Ana Sayfa Eleştiriler Deccal / Antichrist (2009)

Deccal / Antichrist (2009)

Deccal / Antichrist (2009)
0

Lars von Trier ile beraber Anders Thomas Jensen’ın  da senaristliğini üstlendiği yapım 2009 Cannes büyük yankı uyandırmıştı.  Adını Nietzsche’in aynı isimli eserinden alan film, Nietzsche gibi   Hristiyanlığa  olan eleştirisini gözler önüne sunuyor üstelik yoğun ve ağır metaforlar ile.  ‘Duygusuz erkek’ rolünü oynayan Willem Dafoe  ve ‘sanrılı kadın’ rolünü oynayan Charlotte Gainsbourg’un oyunculukları da filmin o karanlık ve ürpertici havasını tamamlıyor.

Film ‘yanlış okumaya/anlaşılmaya’ oldukça müsait bir yapım. Özellikle ‘kadının’ üzerinden çok fazla eleştiriler alarak yanlış anlaşılmayı daha da güçlendiriyor.  Yaşadığı derin depresyon günlerinde çektiği Antichrist’i  Trier ; ’Başyapıtım’ olarak dile getiriyor ve filmin sonunda filmi Andrei  Tarkovski’ye  armağan ediyor.antichrist-bdf

Yoğun bir boğuk ses ile başlayan film, adını, ürpertici bir ses ile ekrana vuruyor. Ardından oldukça yavaş çekim ile openning sound’unda İtalyanca  Handel’in ‘lascia ch io pianga’ aryası çalarak başlar.  Daha ilk sekanslarda filme sert giriş yapan Trier, çifti bu müzik eşliğinde bir’leştiriyor. Tam o esnada ufak oğulları, bebek yatağından çıkmak için çabalıyor ve yatağından iniyor. Odasında pencerenin açık olduğunu gören minik, pencereye doğru giderken anne ve babasını görüyor. Kadın ise bir’leşmenin verdiği an ile çocuğunu görüyor fakat bir şey yapmıyor. Minik, pencereye yaklaşıyor  ve dışarıdan gelen kar taneleri hoşuna gitmesi ile cama çıkıyor.  Ve  üç  biblo gözüküyor.  Biblolar da sırasıyla “acı”  ,   “keder”  ,  “umutsuzluk” isimleri yazar ve masadan düşer. Slow motion devam ederken aryanın yükselmesi  ile  çocuğun pencereden düşmesi ile film prolog bölümünü tamamlıyor  ve  ‘ihmalkarlık yüzünden ölen çocuğun acı’sı ile ekran kararıyor. Sekans esnasında gözüken  3(üç) biblo gibi film de  aynı isimlerle üç bölümde sunuluyor seyirciye.

MATEM – YAS – UMUTSUZLUK

Kadının yaşadığı büyük pişmanlık ve acı ile başlayan ilk bölümde yine karanlık sekanslar göz önündedir ve kadının yaşadığı acıyı kocasından çıkarmak istercesine hırçınlığı sergilenmektedir. Psikolog olan koca, karısını iyileştirmek üzere kendi alanının bilgisini kullanarak  ‘korkularla yüzleşmek’ mottosuyla doğayla içiçe olan kulübelerine götürür.  Adının  ‘Eden’ yani ‘cennet’ olan ormanda konuşmalar ile kadının acısını profesyonelce yaklaşmak isteyerek  karısına ulaşmaya çalışır. Karısının kullandığı ilaçları bıraktırarak oldukça dağılmış ve sanrıları artmış olan kadının anormal davranışlarına sebep oluyor. Trier erkek karakterini ‘modern dünya/akıl’ ile sembolleştirip kadını ‘hristiyanlık/akıldışılık’’ ile sembolleştirerek ikisinin savaşını görselleştiriyor. Sanılanın aksine kadının kadına düşmanlığı değil, erkeğin ‘’ilaçlarını almasını engelleyerek alt beninde yatan vahşiliğin’’ ön plana çıkmasına sebep oluyor. ‘Ortaçağ’da cadı avları, kadınların Hristiyanlık tarafından cadılaştırılması’ ile ilgili olan tez çalışmasını çocuğuyla beraber sürekli gidip kaldığı Eden’da  çalışıyormuş kadın.  Çalışmalarından bahsettiği anlarda ‘kadının doğası kötüdür’ ,’Ağlayan kadın aldatan kadındır’  gibi düşüncelerini sızdıran kadın kocası tarafından  daha da dikkat çekip şüphe uyandırır. Kadın, araştırmasını yaptığı tezinin  konusunu içselleştirip eleştirdiği şeye bürünüp (Hristiyanlığa)  şiddetli savunucusu olmuştur.antichrist-bdf-2

Eden’da farklı, sert zamanlar yaşayan çifti üç hayvan ziyaret eder. Bu ziyaret İncil’de İsa’yı ziyaret eden üç krala büyük bir göndermedir. Bunu Nietzsche’de de görebiliyoruz. Bu üç hayvan sırasıyla geyik, tilki ve karga’dır. Geyik ; yası/matemi , tilki ; acıyı ve karga ; umutsuzluğu temsil eder. Filmin genel yapısı gibidir.  Film ürpertici sanrılar ile devam ederken, son bölümünde bir sekansında bir ceylanın karnından cenin ceylanın düşmesi gözükür, tam burası Heidegger’in ‘Geworfenheit’ yani dünyaya fırlatılmışlığına büyük bir gönderme gibi geliyor bana .Çünkü  Heidegger’in deyimiyle “Yaşamın ortasına fırlatılmışızdır ve onun gelgitleri, akıntıları ve çalkantılarıyla sürükleniriz. Daha doğduğumuz andan, yani dışarı atılıp, biz çığlıklar ve tekmeler atarken, bir doktorun ya da ebenin bizi aldığı ve bizim kontrol edemediğimiz bir ortamda, bize sorulmamış bir zamanda, bizi seçmediğimiz bir anneye teslim ettiği andan itibaren, kendi irademiz dışında,geleceğe doğru fırlatılırız.”

Filmin sonlarına doğru daha da vahşileşen kadın, fiziksel acılar çektirir kocasına ve bunlardan en ağırı yine Hristiyanlık doktrini olan, sana günahı aşılayan ve seni azaba sürükleyen uzvunu kopar at şiarı ile kadın kendine işkence ediyor.antichrist-bdf-3

Ağır bir film. Sert görüntüleri ile hazmedilmesi inanılmaz zor bir film. Fakat şu bir gerçek ki en çok yanlış okunan filmlerden biri. Hem varoluşsal açıdan hemde Hristiyanlık eleştirisi hem Nietzsche hem de  Freudyen çerçevede inanılmaz dolu olan bir film.  Oturup saatlerce tartışılabilecek derece de.

Cannes’da üstün performansı ile ödül alan Gainsborg, muhteşem oyunculuk sergilediği aşikar.

Ve filmden küçük bir dialog :

– Beni öldürmek mi istiyorsun?

– Daha değil.

– Üç dilenci daha gelmedi.

– Üç dilenci mi?

– Üç dilenci ne demek?

– Üç dilenci geldiğinde biri ölmeli. Anladım. Ağlayan kadın hile yapan kadındır. Bacaklarıyla, kalçasıyla göğüsleri, dişleri, saçı ve gözleriyle kandırır. Sarıl bana. Sarıl bana.

“ÜÇ DİLENCİ: YAS – ACI – UMUTSUZLUK

Sedef Açıkgöz 'Germanistik deryasında Tarkovski karakteri gibi elimde mum ile 'Işık'ın peşindeyim'

Bir Cevap Yazın