Ana Sayfa Eleştiriler Kader (2006)

Kader (2006)

Kader (2006)
0

Zeki Demirkubuz’un yönettiği, başrollerini Vildan Atasever ve Ufuk Bayraktar’ın paylaştığı Kader(2006), Masumiyet(1997)’in geçmişini aydınlatır nitelikte bir devam filmi. Demirkubuz Kader’i çekerken zaman, karakter benzerliği gibi kavramların üstünde durmadan Bekir ve Uğur’un hikayesini bizlere yalın olarak aktarıyor. Uğur rolünü Vildan Atasever’e veren usta yönetmen, Bekir rolünü ise Cihangir’de bulunan Firuzağa Kahve’sinde çalışırken keşfettiği Ufuk Bayraktar’a veriyor. Masumiyet’in aksine kendisini görebildiğimiz Zagor’u ise Uçurtmayı Vurmasınlar(1989) filminden hatırladığımız Ozan Bilen canlandırıyor.

Açılış sekansı Uğur ve Bekir’in tanışması ile başlar. Bekir’in halı dükkanına gelen Uğur, Bekir’in uyanmasına neden olur. Bu uyanma aynı zamanda Bekir’in miskin ve monoton hayatının bitip, arzuları ve istekleri peşinden gidecek Bekir’in de uyandığı sahnedir. Toplum normları, aile, küçük esnaf çevresi ve bunların getirdiği tabular arasında sıkışıp kalan Bekir, Uğur’un vücudunu gördükten sonra içinde yeşeren arzu tohumlarıyla, kendisini miskinleştiren bu etmenleri yok etmeye başlayacaktır.

Masumiyet’te olduğu gibi Kader’de de Zagor ve Uğur’un tanışma ve aşık olma evrelerini göremiyoruz. Bunun yerine Uğur’un ailesi ve yetiştiği çevre ile tanışıyoruz. Engelli ve yatalak bir baba, kocasını bu zor günlerinde bile bırakmayan ancak başka bir adamla birlikte olmaya devam eden bir anne, kahvede çay dağıtan ve çalıştığı kahvede sürekli cinsel tacize uğrayan bir erkek kardeş. Bu aileye yardım eden ve yarı-dul sayılan anne ile ilişkisi olan Cevat, içerden yeni çıkan Zagor tarafından öldürülünce aileyi daha zorlu bir dönem, Zagor’u yeniden hapishane ve Uğur’u da yollar ve gurbet diyarlar beklemektedir.

      kader1-bdfKader’de zaman geçişleri oldukça naif ve sade gösterilmiştir. Sıcak yaz günlerinden sonra yağmurun yağması ve Bekir’in bıyıkları uzun bir zaman dilimini geride bıraktığımızın habercisidir. Burada bıyıklar aynı zamanda Bekir’in toplumsal normlara boyun eğmesi ve aile kurmasının da bir simgesidir. Bekir üstünde artık baba figürünün de ağırlığını hissetmekte ve sürekli bu yükün altında ezilmektedir. Eski monoton günler yeniden başlamıştır. Ancak Zagor’un İzmir’de iki polisi öldürmesiyle işler başa sarar. Aşık olduğu adama avukat tutmak için Uğur Bekir’den para ister. Bunun için metreslik bile yapmayı göze alan Uğur hayatını nedensiz bir şekilde Zagor’un peşinde harcamaya çoktan hazırdır. Bekir’in aşkı ise nedensiz yere kendi hayatını yıkar ve tüm yüklerinden kurtulan Bekir bir konsomatrisin peşinde İzmir yollarına düşer.

İzmir günlerinde Bekir’in imajı yeniden değişir. Bıyık kesilmiş onun yerine kirli bir sakal gelmiştir. Saçlar arkaya doğru yatırılmıştır. Bekir’i filmde ilk kez gülerken görürüz. Sıradan ve maddi olarak varlıklı bir hayatı varken bir kez bile gülmeyen Bekir, her şeyini bırakıp geldiği İzmir’in kalitesiz bir müzikholünde sanki yeniden doğmuş gibidir. İnsanların eylemleri mantıklı olduğu sürece mi yoksa onları mutlu ettiği sürece mi doğrudur? Bekir hiçbir nedeni yokken bir kadın uğruna hayatını feda etmiştir. Bu akıldışı eylem ile mutluluğu yakalayan Bekir artık ne istediğinin çoktan kararını vermiştir. Bütün hayatı Uğur’un peşinde geçecektir.

Sisifos Yunan Mitolojisinde büyük bir kayayı sonsuza kadar tepeye çıkarmakla mahkum edilmiş bir kraldır. Bu cezayı özel kılan, kayayı tepeye her çıkarışında kayanın aşağıya düşmesi ve Sisifos’un görevini tekrardan yapmaya devam etmek zorunda olmasıdır. Yararsız ve sonu olmayan bir işi yapacağı bilindiği için Sisifos’un durumu hep trajik olarak görülmüştür. Albert Camus ise Sisifos Söyleni(1942) adlı yapıtında ise Sisifos’u mutlu olarak düşünmemiz gerektiğini söyler. Hayatın anlamsızlığı ve saçmalığını kavrayan Sisifos yazgısını kabullenir ve cezasını kendi iradesi ile yerine getirmeye çalışır. Tanrıları yadsıyarak kendi gerçeğini yaşar. Bu gerçek tanrıların ona uygun görüp verdiği yazgı değil bilakis kendi yazmakta olduğu kaderin ta kendisidir. Kendi kaderini tayin eden Sisifos kayayı tepenin eteklerine düşerken izlediğinde bile mutludur.kader2-bdf

Albert Camus’un bir başka eseri Yabancı(1942)’yı senaryosuna uyarlayıp Yazgı(2001)’yı çeken Zeki Demirkubuz varoluşçu felsefeye yakın bir isim. Yazgı’da Meursault karakteri yerine bizlere Musa’yı gösteren usta yönetmen, Kader’de ise Sisifos yerine Bekir’i, onun özelinden ise tüm insanlığı gösteriyor. Bekir kaderini kabullenmiş bir mahkumdur. Ancak bu onu mutsuz olarak tanımlamamızı gerektirmez. Toplumun, gelenek ve göreneklerinin Bekir’e yüklediği görevler onu tatmin etmemektedir. Hayat içinde kurulan düzenin tamamı uydurma ve “saçma”dır. Kendi kaderini tayin eden Bekir hayatını Uğur’un peşinde geçirecektir. Uğur’un onu sevmemesi, her seferinde kavga edip ailesinin yanına dönmesi ve tekrardan Uğur’a gelmesi sorun teşkil etmez. Sisifos gibi yazgısını kabullenmiştir çünkü Bekir. Eylemlerini kendi iradesiyle yapmakta, bu da ona mutluluk vermektedir.

Hayatın anlamı tarihin başlangıcından beri ebedi ve ezeli sorunumuz. Böyle hassas bir konuya evrensel bir yanıt vermek yerine cevabı bireysel çabalar da aramak en azından benim için daha anlamlı durumda. Bekir yaptığı eylemlerin nedenini düşünmemektedir. Onları içinden geldiğince yapmıştır. Dolayısı ile belli bir konumdaki akıl iradesi ile değerlendirilmesi sağlıklı bir çıkarım olmayacak, bizi tam tersine yanıltacaktır. Demirkubuz insanın hayatta yaptığı ve yapacağı tüm akıldışı eylemleri Kader ile olumlamıştır. Yeter ki insan kendi yazgısını kendi yazsın! Herkese şimdiden iyi seyirler.

Bir Cevap Yazın