Ana Sayfa Eleştiriler Barry Lyndon (1975)

Barry Lyndon (1975)

Barry Lyndon (1975)
0
Sinemada -tüm sanat dallarında olduğu gibi- “biçim mi daha önemlidir içerik mi?” sorusu hep tartışılan ama tabi ki kesin bir cevabı olmayan bir sorudur. Sinema tarihinin gelmiş geçmiş en büyük yönetmenlerinden biri olan Stanley Kubrick’in bu muhteşemliğinin arkasındaki sebep belki de ne yardan ne serden geçmiş olmasıdır. Mükemmeliyetçiliğiyle tanınan Kubrick’in tüm filmografisi, olağanüstü bir titizlikle planlanmış kadrajları ve her biri diğerinden farklı görünen filmlerindeki temel ortak tema olan insan varoluşuyla hem biçimde hem içerik yaratmada usta olduğunu tekrar tekrar gösteriyor. Barok resim sanatından esinlenerek çektiği ve görsellikte bir benzeri daha olmayan Barry Lyndon da bunlardan biri.
Kubrick’in neredeyse tüm filmleri gibi Barry Lyndon da bir roman uyarlaması. Ama William Makepeace Thackeray tarafından 1844 yılında “Barry Lyndon’ın Anıları” adıyla yazılmış kitaptan uyarlanan filmin önemli bir farkı var; romanda olaylar Barry’nin ağzından anlatılırken bu uyarlamada Tanrısal bakış açısıyla anlatmayı tercih etmiş Kubrick. Bunun sebebi olaylara daha tarafsız ve soğuk bir bakış açısıyla yaklaşmak istemesi olmalı. Bir yandan da Tanrısal bakış açısının bir avantajını kullanarak bizi olacaklara karşı önceden bilgilendirebiliyor tabi -günümüz tabiriyle filmin sonundan spoiler veriyor. Yani başına gelecekleri biz Barry’den de önce biliyoruz. Bu durumda Kubrick bize belki önemli olanın sonuç değil, o sonuca giden yol olduğunu, o kısma odaklanmamız gerektiğini söylüyor.barry lyndon birdunyafilm1
“…Zira bir adamın servete ulaşmasını sağlayan nitelik ve güdüler, çoğu zaman sonradan mahvolmasının da sebebidir.” Kubrick’in filmin sonlarına doğru anlatıcıya söylettiği bu cümle filmin bel kemiğini oluşturan fikirlerden biri. Redmond Barry isimli fakir bir gencin önce yükselerek Barry Lyndon adını alması ve sonra yükseldiği kadar hızlı bir şekilde dibe vurmasının hikayesi bu. Redmond’la tanıştığımız ilk sahnede onun en önemli iki özelliğini görürüz: saf ve aşık olması. Yükselmesini konu alan birinci bölümde zamanla ikisini de yitirişini izleyeceğiz, ve Redmond Barry Lyndon’ın bir düello ile başlayan yolculuğu yine bir düelloyla sona erecek. Yer yer bir Shakespeare trajedisine benzeyen filmin bir yerinde Hamlet’ten bir alıntı da var (- Lord Bullingdon babanıza hakeret ettiniz. -Madam, babama hakaret ettiniz.)  Bir çıkış-iniş öyküsü olmasından dolayı aynı dönemde çekilen Francis Ford Coppola’nın tüm zamanların en iyilerinden kabul edilen Godfather’ını da hatırlattığı söylenebilir. Doğal olarak adı geçen eserlerde de olduğu gibi burada da güce ulaşmak için yozlaşan baş karakterin yozlaştığı için çöküşüne şahit oluyoruz.
Kubrick’in biçim ve içeriği dengede tuttuğunu belirtsem de Barry Lyndon için biçimin daha ağır bastığı görülüyor. Filmin geçtiği 18.Yüzyılın sanat eserlerinden oldukça yararlanmış. Öyle ki bazı sahnelerde bir filme değil bir Rembrandt tablosuna bakıyormuş gibi hissetmek mümkün. Dönemin resim sanatının en önemli özelliklerinden olan doğal ışık kullanımı filme de taşınmış. Gün sahnelerinde sadece güneş ışığı ve gece sahnelerinde sadece mum ışığı kullanması filmin görselliğinin en önemli elementlerinden biri.
barry lyndon birdunyafilm
Bir Kubrick filmi izlerken aklımızda tutmamız gereken en önemli şey, sahnedeki hiçbir nesnelerin orada “öylesine” yer almadığıdır. Bu yüzden filmlerini tekrar tekrar izleyip gözümüzden kaçan detayları yakalamamız çok olası. Bu filmdeki en önemli ögeler ise arka plandaki resimler ve oyun kartları; resimler filmin biçimini aldığı tarza bir saygı duruşu niteliğindeyken kartlarsa filmin ana temalarından biri olan şans/kader/rastlantısallık kavramını vurgulamak için var. Kubrick burada kumarı bir varoluş metaforu olarak kullanıyor zira kumarda başarılı ya da başarısız olmak talih ve tercihlerin ortak bir sonucudur. Görüldüğü gibi ister uzayda geçsin ister 18. yy Avrupasında veya bir savaş alanında Kubrick filmlerinin merkezinde her zaman insan doğasını anlama isteği yatar. Kubrick’in bir diğer özelliği ise bir türde uzmanlaşmayı reddetmiş olması. Bu nedenle bilim kurgudan korkuya film-noirdan biyografiye pek çok türde eserler vermiştir fakat yine de Paths Of Glory, Full Metal Jacket ve Dr Strangelove göz önüne alındığında savaş filmlerinin filmografisinde önemli bir yer tuttuğunu söylemek yanlış olmaz. Barry Lyndon’ın ana teması savaş olmasa da özellikle ilk yarısında savaş sahnelerine yoğun olarak yer veriliyor ve militarizme dokundurmadan geçilmiyor.
barry lyndon birdunya2film
Filmin en önemli özelliği görselliği olsa da film müziklerinin önemi de aşağı kalmıyor. Kubrick’in önceki iki filmi 2001: Bir Uzay Macerası ve Otomatik Portakal’a da baktığımızda onun klasik müziklere olan tutkusunu daha iyi görebiliriz. Barry Lyndon’da özellikle dönemine uygun olarak seçilmiş müzikler arasında Bach’tan Vivaldi’ye, Shubert’ten Mozart’a birçok ünlü ismin eseri yer alıyor. Fakat Handel’in açılış sahnesinden itibaren bizi büyüleyen Sarabande’si filmin asıl yıldızı. Müziği bir anlatı dili olarak kullanmayı seven Kubrick Sarabande’nin farklı aranjelerini filmin birçok önemli sahnesinde kullanıyor.
Vizyona girdiğinde aldığı bazı eleştiriler Barry Lyndon’ın müthiş görselliğinin yanında hayata dair fazla bir şey söylemediği yönündedir, özellikle yönetmenin diğer sansasyonel filmleriyle karşılaştırıldığında. Yazıyı Kubrick’in filmini bitirdiği “epilogue” yazısıyla bitirelim: “Bu kişiler 3. George döneminde yaşamış ve mücadele etmiştir. İyi veya kötü, yakışıklı veya çirkin, zengin veya fakir; şimdi hepsi eşittir.” Bu son söz ile Kubrick birçok filminde olmadığı kadar açıkça dile getirmiştir filmin derdini aslında.

Bir Cevap Yazın