Ana Sayfa ONLINE PLATFORMLAR Dark 2. Sezon İncelemesi

Dark 2. Sezon İncelemesi

Dark 2. Sezon İncelemesi
4
Dark’ın ikinci sezonu, dizinin mitleştirdiği tarih olan 21 Haziran 2019’da yayınlandı. Herkes Dark’ın ikinci sezonundan cevaplar beklese de, cevaplardan çok yeni soruların ağırlıkta olduğu bir sezonu izledik. Sezon Nietzsche’den şu alıntıyla başladı: “Karanlığa uzun süre bakarsanız, karanlık da sizin içinize bakmaya başlar”. Bu alıntının önemli iki noktaya sezon boyunca etkisi var, buna değineceğiz.

Dark’ın ilk sezonu, Mikkel’in kaybolmasıyla başlayan bir süreç ile başlıyordu. Nükleer santralin etrafına kurulmuş bir kasabada, geçen dizi belirli ögelerle birlikte bir Amerikan banliyö mitinin temelinde ilerliyordu; dizinin senaryosunun ve kurgusunun temeli ise Alman kültürünün neredeyse her ögesini içine alarak yerelliği yakalamayı da başarıyordu. Ve bu ilk sezon 3 zaman döneminde kurgulanmış bir şekilde karşımızdaydı. Sezon sonunda, Jonas’ın Helge ile temasından sonra ise bir de gelecek olduğunu öğreniyorduk.

2 yıl süren bekleyiş sonrasında, herkes her şeyi unutmuşken, Dark dizinin geçtiği tarihte 21 Haziran’da Netflix’te yayınlandı. Dark ikinci sezonda, minör cevaplarla beraber birçok yeni öge, karakter ve zaman çizgileri kattı. Bunlarla beraber hikâye daha da  karmaşıklaştı, tüm bu karmaşayı çıkarıp yalın bir izlenim elde etmekte mümkün ancak dizinin yaratıcılarının istediği şey hiçbir zaman bu olmadı, bu yapboz parçalarını birleştirmenin izleyici için bir deneyim ve derinlik sağlamasını istediler. Özellikle bu sezon ele alınan birçok karakter grubunun farklı hareketleri ve sezon sonuna doğru hikâye ilerleyişi Stranger Things’de (2016– ) gördüğümüz elementlerden biri, bu da aslında 8 bölümlük bir film kurgusu ve her şeyin birleştiği bir sezon finalini beraberinde getirdi. Bölünen karakterler ve zaman çizelgelerinin neredeyse hepsinde olan (Jonas’ı dışarıda tutarak) Claudia karakteri üzerinden ise zamana ve dizinin yaratıcılarının bu kavrama bakışına dair önemli elementler gördük. Claudia’nın yarattığı sorular üzerinden Jonas’a ve zaman yolcularına doğru hikâye sürekli genişledi. Bu karmaşık zaman kavramını Doctor Who’nun (2005– ) epik Blink bölümünde¹, Doctor zamanı basit ve çocukça bir terimle açıklar “wibbly wobbly timey wimey stuff”, Dark bu terimi olabildiğince karmaşıklaştırmaya ve “tanrı parçacığı” sayesinde 33 yıl geleceğe ve geçmişe yolculuğu olanaklı kılan makineyi yapan H.G. Tannhaus’un, makineyi nasıl yaptığını göstererek açıklamaya çalıştı. Burada da Claudia’nın payı büyük, yine de bu karmaşayı anlamayanlar için Doctor Who’nun Blink bölümü biraz önce söylediğim gibi altın değerinde ve o bölüm bu konuyu olabildiğince yalınlaştırmaya çalışıyor. Tannhaus’un bu zaman makinesini yapması ve Jonas’ın her şeyi düzeltmeye çalışması arasındaki bağlantı ise bize sürekli bir şeylerin kaçınılmaz olarak yaşandığını ve sonra Jonas’ın kendi ağzından da söyleyeceği gibi her şeyin önceden yaşandığını bize gösteriyor. Ve bu içinde oldukları şeyin bir döngüden ibaret olduğu bunlardan belirli insanlar sağ çıkarken, zaman yolcularının ise bu girdaplarda sürekli dolandıklarını anlıyoruz. Bu da kaçınılmaz olarak Adam’ın daha sonra yapacağı kader konuşmasına doğru bizi götürüyor.


“Karanlığa uzun süre bakarsanız, karanlık da sizin içinize bakmaya başlar”, Adam’ın, Jonas’ın gelecekteki hali olduğunu öğrendikten sonra, bu alıntı daha da anlam kazanıyor. László Krasznahorkai’nin başyapıtlarından Şeytan Tangosu (Satantango, 1985) kitabında bütün köy, dünyadaki herkesin unuttuğu bu insanlar, bir kurtarıcıyı Irimiás’ı beklerler; Dark’ta da çevredekilerin bir sürü çabasına her şeyi çözümlemeye çalışmalarına rağmen bir kurtarıcı ortaya koyar ve bu Jonas’tır, bu durumu çözümleyebilecek tek kişi odur. Kasabaya sonradan gelen Dedektif Clausen’in gözlemiyle herkesin bir sırrı vardır ve herkes yalan söyler; Şeytan Tangosu’nun geçtiği tarım kooperatifinde de durum böyledir ve sonunda Jonas, Adam’a dönüşecektir aynı Şeytan Tangosu’nun talihsiz sonu gibi. Dark’da alıntının üzerine kurduğu sezon da, bu bütün karakterleri etkiler; Claudia’nın babasını kurtarmaya çalışırken onu öldürmesi, yine Jonas’ın kan bağı olduğunu bildiği hâlde geçmişteki halinin Martha ile sevişmesini sağlaması, Charlotte ve Elizabeth’in birbirlerinin annesi olmaları, Hannah’nın Ulrich’i geçmişte biçare bırakması tüm bunlar dizinin yaratıcıları tarafından bireye ve süperegosuna dair Alman bir bakış açısı ile eleştiriler gibidir. Bu kasabada doğmuş, büyümüş, sıkışmış bu insanların, zamanla birbirlerinin karanlığına dönüşmesini simgeler… Nietszche’den yapılan bu alıntının bir de öncesi var belki bu alıntıyla beraber Adam ve Jonas’ın arasındaki ilişkiye dair daha iyi bir perspektif kazanabiliriz: “Her kim bir canavarla çarpışmayı göze alırsa, bir canavar olmayı da göze alsın”. Belki çok net bir perspektif olmayabilir ama Adam ve Jonas’a dair bu komplekste Jonas’ın zamanla nasıl Adam olduğuna dair bir açıklamayı da beraberinde getiriyor. Çünkü Jonas yıllarca Adam’a karşı yani canavara karşı mücadele ederken, sonunda Adam oldu. Bu da dizinin ikinci sezonuna dair yapılan belirli eleştirilere bizi götürüyor, bu eleştirilerin çıkış noktası da Adam’ın monologları ve beraberinde gelen tezatlık. Burada da konu açısından Dark’a benzerlik gösteren bir başka Netflix dizisi The OA (2016– ) dizisine bakmamızı gerektiriyor. The OADark gibi; zamana ve paralel evrenlere odaklanan bir dizi, Dark’ın aksine The OA zamanla bu konuda bir netlik koydu, belirli mitler ve dini anlayışlar üzerinden gitme noktasında da netler, bilimsellik dizinin hiçbir zaman birinci önceliği olmadı ancak Dark ilk sezondan itibaren, bilimselliği önde tutan hatta Hristiyanlığın kimi simgelerini yeren de bir noktadaydı. Adam’ın diziye katılışı ve onun uzun monologlarıyla ise birçok tezat nokta ortaya çıktı ama ben bu tezatlıkların dizinin son sahnesinde yazarlar tarafından kırılmaya çalışıldığını düşünüyorum. Adam da, Jonas da kendilerinin gelecekte var oldukları için geçmişteki hâllerinin öldürülmelerinin imkânsız olduğunu söylediler, hatta Adam her şeyin kader ile nasıl bağlantılı olduğuna dair uzun bir konuşma yaptı. Son sahnede paralel bir evrenden gelen Martha ile birlikte Adam’ın kader konuşması, bu evrene ve bu döngüye dair olduğu ve daha birçok döngünün olduğuna dair bir açıklama getirdi. Bu elementlerin nasıl derinleşeceğini ise gelecek sezonda göreceğiz gibi. 


Bizim gördüğümüz döngünün sonunu ise diziye bu sezon katılan dedektif Clausen’in eylemleri getiriyor. Dedektif Clausen aslında klasik, sert bir Hollywood film noir dedektifiyle (daha kapsamlı bir okuma için bkz: ²) birçok açıdan özdeşleşiyor. Ancak diğer karakterleri tanıdığımız ve içselleştirdiğimiz için onu sürekli bir tehdit olarak algılıyoruz. Evet Clause sert, geçmiş travmalarına sahip ve takıntılı bir noir dedektifi ama bu tehdit algısı ile birlikte daha sınırda bir karakter olarak hareket etmeye devam ediyor bu da film noir ve neo noir geçişkenliğine sahip bir karakteri önümüze koyuyor. Clausen ile birlikte, bir yapboz parçasını daha öğreniyoruz, Aleksander Tiedemann’ın geçmişini ama bu büyük bir yankı uyandırmıyor, Clausen geçmişiyle yüzleşmemek için bu ihtimali kafasında defediyor. Biraz da bu detayların etkisiyle Dedektif Clausen karakteri birçokları için anlamsız bir karakter olarak görüldü ancak yazarların döngüyü bitirme noktasında bir şeye ihtiyaç duydukları kesin, bunun için Aleksander Tiedemann ile de bir bağ kurarak, onun bu şüpheci bakışına bir anlam getirmeye ve hikâyeyi ilerletmeye çabalıyorlar. Döngünün sonunda ise Clausen, tetikleyici parça olarak dışarıdan bir kişinin eliyle nükleer patlamaya ve ‘tanrı parçacığının’ (Popüler bilimin diziye etkisini ve bir bağlam olarak bunu aldıklarını görmek açısından bu kavram değerli ki bu kavramı ikinci sezonun başında Elisabeth’ten öğrenmiştik) ortaya çıkmasına sebep oluyor ve döngünün nasıl bittiğine dair kafamızdaki soruyu cevaplıyor. Ancak Clausen 3. sezonda bir element olarak kalmaya devam edecek mi? Hiç emin değilim. 2. sezon tanrı parçacığının ortaya çıkmasıyla birlikte etkileyici bir son 20 dakika ile son bulurken, gelecek sezona dair birçok beklenti ve soruyla bizi baş başa bırakıyor. Dizinin ilk sezonu prodüksiyon ve diğer açılardan neredeyse bir mükemmellik getirirken, ikinci sezon daha fazla defoya sahip ama zaman kavramını ve bunun yanında gelen psikolojik çıkmazlar ve bireylerin çatıştığı bu karanlık drama, Alman bir perspektifle daha nerelere gider tahmin etmek zor ve heyecanlı; elimizde az da olsa ipuçları var ancak beklentileri dizinin yapısıyla beraber ölçmek daha doğru olur gibi geliyor. Çünkü dizinin hâlihazırda, üzerine çok uğraşılmış bir yapısı ve izleme deneyimini arttırmak adına kurgulanmış bir senaryosu var, bu da dizi ne kadar sorularla dolu olup, bizi sürekli şaşırtsa da, bir netliği de beraberinde getiriyor.

¹ Doctor Who‘nun 9 Haziran 2007’de yayınlanan 3. sezon 10. bölümü
² BOYDAĞ Anıl, Neo Noir’de Kadın Temsilleri, Ankara Üniversitesi, Lisans Tezi, 2019.
Buradan ulaşılabilir:
https://www.academia.edu/39818812/NEO_NOIRDE_KADIN_TEMS%C4%B0LLER%C4%B0

Yorum(4)

  1. Merhaba, sitenizin ve Dark dizisinin sıkı bir takipçisiyim. Fakat ilk kez bir content’e yorum yapma ihtiyacı hissettim. Bu yazının siteye hiç yakışmadığını düşünüyorum. Çünkü yazının başlığında “inceleme” dense bile yazının içeriği bir inceleme yazısından o kadar uzak ki! Çok derinliksiz ve okuyucuya hiçbir şey vaad etmiyor, bu arkadaş resmen koca sezonda ne olup bittiğini yazmış sadece. Olan biteni özetlemekle beraber ortalama bir dizi izleyicisine “Dark dizisinde n’oluyor anlat bakalım” desem muhtemelen daha anlaşılır ve açıklayıcı bir şeyler söylerdi. Hatta aynı paragraf içindeki peş peşe iki cümle arasındaki ilişki bile bazen o kadar kopuk ki, altı üstü dizide neler olduğunu özetleyecek, onu dahi yapamamış! En temel okuma yazma edimi noktasında bir temel eksikliği var sanırım…

    Keşke her önünüze gelene yazı yazdırmasanız? Çünkü sitenin ilk dönem kaliteli içerikleri giderek yok olmaya başlıyor. Şu yazıyı keşke bu sitede okumasaydım…

    1. Değerli yorumunuz için teşekkür ederiz. Yazdıklarınızı dikkate alacağız. Esen kalın.

  2. Dark, gelmiş geçmiş en iyi dizi olarak değerlendirdiğim bir dizi. Dolayısıyla, sapık gibi Dark hakkında Türkçe yazılmış textleri tarıyorum. Sanırım Türkçe internette var olan Dark’la ilgili metinlerin yüzde 80’ini tüketmişimdir. Bu okuduğum inceleme ise, tükettiklerim arasında top 3’e çok rahat girer. Kim ne derse desin, yazan arkadaşın kalemini fazlasıyla beğendim. Seçtiği kelimeler ve kurduğu cümleler, fazlasıyla derinlikli. Bir Dünya Film’de daha önce bir yazı okumadım, dolayısıyla sitenin genel kalitesi hakkında bir fikrim yok. Ancak bu yazıyı kötülemek, en hafif deyimiyle nankörlük olabilir.

    1. Öncelikle yorum için teşekkürler, bu yazının büyük ihtimal genişletilmiş versiyonunu okudunuz. Yukarıdaki yorum üzerine yazının üzerinden bir daha geçtik ve düzenledik. Yorum kırıcı ve yapıcı özelliği olmayan bir eleştiri olsa da, yazının niteliğini genişletmiş ve bağlamları kuvvetlendirmiştir, tekrar yorumunuz için teşekkür ederim, bundan sonra burayı sürekli takip edersiniz umarım, sevgiler.

Anıl Boydağ için bir cevap yazınCevabı iptal et