Ana Sayfa Eleştiriler Rush / Zafere Hücum (2013)

Rush / Zafere Hücum (2013)

Rush / Zafere Hücum (2013)
0
Rush ( Zafere Hücum ) İki Akademi Ödüllü Ron Howard’ın yönetmen koltuğunda oturduğu 2013 yapımı Rush, 1976 senesinde gerçekleşen ve dünyayı sallayan efsanevi bir formula 1 rekabetini anlatıyor. Dönemin iki süper starı James Hunt ile Niki Lauda birbirlerinin fiziksel ve psikolojik sınırlarını zorlarken amansız bir mücadele örneği sunuyorlar.

Filmin konusu hakkında Ron Howard: ” 1976 yılındaki Hunt/Lauda rekabeti oldukça dikkat çekici bir olay ve böylesi bir olayı ancak gerçek ise çekebilirsiniz. Aksi takdirde insanlar size inanmayacaktır.” derken gerçekten önemli bir noktaya parmak basıyor. Howard, sıkıcı olarak bilinen biyografi filmleri arasında bir cevher olarak parıldayan bu işin aslında ne kadar sinemaya uygun özellikler taşıdığını vurguluyor. Filmin yazarı Peter Morgan da aynı noktaya parmak basarak: ”Normalde filmleri süslersiniz, onları film haline getirebilmek için. 1976 yılı ise tam tersiydi. Basitleştirmek gerekiyordu, çünkü çok fazla şey olmuştu.” söyleminde bulunuyor. Böylesi destansı bir rekabetin bu kadar geç filme dönüştürülmesi epey şaşırtıcı. Ayrıca yıllardır beklenen ”İyi bir Formula 1” filmi yapma fikrinin de bu olay ile tekrar gün yüzüne çıktığını görüyoruz.

RUSH

Filmin en önemli özelliklerinden biri tabiki de derin karakter analizleriyle iyi oyunculukların buluşturulması. James Hunt çapkın, yakışıklı ve ipe sapa gelmez bir karakter iken Niki onun tamamen zıttı özellikler taşıyordu. James Hunt 70’lerin özgür yaşamını yansıtırken, Niki oldukça disiplinli ve titiz bir kişiliğe sahipti. Sabahın altısında piste gidip pisti dolaşmaktan hiç utanmazdı. Dikkate değer bir teknisyendi. Hunt ise çoğu sürücünün aksine yarıştan önce kalp atışlarını yavaşlatmak için egzersiz yapmak yerine yarıştan yarım saat önce seks yapmaktan, hemen önce de ardı sıra sigara içmekten korkmayan biriydi. Morgan’ın deyimiyle karakter olarak Yin Yang gibilerdi. Tüm bu derin analizlerin Ron Howard gibi bir biyografi uzmanı sayesinde filme oldukça keyifli yansıtılması kaçınılmaz olmuş. Hem James Hunt rolüyle Chris Hemsworth hem de Nikki Lauda rolüyle Daniel Brühl kariyerlerinin en iyi oyunculuklarını sergiliyorlar. Hemsworth tabiri caizse kendisini Thor lanetinden kurtarmak için iyi bir girişimde bulunurken, Brühl de gerçek potansiyelini ortaya koyuyor.

Rush, sinematografisinden tutun diyaloglarına o kadar güzel ki, ciddi bir emeğin söz konusu olduğunu hemen anlıyorsunuz. Filmin yapımcıları ve senaristleri film henüz senaryo aşamasındayken Niki Lauda’dan özellikle diyaloglar konusunda epey yardım almış. Görsellik konusunda da 70’li yılların güzel bir örneğini görmek mümkün. Ancak bu noktada elbette ekibi en çok yoran ve zorlayan kısım yarış sahneleri olmuş. Ron Howard özellikle diğer filmlerinden farklı bir film yapma eğilimindeydi. Daha deneysel ve cüretkar bir film istiyordu. Bu yüzden daha önceden denenmemiş şeylerin peşine düşmüş. Mesela daha önceden hiç denenmemiş yerlere kameralar koymuşlar. Sürücülerin gözlerinin yanına dahi. Sadece bir yarış sahnesi için 32 kamera kullanılmış. Tüm bunlar yapımın sinematografi açısından ne kadar büyük bir meydan okuma örneği gösterdiğini bizlere anlatıyor. Tabi emekler bunlarla sınırlı değil. Rush’ı daha gerçekçi bir hale getirmek için filmin içinde geçen tüm ülkelere gitmişler. Bunların arasında İngiltere, Almanya, Brezilya, Amerika, İtalya, Belçika, İspanya ve Japonya gibi yerler mevcut. Öte yandan çekim hızlarını düşürmemek için de tek mekan kullanılmış. Yani aynı pisti yanlarında dolaştırıp tekrar tekrar inşaa etmişler. Tabi gittiklerin yerin kültür ve dillerine uygun dış kaplamalar yapmayı ihmal etmemişler. MV5BMTY2MDI3MDE5OF5BMl5BanBnXkFtZTgwNTQwNzgwMDE@._V1_SX1500_CR0,0,1500,999_AL_

Tüm bu kamera sayısının ve çabanın amacını Ron Howard şöyle açıklıyor: ” Asıl mesele bu karakterleri kalp atışı kadar yakın hale getirmek ve seyirciyi kokpite yerleştirmek.” Özellikle o dönemlerde her sene ölümle sonuçlanan kazaların olduğu Formula 1 gibi bir platformda gerçekçiliği yakalamak çok önemli. ”Gladyatör eğlencesi” lakaplı böylesi bir sporun film yoluyla bizlere dramı, heyecanı yüksek dozda yaşattığını söylemek mümkün.

Son olarak müziklerini Hanz Zimmer gibi bir dehanın yaptığını vurgulamalıyım. Rush’taki harika müzik parçaları ile bazı sahneler oldukça uyumlu bir şekilde desteklenince, özellikle dram açısından istenilenler elde ediliyor. Rush, Formula 1’in F’sinden anlamayanlar için bile apayrı bir deneyim yaşatarak, adını son dönemlerin en iyi spor filmleri arasına yazdırmakla kalmayıp ayrıca şuana kadar yapılmış en iyi ”Araba yarışı” temalı film olma özelliğine de sahip oluyor.

Bir Cevap Yazın