Ana Sayfa ONLINE PLATFORMLAR Andropoz (2022): Değişmek mi, yoldan çıkmak mı?

Andropoz (2022): Değişmek mi, yoldan çıkmak mı?

Andropoz (2022): Değişmek mi, yoldan çıkmak mı? 3.0
0

Sahne açılır: Güneşin parıltısı, boylu boyunca kayıkta yatan bir cesedi aydınlatır. Üzerinde “happy” yazan bir iç çamaşırının kırmızı, cesedin üstündeki kanlarla birleşir. Arkasından gelen sahnede Yusuf (Engin Günaydın), derin derin baktığı aynada kendi mutluluğunu yaratmaya çalışır: Saçını sarıya boyar.

Taylan Kardeşlerin yönettiği, Engin Günaydın’ın yazdığı 6 bölümlük Netflix dizisi Andropoz, tam da açılış sahnesindeki gibi gerilim, dram ve komedi unsurlarını içinde barındıran absürt- komedi türünde bir dizi. 2009 yılında yine Günaydın tarafından yazılan Vavien filmini yöneten Taylan Kardeşler’i hem ana akıma yaptıkları dizilerden hem de Vavien ya da Azizler (2021) gibi ana akımdan farklı bir anlatı tarzına sahip filmlerden biliyoruz. Özellikle dönemi için Türkiye Sinemasının en iyi filmlerinden biri olarak gösterilen Vavien’den sonra yapacakları projeleri merak bekleyen bir kitle oluştu. “Beklenti yükseldi” de denilebilir. Ancak yükselen bu beklentiyi Andropoz dizisi karşılayabildi mi? Bu yazının konusunu hem dizinin içeriğini Günaydın’ın açıklamaları eşliğinde değerlendirmek hem de bu soruya yanıt aramak oluşturuyor.

Dizi, 50’li yaşlarına gelmiş evli ve iki çocuk babası Yusuf’un, erkeklerde psikolojik açıdan değişimler yaratan bir döneme yani andropoza girdiğini öğrenmesiyle hayatını değiştirme yönünde adımlar atmasını konu ediniyor. Daha doğrusu karakter bu adımları atmak için çabalıyor, çünkü onun da söylediği gibi, “değişim cesaret istiyor”. Bu andan itibaren Yusuf, sahibi olduğu iç çamaşırı dükkanından çıkıp, ailesiyle, eşiyle ilgilenmeye, parmak arası terlik giymeye, saçını boyamaya, denizi gören bir sahil evi almaya çalışıyor. Bu yaşına kadar ne yapmadıysa belki de andropozla birlikte tek tek bunları yapmaya çalışıyor. Yapmadıklarından söz etsek de senarist ve yönetmenler, bu durumu dramatize ettiğini düşünmeyelim. Yusuf, sinemada ya da dizilerde gördüğümüz klasik ataerkil baba/eş tiplemesinin dışında duruyor. Daha anlayışlı, naif, saf, cesaretsiz, adil ve sadık bir erkek. Bu açıdan Yusuf’un değişim mottosu tamamen kendine yönelik. Daha pozitif, daha cesur, daha bilinçli olmakla ilgili. Bu açıdan Yusuf, aslında günlük yaşamımızda her yerde gördüğümüz, kendini sosyal medyaya veren, yeni dünyaya adapte olmaya çalışan, bugüne dek yaptıklarını sorgulayan 50’li yaşlardaki erkeklere güzel bir örnek oluyor.

*Spoiler içerebilir

Değişim tamam ama hani adalet?

Tüm bu saydığım karakteristik özelliklerin karşısında duran bir karakter daha var: Tamer Karadağlı’nın canlandırdığı Halit karakteri. Kaba, anlayışsız, kıskanç, eşine psikolojik ve fiziksel şiddet uygulayan, alkol bağımlısı bir adam. Yönetmenler[1], yaptıkları söyleşide aslında onun da andropozda olduğunu ve değişmek istediğini ancak bunu Yusuf gibi hayata geçiremediğini ifade ediyor. Ancak diziye baktığımızda bu isteğin, sadece karısının ondan boşanmak istediği anda ortaya çıktığını görüyoruz. Halit’ten bahsetmişken dizideki birkaç karakter gibi onun da fazla karikatürize edildiğini söylemeden geçmeyelim. Her ne kadar absürt bir dizi olsa da Halit’in, konuşmasıyla, hareketleriyle, diyaloglarıyla, eylemleriyle aşırıya kaçılmış bir karakter olduğunu düşünüyorum. Eşi Fadime (Şebnem Hassanisoughi)’yi, kıskanan ve sürekli şiddet uygulayan Halit’in bu denli karikatürize edilmesi hem toplumsal hem de yasal olarak yaptırımları olması gereken bu konunun ciddiye alınmamasına yol açıyor maalesef. Fadime’nin dizinin sonlarına doğru Halit’ten kurtulmuş ve yamaç paraşütü ile daha özgür bir dünyaya adım atmış olması bu durumu değiştirmiyor bana kalırsa. Halit eşine uyguladığı şiddetin cezasını alkol bağımlılığından kurtulmak, inzivaya çekilmek, Hindistan’a Budist tapınaklarına gitmek ve iyi bir insan olmaya çalışmakla ödüyor. Fadime ise, yamaç paraşütçüsü olan sevgilisi tarafından karnında bebeğiyle terk ediliyor. Üstelik dizinin son sahnesinde Halit’i ve tıpkı kendisi gibi oldukça maskülen, oldukça kaba ve insanları öldürmek konusunda hiç tereddüt etmeyen Şahinde karakterini denize açılan huzur dolu bir yatta görüyoruz. Değişim. Değişim ama “kim için nasıl bir değişim gerekir” sorusu boynu bükük kalıyor.

“Biraz da kadınlar küfür etsin”

Dizinin olumsuz açıdan eleştirdiğim yönlerine girmişken kadın karakterler meselesine de değinmeden geçemeyeceğim. Günlük hayatta sık sık özellikle de erkekler tarafından duymaya alışık olduğumuz küfürlerin ve sert ve kaba davranışların (erkeklerin böyle olduğunu ima etmiyorum, dizi ve filmlerde böyle temsil edildiğini ima ediyorum), kadınlara yüklenmesi, yani kadın karakterlerin oldukça erkeksi davranması, erkeklerden alınan bir intikam mı? Yoksa özgürlüğe yapılan bir gönderme mi? Açıkçası, her iki açıdan da sorunlu olduğunu düşündüğüm bir konu bu. Kadının kamusal alanda özgürleşmesi, iş yaşamında erkekle eşit ücret alması, herhangi bir fiziksel niteliği ya da dış görünüşü sebebiyle farklı bir muamele ile karşılaşmaması, yönetici gibi pozisyonlarda bulunabilmesi… Kadını ataerkil zihniyet karşısında hür yapan, onu özgürleştiren bu gibi ilkeler yerine son derece erkeksi davranışlarla temsil edilmesi genel olarak dizi/filmlerde en çok eleştirdiğim konulardan biri. Dizideki neredeyse tüm kadın karakterlerin (Rus Svetlena, Asu ve Akya Kardeşler, Şahinde) bedenlerini gerek stilistik (bedenin uzuvlarına yapılan yakın çekimler, kıyafetler vs.) anlamda gerekse hikayedeki toplumsal konumları açısından cinsellikle bağdaştıran sahnelere sürekli başvur; ama sürekli küfür edip (Swetlana), döven, öldüren, ok atan (Şahinde), polise gitmek yerine yamaç paraşütüne başlayan (Fadime) kadın karakterler yoluyla özgürlük anlatısı olduğunu ifade et[2]. Bu durum temsil kavramının ne kadar önemli ve sorunlu olduğunu gösteriyor bizlere. Niyet iyimser olsa bile pratiğin, toplumsal değişim için ne kadar önemli olduğunu da.

Yoldan çıkan eski kuşakları ile aklı başında Z kuşağı

Dizinin eleştirdiği noktalardan biri dünyanın da bir andropozda olduğu düşüncesi. Bu hem iklim değişimine karşı başlatılan bir mücadeleye, hem de dönüşen geleneksel değerlerin Z kuşağında yarattığı etkiye dayanıyor. Yusuf karakterinin araba yerine motoru tercih etmesi, sattığı iç çamaşırlarının polyester değil de organik pamuklu olması, yeni çağa ayak uydurmamış, hala eski yöntemlerle satış yapılan bir dükkâna sahip olması bu düşünceyi destekleyen özellikler. Diğer yanda ise, çağımız hız ve gösteri toplumunu temsil eden Z kuşağının değişime öncülük eden hamleleri var. Yusuf’un oğlu ve onun sınıf arkadaşı, sosyal medyayı profesyonel biçimde kullanabileni, marka yönetimi, dijital pazarlama gibi konulara yetişkinlerden daha fazla hâkim olan, sanal dünyanın parçaları. Dolayısıyla Yusuf’un geleneksel denilebilecek küçük esnaf dükkanını, yeni çağa adapte eden de onlar. Burada Günaydın’ın[3] da dediği gibi tek amaçları daha kısa ve hızlı yoldan para kazanmak olan bir nesil var. Eski kuşağın, olduğu dünyayla ve düzenle yetindiğini, daha küçük hayaller kurduğunu söylüyor Günaydın.  Küçük mutluluklar, flörtler, sevgililer ya da müzik dinlemek gibi. Bunu düşüncenin dizide çok sert bir dille eleştirilmediğini görüyoruz, çünkü bu durum değişen dünyayla ilgili. Kaynağını ekonomiden, politikadan, toplumsal yaşamdan alan bir akış meselesi. Hem kaynakların tükendiği, küresel ısınmanın baş gösterdiği dünya yerinde kalmıyor, hem de giderek geleneksel ilişkilerin, yavaşlığın, derinliğin yerini hıza, show business denilen gösteri kültürüne bıraktığı toplumsal yapı yerinde saymıyor. Bu açıdan dizi, Z kuşağı vasıtasıyla, değişime onlar kadar açık olmayan (en azından teknolojiyi kullanabilme yetisi açısından) eski kuşakları başarılı bir biçimde resmediyor.

Sıcak bir aile portresinden, absürt ilişkilere doğru

Günaydın, verdiği röportajda komedinin salt komedi olduğu işleri samimi bulmadığını söylüyor. Sadece güldürüye dayanan bir şeyin yapay bir dünyayı temsil ettiğini ifade ediyor. Bu nedenle diziyi de sadece komedi türünde kaleme almayıp, gerilim, aksiyon gibi janrlarla da harmanlıyor. Ancak bu durum dizide estetik açıdan çok sevdiğim nostaljik ve sıcak renklerle örtüşen bir aile portresinden, fantastik ve saçma ilişkiler/ olaylar yumağına dönüşüyor. Bana kalırsa bir anlatının mizah ve dram, mizah ve politika, mizah ve gerilim gibi türlere dayanması, ille de absürt ve fantastik olay akışına dayanmamalı. Bu konuda yine dijitalde yayınlanan yakın tarihli Bir Başkadır (Berkun Oya, 2020) dizisi örnek gösterilebilir. Dizinin en öne çıkan karakteri Meryem (Öykü Karayel) ile bütünleşen komik diyaloglar, dizinin atmosferi, renk-müzik kullanımı, oyunculuklar, toplumsal arka planı vs. mizah ve dramın yalın, gösterişsiz başarılı kullanımına örnek sayılabilir.

Özetlemek gerekirse Andropoz ilk iki, üç bölümde severek, gülerek ve kendimizden bir şeyler bulabileceğimiz sıcak bir tonla başlıyor. Ancak bu yalın ve samimi tavrı dizi boyu sürdürmemesi ve Yusuf ve Meryem dışındaki karakterlerin aşırılıkları dizinin eleştirdiği andropoz durumundan çok başka bir boyuta taşınmasına neden oluyor.


Aslı Ildır, 13 Ekim 2022, [1]Engin Günaydın ve Taylan Biraderler ile Andropoz Üzerine Söyleşi: ‘Dünyanın Sonunda Değişmek’, https://altyazi.net/soylesiler/engin-gunaydin-ve-taylan-biraderler-ile-andropoz-uzerine-soylesi/

[2] Aslı Ildır, 2022.

[3] Muhammed Brav, 2022. “Engin Günaydın hem yazdı hem oynadı: 50 yaşında bir erkeğin “Andropoz” serüveni”, T24. https://www.youtube.com/watch?v=fctVGi6ZBT4&t=161s

Puanlama

3.0

3.0
Kullanıcı Oyu: ( 0 oy ) 0

Bir Cevap Yazın