Geliş / Arrival (2016)

Geliş / Arrival (2016)
0
En son Sicario ile gerilim ve polisiye türünde çok iyi bir işin altına imzasını atan Denis Villenevue daha önceden çektiği filmlerle de rüştünü ispatlamaya başlamıştı. Bu sefer bilim kurgu türüne el atan yönetmen ortaya son zamanların en iddialı bilim kurgu yapımlarından sayılabilecek Arrival’i çıkarıyor. Ted Chiang’in “Story of Your Life” isimli kısa hikayesinden uyarlanan Arrival sıradan bir uzaylı istilasını andıran başlangıcıyla biraz kendisine soğuk bakmamıza sebep olsa da sonradan ilginçleşen senaryosu ve seyirciye sordurttuğu “şimdi ne olacak?” sorusu ile filmin son anına kadar diriliğini korumayı çok rahat bir şekilde başarıyor.

22

Melodramik aile yapısını konu alan bir açılış tercih eden Arrival, Amy Adams’ın canlandırdığı Louise Banks kocasından boşanmış ve tek başına büyüttüğü çocuğunu kaybetmiş bir anne, bir dilbilimcidir. On iki tane uzay gemisi Dünya’nın farklı noktalarına iniş yapmıştır. Hiç bir şekilde uzaylılarla iletişim kurmayı beceremeyen insanoğlu daha doğru ABD ve ordusu daha önce de kendileriyle çalışan Banks’i bu iş için görevlendiriyor. Filmin geneli Banks’in uzaylıların (hektapod) dilini öğrenme çabasına odaklanıyor. Bu çaba sırasında ise Banks’in kendi içinde yaşadığı gelgitler ve bunalımlar filmin dramatik yönünü yansıtıyor.

Arrival sıradan bir uzay istilası veya ilk temas filmi mi?

Arrival bütün düzenini merak üzerine kuran bir yapım. Film bilim kurgu filmi olmasını bildiğimiz halde filmin başında Terrence Malick’in Tree of Life’ını andıran sahneler ve çekimlere tanıklık ediyoruz. Sonra televizyon izleyen halkın panik içinde duyduğu uzaylıların dünyaya indiğine dair haberler görüyoruz. Fakat Villeneuve’nin ilk girişte de yaptığı seyirciyi ana olay ile baş başa bırakma durumu bir kez daha erteleniyor. Bu durum sinemaseverlerin merak duygusunun tavan yapmasına sebep oluyor. Bu yüzden filmi alt kategoride sıradan bir uzaylı istilası yada sıradan bir ilk temas filmi olarak nitelendirmek doğru olmaz. Arrival’ı iletişim ve dilin toplumdaki yerine odaklanmak isteyen bir film olarak ifade edebiliriz.

11

Her canlı türünün birbiriyle anlaştığı bir dil, bir düzen vardır. Louise Banks’in uzaylıları konu aldığı bir filmde bu kadar ön plana çıkması hatta hikayenin merkezine yerleşmesindeki yegane sebep iyi bir dilbilimci olmasıdır. Peki dil bu kadar şeyi çözer mi?  Filmde bunu göstermeyi hedefliyor bize ve cevabı da yapıştırıyor, çözer. Yaklaşık iki saat boyunca kurgu ne uzay istilası ne de başka bir şey. Villeneuve uzaylılar aracılığı ile insanoğlunun birbiriyle anlaşamamasından yakınıyor. Küçük bir anlaşmazlıkla nasıl kaosa sürüklendiğimizi gösteriyor. Herhangi iki canlı iletişim kurmaya başladığı zaman neler olabileceğini söylüyor.

Geliş’te anlatılmak istenilenin bu kadar anlamlı ve güzel olmasının yanı sıra, filmin olumsuz eleştirilmesi gereken yerler de var. Amerikan hükümetlerinin temsil edildiği Hollywoodvari yapımların bence genel olarak en büyük sıkıntısı gerçek yaşamda pek anlaşamadıkları rakipleri Çin, Rusya gibi ülkelere diz çöktürmek veya diş geçirmek. Arrival’in kurgusuda bu iki ülke başta olmak üzere bir çok ülkeye sataşıyor. Aynı zamanda Arrival’i genel hatlarıyla Interstellar ile az da olsa kıyaslamanın gerektiğini düşünüyorum. Interstellar’da karışık zaman yapısı filmin sonuna doğru görsel efektler ile takviye yapılarak izleyicinin tam olmasa da kafasına yatmasını sağlıyor. Arrival’da da böyle bir durum ile karşı karşıya kalıyoruz. Villeneuve bu durumu “Yeni bir dil (hektapodların dili) öğrenince zamanı farklı algılıyoruz. Zaman lineer olmanın dışına çıkıyor.” repliği ile doldurmaya çalışıyor. Fakat Interstellar’da olduğu gibi somutlaştırmadığı için kurgu havada kalıyor ve sinemaseverin kafasını karıştırıyor.

33
 

Yönetmenin bundan önceki filmleri Prisoners ve Sicario filmlerinin müziklerini de yapan Jóhann Jóhannsson Arrival’da çok spesifik olmasa da filmdeki dinginliği pekiştiren parçalar ortaya çıkarıyor. Arrival’ın son zamanlarda yaşanan bilim kurgu türünün kısırlığına yeni bir soluk getirdiğini düşünüyorum. Film izleyiciyi sıkmayan ve meraklandıran yapısıyla, Villeneuve’nin perspektifiyle içinizde çok hoş bir his bırakacaktır.

Bir Cevap Yazın