Ana Sayfa Eleştiriler İyi Kötü Bağımlılık: Ters Düz / The Lost Weekend (1945)

İyi Kötü Bağımlılık: Ters Düz / The Lost Weekend (1945)

İyi Kötü Bağımlılık: Ters Düz / The Lost Weekend (1945)
0
Bir bağımlı olma türünden bahsettiğimizde ister istemez hepimizin aklına negatif bir olgu gelir. Bu durum içinde bulunduğumuz bağımlılık türüne göre değişebilir. Bağımlılık kelimesinin soyut olarak başka başka bağımlılıklara çağrışım yaptığını da düşünebiliriz, en azından ben öyle düşünüyorum. Filmdeki karakterimiz Don Birnam’da alkol bağımlısı bir adam ya da öyle olduğunu düşünüyor. Aslında yazar olmak isteyen ve orta yaşına gelene kadar bu hayalini devam ettiren ancak tıkandığında da soluğu şişelerde bulan bir adam. Şimdi konuya değişik yerlerden yaklaşabiliriz. Benim yaklaşımım bizlerin ‘bağımlılık duygusuyla olan bağımızın nasıl geliştiği ve bunu nasıl içselleştirebildiğimiz’ duygusu olacak. Don Birnam lise sıralarında yazdıkları konusunda pohpohlanırken daha sonrasında, yani yetişkin evresinde, yazdıkları karşılık bulamayınca abisinin eline bakar hale geliyor. Bundan mütevellit, öz güven kaybıyla beraber kendisine arkadaş olarak içkiyi seçiyor. Çünkü zaman ne kadar eski olursa olsun, başarılı olmak ve para kazanmak zorundayız ki, bunlar olmazsa öz güvensiz biri haline gelmek son derece kolay oluyor. Don Birnam’da yazdıklarının üzerine iyice odaklanmak yerine bize göre ve diğerlerine göre kolay olanı seçiyor ve yoluna bu şekilde devam ediyor. Bu noktadan sonra sanki bu duruma bağımlılıktan diyemeyiz gibi geliyor. Bu artık bana kalırsa bir seçim oluyor. Sistem ne şekilde olursa olsun hepimizi herhangi bir duruma karşı zaten bağımlı hale getiriyor. Burada sadece seçilen bağımlılık türünün zararı veya faydalı olma ilişkisi önemli hale geliyor. Siz bir aşk bağımlısıysanız kimse sizi sorgulamaz, siz lüks tüketim bağımlısıysanız kimse sizi sorgulamaz çünkü bu totalde herkesi memnun edecek bir durum olur. Nitekim Don Birnam’la tesadüfen bir karşılaşma sonrası, sıkı bir aşka tutulan Halen St. James’in içine düştüğü durum gibi. Halen bir süre bilemediği Don Birnam’ın alkol ilişkisini öğrendiğinde, önce normal bir durum gibi karşılar. Sonrasında durumun üst seviyelerde olduğunu görünce, kendisini sanki O’nu kurtarmaya gelen biri olarak görmeye başlar. Çünkü kendi içinde O’na aşıktır ve aşk iyi günde kötü günde de birlikte olmayı gerektirir, hatta Don Birnam zaman zaman, Halen’a kendisini terk etmesi için yalvarır bile. Burada iki bağımlılık türü karşımıza çıkmış oluyor. Bir yanda alkol bağımlısı bir adamı izlerken diğer yanda da aşk ve ‘bu yüce duygunun’ gerektirdiklerine inanan bir kadını izliyoruz. Bu ikisinin temelde aynı bağımlılık türü olduğunu düşünüyor ve buna inanıyorum ve kendime şu soruyu soruyorum; hayatta hep bir şeylerden kurtulmak ve bir şeylere bulaşmak üzere konumlandırılmak ve bunu bir türlü anlamamak nasıl olabiliyor ? Sorunun cevabını ayrı parantezlerde düşünebiliriz ancak kendi kendimize bağımlı olmadığımızı The Long Weekend üzerinden söylemek isterim. Zaten filmi izlediyseniz ya da izleyecek olursanız bunun ip uçlarını görmüş olacaksınız.
natsbar_thelostweekend
Film Charles R. Jackson’ın kitabından 1945 yılında beyaz perdeye uyarlanmış ve oldukça beğenilmiş. Kurgu olarak sizi yanıltmayı başaran filmin bazı sahneleri zaman zaman tekrarlara düşmüş olsa da, içeriği açısından oldukça zengin bir ifadeye sahip. Özelikle psikolojik çözülme anlarında değişik okumalar yapabilirsiniz. Başrollerinde Don Birnam’ı canlandıran Ray Millan’ı ve O’na eşlik eden St. James rolünde de Jane Wyman’ı izliyoruz. Filmin yönetmeni ise Billy Wilder. Bu filmi izlemek içinse, pazar gününü seçmenizi öneririm.  

Bir Cevap Yazın