Ana Sayfa İnceleme Blackfish (2013): Türcülük ve Hayvan Haklarına Dair

Blackfish (2013): Türcülük ve Hayvan Haklarına Dair

Blackfish (2013): Türcülük ve Hayvan Haklarına Dair 7.0
0

Blackfish belgeseli, insanın doğaya karşı açgözlü tahakkümünün dramatik ve sarsıcı bir anlatısıdır. Film, büyüleyici güzelliğe sahip orkaların vahşi doğadan koparılarak esaret altında tutulmalarının ardında yatan karanlık gerçeği ortaya koyar. Suyun engin özgürlüğünden koparılan bu muazzam yaratıklar, parmaklıklar ardında çırpınan birer gölgeye dönüşürler. Belgesel, Tilikum adlı bir orkanın trajik hikâyesi üzerinden, hayvanların yaşadığı fiziksel ve psikolojik eziyeti, bir yandan da bu zulmün ardındaki kapitalist hırsı ve insan merkezci kibri gözler önüne serer. İnsan eliyle yaratılan bu trajedinin iç yüzünü, etkileyici ve dokunaklı bir dille ortaya koyarken, izleyiciyi derin bir ahlaki sorgulamayla baş başa bırakır. Blackfish, denizlerin asaletiyle insanın acımasızlığı arasındaki çatışmayı, doğanın incelikli dokusunu yıpratan insan müdahalesinin hikâyesi olarak sunar.

1970’lerde Richard Ryder, sadece insanların ahlaki açıdan dikkate alınması gerektiği görüşüne sahip kişileri türcü olarak nitelendirmiştir. Yani, türcülük ile kendi türünü kayırma, diğer türlerin üyelerine zarar verme veya onları sömürme ahlaksızlık olarak kabul görmez. Dolayısıyla, filmde gördüğümüz gibi orkaların bir amaca hizmet ettiği sürece değerli olduğu görülür. Bu amaç, insana dair bir amaçtır. İnsanın kendisini ve türünü eğlendirme isteği uzun yıllardır var olan bir gelenek ve bu geleneğe yine çok uzun zamandır hayvanların özellikle acı çekerek öğrendikleri üzerinden katılımı söz konusudur. Ayılar dans ettirilir, aslanlar zıplatılır ve orkalar selam verir. Blackfish filmi, orkaların yakalanmalarından itibaren başlayan acılı bir esaretin korkunç görüntülerini sunar. Hayvanların insanlardan farkına odaklanmak insanı türcülüğe kaydıran en önemli neden olabilir. Belgesel aslında insan ile orka arasındaki benzerliklere ortaya koymayı bilerek tercih eder. Orkalar insan da dâhil birçok hayvan türü gibi sosyal canlılardır. “Sealand” bir su parkı veya sirki olarak hizmete açılır. Dünyanın en tehlike hayvanlarından biri olan orkaların bile insanlar tarafından ehlileştirilip kontrol altına alınabileceğini göstermek ve onları bir eğlence unsuru haline getirmek planlanmaktadır. Washington sularında yaşayan bir orka ailesini yakalamak için yola çıkılır. Orkaların zekâsı o andan başlayarak kendini belli eder. Kovalamaca esnasında insanları şaşırtmak için ikiye ayrılan yolda yetişkin erkekler bir tarafa anne ve yavruları diğer tarafa yönelir. Sealand avcıları ancak helikopter yardımı ile yavruları tekrar bulabilir. Amaçları yavruları yakalamaktır. Sebebi görece daha hafif olmaları ve eğitim için daha uyumlu olabilme ihtimalleridir. Yakalanan yavru orkalar uzun uğraşlar sonucu gemiye bindirilirken ailenin geri kalanı uzaktan da olsa yavrularını bırakıp gidemez.

Ayrıca İlginizi Çekebilir: The Tree of Life (2011): Spinoza ve Ötekiler

Orkaları yakalayan ekipten kişilerin bazıları yaptığı işi sorgulayıp üzülse dahi bunu çok sonradan yapar. Sürü psikolojisinin ve üst emrin getirdiği dolaylılık durumu her şeyi daha kolay hale getirir. Peki, insanların çoğuna sirayet eden türcülüğün dayanağı nedir? İnsan istisnacılığı, insana özgü belirli yetilerin bulunduğunu ve bu yetilere dayanarak insanların ahlaki statüye sahip olduğunu, diğer hayvanların ise sahip olmadığını öne sürer. Ancak zaman göstermiştir ki birçok özgün yeti bulma girişimi olumsuz sonuçlanmıştır: Aile bağları geliştirmek, sosyal problemleri çözmek, duyguları ifade etmek, savaş başlatmak, zevk için cinsel ilişkiye girmek, dil kullanmak veya soyut düşünmek… Örneğin, insan olmayan birçok tür uzun süreli akrabalık bağları geliştirir, orangutan anneleri, yavrularıyla sekiz ila on yıl boyunca birlikte kalır. Hayvanlar, sosyal çevrelerini müzakere ederken çevrelerindeki diğerlerinin duygusal durumlarına özellikle dikkat ederler. Bir türdeşin öfkeli olduğunu hissettiklerinde, onun yolundan çekilmek iyi bir fikirdir. Hayat boyu süren bağlar geliştiren hayvanlar, eşlerinin ölümünden büyük acı çekerler. Bazılarının kederden öldüğü bile söylenir. Çakallar, filler ve katil balinalar da dâhil olmak üzere birçok tür, kederin derin etkilerinin rapor edildiği türler arasında yer alır. Belgeselde, bir orkanın yavrusu başka bir alana taşınır ve anne ile yavru sonsuza denk ayrılır. Anne orka ayrılıktan sonra feryada benzeyen uzun soluklu tiz sesler çıkarır. Bilim insanları bu sesin uzun menzilli olduğunu ve iletişim amacıyla çıkarıldığını tespit eder. Anne hem üzgün hem de yavrusuna ulaşma derdindedir.

Kantçı filozof Korsgaard, insanı eylemlerini nedenlere dayandırabilen ve tercih yaparken bunun farkında olan canlı olarak tanımlar:

“Alt düzeydeki bir hayvanın dikkati dünyaya odaklanmıştır. Algıları inançlarıdır ve arzuları iradesidir. Bilinçli faaliyetlerde bulunur, ancak bu faaliyetlerin bilincinde değildir. Yani, bunlar dikkatinin nesneleri değildir. Ancak biz insan hayvanları, algılarımıza ve arzularımıza, kendi zihinsel faaliyetlerimize dikkat ederiz ve onların bilincindeyizdir. Bu yüzden onları düşünebiliriz… Ve bu durum bizi diğer hiçbir hayvanın yaşamadığı bir sorunla karşı karşıya getirir. Bu normatiflik sorunudur… Yansıtıcı zihin, sadece algı ve arzularla yetinemez. Bir nedene ihtiyaç duyar.”[1]

Ancak bu özellikleri insanlığın geneline yayarak hayvanları araç haline getirmeyi meşrulaştırmak imkânsızdır çünkü örneğin bazı insanlar—yani, bebekler, çocuklar, komadaki insanlar—kişilikle ilişkilendirilen rasyonel, öz-yansıtıcı yetilere sahip değildir. Kant ve genellikle onu takip edenler, hayvanların sadece birer şey olduklarına inanmış olsa da, onları dilediğimiz gibi kullanabileceğimize gerçekten inanmadığı görülüyor. Hayvanlara karşı dolaylı görevlerimiz olduğunu, bu görevlerin hayvanlara yönelik değil, onlara ilişkin olduğu açıkça belirtilir; çünkü onlara nasıl davrandığımız kişilere karşı görevlerimizi etkileyebilir. Ancak bu bakış açısı da birçok kişi için sıkıntılıdır. En nihayetinde hayvana iyi davranmak, insanın insana davranışıyla ilişkilendirilip hayvanın hayatı yine alt seviye önemde değerlendirilir. Hayvana değer vermek insanlığa saygıdan gelir.

Diğer yandan, Allen Wood (1998)[2] potansiyel olarak rasyonel doğaya sahip olan, ya da fiilen sahip olan, ya da bir zamanlar sahip olan, ya da bir kısmına sahip olan ya da sahip olmanın gerekli koşullarına sahip olan tüm varlıkların, onun “rasyonel doğanın altyapısı” olarak adlandırdığı şeylerin doğrudan ahlaki olarak dikkate alınması gerektiğini öne sürer. Bir varlık rasyonel doğa ile bu ilişki içinde olduğu sürece, yanlış yapılabilecek türden varlıklardır. Hayvanlar bir hayatın deneyimleyen öznesi olarak, kendi içsel değerleri olan varlıklar olarak görülmelidir. Spinozacı bir tavırla bakılırsa doğal yapının doğal üyeleri olarak doğada her canlı gibi var olma hakkına sahiptir. Dolayısıyla normal yaşam süreleri insan ömrüne denk olan orkaların su sirklerinde yaşamları 30 yıl azalıyorsa, kilometrelerce mesafeleri yüzebilecek donanıma sahipken metrelere sıkışarak hayatlarını geçiriyorlarsa tüm bunlar psikolojik bozukluklar ve hüzne neden olacaktır. Aynı insanın başına gelebileceği gibi Tilikum isimli orka, bir gün saatlerce hareketsiz suda durduğu gibi başka bir gün bir başka orka ya da insana sinir harbiyle zarar verebilir. Yapay olan her şeyin beklenmedik sonuçları vardır.

Peter Singer (2023)[3] gibi çağdaş faydacılar, açıkça acı çekebilen insan olmayanları ahlaki değerlilikten hariç tutmanın ahlaki olarak savunulabilir bir yolu olmadığını öne sürerler. Acı çekmemek gibi bir çıkarı olan herhangi bir varlığın bu çıkarının dikkate alınması gerekir. Ve acıdan kaçınmak için hareket eden bir insan dışı varlık, tam da bu tür bir çıkarı olan biri olarak düşünülebilir. Korsgaard da bir Kantçı olarak acı meselesine değinir:

“Bir hayvana acı çekerken acıdığınızda, bir sebep algıladığınız içindir. Bir hayvanın çığlıkları acıyı ifade eder ve bu da koşullarını değiştirmek için bir sebep olduğunu gösterir. Bir hayvanın çığlıklarını, bir insanın sözlerini sadece bir gürültü olarak duyamazsınız. Bir başka hayvan, bir başka insan gibi size aynı şekilde zorunluluk yükleyebilir. … Bu yüzden elbette hayvanlara karşı yükümlülüklerimiz vardır.”

Her ne kadar her hayvan acısını aynı yoğunlukta hissettiremese bile hepsinin duygusal ve sosyal bağlar konusunda insanla ortak yönleri vardır. Onlara karşı sorumluluğumuz olduğunu ya da onların hakları olduğunu kabul edelim; yaşadıkları acılardan sonra orkalar, kendileriyle ne kadar iyi ilgilenilirse ilgilenilsin Descartes’ın tanımladığı gibi dünyaya gelmiş belli kodları olan makineler olmadıklarını, verdikleri tepkilerle birer “canlı” olduklarını acı yollarla kanıtlamışlardır.

Son olarak, ülkemizde bildiğiniz gibi yakın zamanda yürürlüğe giren “Sokak Hayvanları Yasası” kimsesiz köpeklerin gerektiğinde uyutulmasını içermekte. Yukarıdaki düşüncelerin varlığı bir kenara, üzücü olan nokta insan ve köpeğin bir hak çatışması içinde olduğu inancıdır. Filmdeki orkaların tepkilerinden de anlaşılabileceği gibi hayvanlar nadiren bir başka türü neden olmaksızın hırpalar, canını alır. Hâlbuki insan mesele can almak söz konusu olunca çok daha kolay sebepler üretip hızlıca eylemlerde bulunabiliyor. Yüzyıllar boyunca yarattığı yenilik ve imkânlar, geçirdiği evrimi bir medeniyet kisvesi altında gururla taşıması, zamanında doğal ortamından kopardığı hayvanları şimdi birer nesne fazlalığı olarak görmesine ve onlara sağlıklı yaşam alanları oluşturmamasına engel olmuyor. Çünkü unutulmasın ki benmerkezci liberalizm ve onun oyuncağı kapitalizm, medeniyet maskesini yeri geldiğinde yüzüne çok güzel uydurur. Kaynaklar kıt, mekânlar ve zaman dardır. İnsan dışı hiçbir canlının bu dünyada insan kadar hak iddia etmesi mümkün değildir. En nihayetinde ellerinden yaşamları alınan, tercih hakkı olmayan bu canlılarla birçok öteki insanların refahı için hiçbir zaman yeterli miktarda para yoktur. Çünkü sermaye yaşamın ötesinde bir yerde konumlanır, ilahileşir ve sonsuzlaşır. Sonsuzu elde etmek için hiçbir şey hiçbir zaman yeterli değildir. Sermayenin amaç olduğu bir düzende ötekiler araçsallaşmak zorundadır ve bu oldukça medeni bir şekilde dillendirilir. Kapitalizm tür, ırk ve sınıf üstünlüğünü yerine göre gerekçelendirebildiği sürece hayatta kalacaktır. Canlıları ve doğayı kapsayan bir ideolojiye kafamızı çevirmediğimiz müddetçe gerçekten sağlanabilecek hiçbir olanak olanaklı halde olmayacaktır.

[1] Korsgaard, Christine M., 1996, The Sources of Normativity, Cambridge: Cambridge University Press.

[2] Wood, Allen W., 1998, “Kant on Duties Regarding Nonrational Nature” Proceedings of the Aristotelian Society Supplement.

[3] Singer, Peter, 2023, Animal Liberation Now, New York: Harper Perennial.

 

Puanlama

7.0

7.0
Kullanıcı Oyu: ( 0 oy ) 0

Bir Cevap Yazın