Ana Sayfa Eleştiriler Paterson (2016)

Paterson (2016)

Paterson (2016)
0
Alternatif sinemanın en güzel örneklerinden biri olan Jim Jarmusch’un son filmi Paterson. Film bizleri New Jersey’in Paterson şehrinde, ismi Paterson olan bir otobüs şoförüyle şiirsel bir yolculuğa davet ediyor. Her sabah 06:00 – 06:30 arası uyanıyor, mesaiye başlamadan önce otobüs koltuğunda dizelerini yazıyor, iş arkadaşı ile hal hatır sorma safhası, şoförlüğü, sevgili eşi Laura ile geçirdiği akşamüstleri ve pek sevdiği (!) köpeği Marvin ile günü tamamlamadan uğradığı bar ile günlük döngüsünü tamamlıyor. . Paterson’ın bir haftasına baktığımızda, bir günü diğerinden ayırt etmek mümkün değil gibi gözüküyor. Fakat günleri birbirinden ayıran kilit sahneler var. Otübüste yolcuların diyaloglarına kulak vermesi ve defterine yazdığı şiirlerdeki farklı dizeler. Paterson, rutin hayatını her gününü farklı şekilde gözlemliyor, farklı duygular ile hissederek kaleme alıyor.

Paterson: Şair ve Hayran İlişkisi
Paterson’ın New Jersey’li şair William Carlos Williams’a olan hayranlığını film içinde fazlaca hissediyoruz. Şair ve hayranı arasındaki ilişki bizlere şehrin şiir ile kurduğu ilişkiyi gözlemletiyor. İzleyiciye Paterson’ın sanatçı kimliği aktarılırken dikkat çeken en önemli nokta, bu dizeleri yazarken örnek aldığı şair ile aynı çevrede yetişmesi ve aynı havayı solumasıdır. Şehrin şiire etkisi, şehrin Paterson’a etkisi ve dolayısıyla filme etkisini izliyoruz. Paterson’ın benliği ve sanatçı kimliği yaratılırken çevresel faktörler büyük rol oynuyor. Jarmusch’un başarısı ise burada göze çarpıyor.

Paterson: Rutin Şiirselleştiriliyor

MV5BMjI3Nzg2MDk5NV5BMl5BanBnXkFtZTgwMTA3Mzc5OTE@._V1_SY1000_CR0,0,1429,1000_AL_
Film içinde yer alan dekorlar, perdeler, bardaklar ve kıyafetlerde dikkat çeken bir ayrıntı var; halkalar. Nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayan bu döngüyü çember şekliyle bağlamak çok akıllıca. Yönetmen, filmin şiirselliğini film içinde yer alan dekorlar ile de birleştirmiş.

Paterson: Laura 
MV5BMjA3NzYzODIxNV5BMl5BanBnXkFtZTgwMDA3Mzc5OTE@._V1_SY1000_CR0,0,1497,1000_AL_
Birbirlerine bağlı, birbirlerini seven ve birbirlerine tutunarak yaşayan çift, film ilerledikçe aslında başka şeylere tutunuyormuş gibi görünüyor. Laura’nın birçok alternatifi varken Paterson sadece şiir yazıyor. Aslında bakarsak ikisi çok zıt karakterler. İkisinin de sanatsal yönleri var, ikisi de üretici olsa da Laura ne kadar dışa dönükse Paterson’da o kadar kapalı. Laura, bir gün ünlü olma hayali kuruyor ve kendini tüm dünyaya göstermek istiyor. Paterson ürettiklerini evin bodrum katında kendine saklarken Laura’nın ise evin her bir noktasına hakim olduğunu görüyoruz. Evin her bir bölümüne kendinden izler bırakmasıyla hayallerine dair mesajlar veriyor aslında. Laura, hayatına durağanlık getiren her şeye savaş açmış bir karakter. Ama ne tuhaftır ki eşi olan Paterson’ın durağanlığı onu hiç etkilemiyor ve bununla ilgili hiçbir sorunu yok.

Paterson’ın eşi Laura’yı canlandıran Farahani’nin film üzerinde gerçekten çok büyük etkisi var. Farahani’nin oyunculuğu film içindeki tempoyu yükselten cinsten. Adam Driver için söyleyecek söz zaten yok. Görmeye alışkın olduğumuz bir Adam Driver.

Paterson: İşaretler ve OlaylarMV5BNDE1MDU1MTc3M15BMl5BanBnXkFtZTgwMzk2Mzc5OTE@._V1_SY1000_CR0,0,1497,1000_AL_

Filmde çok fazla işaret ve bundan sonra gerçekleşen olaylar vardı. Mesaideyken otobüsün arızalanması ve cep telefonuna ihtiyaç duyulması. Bir gece önce barmen ile telefon konusunda yaptıklari diyalog. Ertesi gün otobüsün arızalanması ve telefona ihtiyaç duyması. Ve eve gittiği zaman Laura’nın ona telefon konusunda istekte bulunması. Filmde bir gün başlangıcını gördüğümüz olay ya da konunun devamını diğer gün mutlaka gördük. Sanırım tek göremediğimiz şey barmenin hafta sonu satranç turnuvasında ne sonuç elde ettiği.

Yolda tanıştığı küçük kızın bir gizli defterinin oluşuyla başlayan tesadüflere bakalım bir de. Paterson’ın en sevdiği yer ‘’waterfall’’ ve küçük kızın şiirinin adının da ‘’water fall’’ oluşu.

Paterson, insanın bir şeyler üretmeye çalıştığında yaşadığı psikolojik aşamaları anlatan çok naif bir film olmuş. Paterson’ın şiire neden ilgi duyduğu, Laura’yı niçin sevdiği ve etrafını süzerek o küçük ve aslında her dakikasını sanata çeviren uçsuz bucaksız hayatının çok iyi gözlemcisi olan Paterson. Jim Jarmusch ise bildiğimiz gibi. Sinemaya şiiri ve mizahı çok rahat bir şekilde montelemiş. Filmi izlerken istemsizce aklıma bizim şoförler geldi. Mesaiye şiir yazarak başlasalar, akşamları köpeklerini gezdirip bir pub da bira içseler… Paterson’dan sonra şoförleri artık daha dikkatli gözle izleyecek olmamız ise kaçınılmaz son sanırım. Sıradanlığın şiirsel halini deneyimlemek isteyenler için güzel bir seyir olacaktır.


Bir Cevap Yazın