenin devamında orman korkunç bir hal alır ve Ceylan birisinden kaçmaya başlar, sonunda ise bir insanın tuzağına düşer.

Bir sonraki sahne Ceylan’ın hemen ardından Isabella’nın görüntüsü gelir, evden uzakta bir ceylan (Annesinin yanından ayrılıp babasının yanına gelen, şaşkın bir genç). İçinden acı çekmekte olan, kaygılı, endişeli, bir mekana uyum sağlayamayan (Arizona’dan ayrılışı ile ilgili umutsuzluğu), yerini bulamamış, biraz sakar (karda, ormanda ayağı kayıyor) … Sanırım hepimizin hissettiği duygulardı bunlar, özellikle lise yıllarında. Hatta dahası onu seven babasının, onu sevdiğini söyleyememesi de, ailemizle aramızdaki o iletişim sorunlarını anlatmıyor mu? Elbette babasının yaptığı işin de bu durumda payı büyük.
twilight-1
Dolayısıyla, karakter ile kendinizi özdeşleştirmeniz için pek çok sebep var aslında. Çekicilik de buradan geliyor, benzerlik duygusundan. Kendimizle bağlantı kurabileceğimiz pek çok nokta var.

Korunmaya ihtiyaç duyan, yürürken buzda, düz zeminde kayan, çantasını koyduğu yerden düşüren bu kız, kendisini koruyacak yeteneklere sahip değildir. Ancak zeki bir kızdır, ima edilen cümlelerden anlamlar çıkartır, gerçeği bulana kadar araştırır, meraklıdır. Kıyafetlerle ve kadınsı şeylerle ilgilenmez. Galiba iyi bir akademisyen olabilirdi.

Bu kurgu pek çok filmde karşımıza çıkar, koca bir topluluktan farklı olan birkaç kişi vardır, araştırmayan ve dolayısıyla öğrenemeyen bir grup insanın yanında, aslında çok çok azımızın bildiği bazı gerçeklere ulaşırlar. Bilgi hep önemli olmuştur, insanın varlığından itibaren. Bu da bazı şeyleri bilmenin ne kadar temel farklılıklar yarattığını anlatır bize.

Ve sonrasında yaşadığı duygular.. Soğuk ve ıslak olan hiçbir şeyi sevmemesine rağmen, soğuk bir adama ilgi duyar, Edward’a. Olağanüstü duyguları tattıran, basit bir insanın asla yapamayacağı şeyleri yapabilen, güçlü ve koruyan bir adamdır Edward. Ve duyuları çok gelişmiştir, filmin çekici gelen bir başka yanı da budur sanırım. (Bu) sevgi aslında kokular ve seslerle ilgili bir çekimdir, ki insan fizyolojisi de aslında bu uyaranlara duyarlıdır, sadece eşik altı kaldıkları için bilincinde olmayız. Belki de aşık olduğumuzda yaşanan tam olarak da budur. Sizde olmayan bazı yetilerin olduğu (daha iyi bir genetik koda sahip olma gibi) birisine karşı duyulan içgüdüsel çekim… ve tabi Isabella’nın Edward tarafından bilinemez düşünceleri, Isabella’yı anlama arzusu…
twilight 3
Ayrıca farklı olma hissi çok cezbedici, hem de kanından kaynaklı, düşünsenize, elimde değil ben faklıyım diyebildiğinizi, ve bu fark sayesinde doğaya hakim olabildiğinizi. İnsanın yıllarca savaştığı doğa koşullarına hakim oluyorsunuz. Vahşi doğa her ne kadar güzel gelse de bize, tehlikelerle dolu bir yer ve insanlar bu tehlikelerle başedebilmek için yıllarca çok çaba harcamış, en basit anlamıyla insanın sığınma ihtiyacının mağaradan, toplu yaşam konutlarına evrilmesi gibi. Edward işte bu evrimin başını çekiyor, ormanın aslanı o artık, korkacağı herhangi bir şey yok. Böyle bir adamın himayesi altına giriyor Isabella, bir anlamda sınıf atlıyor. Bu sınıf atlama hem ekonomik anlamda (Edward’ların malikânesini hatırlatalım), hem sosyal anlamda (artık farklı ve ayrıcalıklı bir grup ile ilişki halinde olduğunu biliyoruz), hem de bilinç – bilgi düzeyi anlamında gerçekleşiyor.

Bir de net olarak ölümsüzlük konusu var, insanın ölümsüzlük iksirini arayışı yüzyılların konusu, mumyaları biliyorsunuz, Lokman Hekim’i biliyorsunuz. Ölümsüzlüğü gerçekten isteyip istemediğimizi de sorgulatıyor aslında vampiler.
twilight-2
İşte bu sebeplerle, her ne kadar olağanüstü olaylar da anlatılsa, aslında hissettiğimiz duygulardan beslenir Isabella ve Edward ilişkisi. Neden bu kadar sevdim bu filmi derseniz, zamanında hissetmiş olduğunuz veya bugün hissettiğiniz, benzer duyguları arayın kendinizde. Bu ilişkinin bizi sarmasına ise, zeki ve fiziksel olarak güçlü olmayan, güzel (bella) bir kadın; yanında çok duyarlı, çok da zeki olmayan, fiziksel olarak çok güçlü, doğaya hükmedebilen, sevdiği insana (ne sebeple olursa olsun) karşı çekingen, duygusal bir adamın varlığı sebeptir belki?

Bir Cevap Yazın