Ana Sayfa Dosyalar En'ler En İyi 10 Savaş Filmi

En İyi 10 Savaş Filmi

En İyi 10 Savaş Filmi
0

platoon

Platoon (1986)

Vietnam Savaşı devam ettiği 10 yıllık süreç içinde insanlığın ortak hafızasında onarılamaz yaralar açan büyük bir trajedi. Bu trajedinin ana ve başat karakterlerinden biri de hiç kuşkuşuz Amerika ve Amerika halkı. Savaşın başlangıcıyla birlikte, nedenleri hakkında bilgileri olmasa bile hükümetin yanında olan Amerikalılar, savaşın acımasız ve korkunç yüzü ile karşılaştıkça bu desteği geri çektikleri gibi yaşananlarla da hesaplaşmayı ihmal etmemişler. Bu hesaplaşma sinema dünyasında da es geçilmemiş ve pek çok esere ilham kaynağı olmuştur. Bu eserlerin en önemlilerinden biri de Platoon, Türkçe çevirisi ile Müfreze’dir.

Yönetmenliğini Oliver Stone’un yaptığı 1986 yapımı Platoon’un senaryosu da yine Oliver Stone’un kendisine ait. Oyuncu kadrosu da zengin olan filmde başrolde Chris karakteri ile Charlie Sheen boy gösterirken, kötü çavuş olan Barnes’a Tom Berenger, iyi çavuş olan Elias’a ise Willem Dafoe hayat veriyor. Keith David, Forest Whitaker gibi isimlerin de olduğu filmde genç bir asker olarak Johnny Depp’i bile görmekteyiz. En iyi yönetmen, en iyi film, en iyi kurgu ve en iyi ses olmak üzere 4 dalda Oscar kazanan Platoon için Oliver Stone’un en iyi filmi demek yanlış olmaz.
Yazan: Alper Karakullukçu

Yazının tamamını okumak için. 

strangelove

Dr. Strangelove (1964)

1939-1945 yıllarını kapsayan 2. Dünya Savaşı savaşa dolaylı olarak katılan veya katılmayan birçok ülkeyi doğrudan etkilemişti. Almanya, SSCB, Japonya ekonomik anlamda gerilemişti. Şimdiki Dünya tarihine baktığımızda Almanya, Rusya ve Japonya ekonomik seviyesi en yukarda olan ülkelerden olduğunu görürüz. SSCB meşhur Stalingard muharebesinden çıkmış, ABD ise Pearl Harbor saldırısına tanık olmuştu. SSCB’ye oranla ABD’de savaştan daha az etkilenmişti. 1960lı yıllarda ise iki ülke arasındaki gerilim hızla ilerlemekteydi.

Savaş generallere bırakılmayacak kadar önemli bir iştir.” – Georges Clemenceau

Stanley Kubrick’in 1964 yılında çektiği,  Peter George’un “Red Alert” romanından uyarlanan kara mizah türündeki Dr. Strangelove or How I Learned to Stop Worrying and Love the Bomb 2. Dünya savaşı sonrasında SSCB ve ABD’nin politikasını çetrefilli bir dille eleştiriyor. Olası bir 3. Dünya Savaşı için füze depolayan, yayılmacı bir politika izleyen bu iki ülke filmde nükleer bomba krizinin eşiğine geliyor.

Yazan: Hürrem Celil Erdoğan
Yazının tamamını okumak için. 

allquıet

All Quiet on the Western Front (1930)

14-620x330

Deer Hunter (1978)

Yönetmenliğini Michael Cimino’nun yaptığı The Deer Hunter, Cimino’nun çok da dolu olmayan filmografisinde ki tartışmasız en önemli filmidir. Robert De Niro, Christopher Walken, John Cazale, John Savage ve Meryl Streep gibi pek çok usta ismin buluştuğu 1978 yapımı The Deer Hunter‘da ana konu Vietnam Savaşı’nın Amerikan halkına etkileridir. Bunun yanında savaşın bireyler üzerindeki yıkıcı etkisini olabildiğince gerçekçi bir şekilde göstermesi de şüphesiz ki filmin popülerliğini bugünlere kadar getirmesindeki en önemli etmenlerden birisidir.

Yazan: Alper Karakullukçu
Yazının tamamını okumak için.

pathofglory

Paths of Glory (1957)

Stanley Kubrick’in The Killing ile beraber yükseliş dönemini hızlandıran film olarak akıllarda yer tutan Paths of Glory, yönetmenin savaş karşıtı filmi olarak karşımıza çıkıyor. Bu filmden 7 yıl sonra çektiği Dr. Strangelove’da savaşı kara mizah türünde eleştirmişti Kubrick. Hayatının son zamanlarında çektiği Full Metal Jacket filmiyle ise savaşı farklı açılardan bizlere anlatmayı çok iyi başarmıştı. Paths of Glory’de savaş karşıtlığının yanı sıra savaşın bireyler üstündeki yıkıcılığına da şahit oluyoruz.
İsmini Thomas Gray’in bir şiirinden alan ve Humphrey Cobb’un aynı isimli romanından uyarlanan Paths of Glory dört Fransız askerin isyan suçuyla kurşuna dizilmelerinden esinlenmiştir. Birinci Dünya Savaşı sırasında sonucunun hüsran olacağı biline biline yapılan akılsız bir çıkartma sonucu korkak damgası yiyen birliğin içinden kura ile seçilen üç asker günah keçisi ilan edilir ve askeri mahkemeye sevk edilir. Bu askerleri mahkemede savunma görevini gönüllü olarak almak isteyen isim ise Yüzbaşı Dax olur. Ülkenin en iyi ceza avukatlarından biri olduğu sık sık vurgulanan Yüzbaşı Dax aynı zamanda başarısız olan ele geçirmede görevi yönetmesi için görevlendirilen üstlerden biridir. Ana eksende Paths of Glory; Dax’in üç askeri savunmasına odaklanıyor.

Yazan: Hürrem Celil Erdoğan
Yazının tamamını okumak için.

das boot

Das Boot (1981)

Ekran Alıntısı

Come and See (1985)

full metal jacket
Full Metal Jacket (1987) 

Paths of Glory ve Dr. Strangelove’da savaş karşıtlığını dile getiren Stanley Kubrick Paths of Glory’de işin hukuki sürecini, Dr. Strangelove’da ise işin siyasi yönüne değinmişti. Oldukça ince eleyip sık dokuyan bir yapıya sahip olan Stanley Kubrick, Full Metal Jacket’de savaşın siyasi ve askeri etkilerinin yanı sıra psikolojik etkilerine de değiniyor aynı zamanda medya, din ve cinselliği toplumun gerçekleri olarak tam dozajında filme aktarıyor. Bu nedenle türdeşlerinden bir adım öne çıkmaktadır. Martin Scorsese film hakkında “Savaşın gerçekten ne olduğunu anlatan tek film.” şeklindeki yorumu bu filmin diğer türevleri arasından sıyrılması için gayet yeterli. Full Metal Jacket savaşın öldürmekten başka hiç bir şey olmadığı bize göstermektedir. Ayrıca ABD’nin dış politikasını ilgili repliklerle net bir şekilde ifade etmektedir. Eyes Wide Shut’ı saymazsak Full Metal Jacket, Kubrick’in son ağır topudur.

Yazan: Hürrem Celil Erdoğan
Yazının tamamını okumak için.

Image-15-Nature-and-the-front-line-The-Thin-Red-Line

The Thin Red Line (1998)

Terrence Malick’in başyapıtı olan “İnce Kırmızı Hat”, doğa, savaş, aşk gibi genel konuları, insanın dünya üzerindeki yerini ve insanın bütün bunlar arasında en değersiz varlık olduğunu başarılı bir şekilde işleyen bir yapım. İnsanın doğa ile ilişkisi filmin temel konularından biri. Yönetmenin ilk filmi Badlands ‘da da benzer bir tema vardı. Sistemden ve toplumdan kaçıp doğada kendi benlikleriyle yaşamaya çalışan iki genç insanın, yine sistem tarafından yakalanıp eski hayatlarına mahkum bırakılmaları anlatılıyordu. Malick’in başyapıtı öncesi verdiği 20 yıllık ara, filmlerinde anlatmak istediklerinin aynı zamanda kendi düşünceleri de olduğunu gösteriyor olabilir. Yine bu filmde de Er Witt karakteriyle bu fikirlerini ortaya koymaya devam ediyor. Ana karakterlerimizden biri olan Witt bir asker kaçağı. Film Witt ve arkadaşının cennet benzeri bir sahilde yaşadıkları güzel anılarla başlıyor. Daha sonra Çavuş Welsh ile Witt arasında filmin ana eksenlerinden birini oluşturan çatışmayı gösteren bir konuşma gerçekleşiyor. Aralarında ince bir çizgi var; gerçekçi ve görevine sadık Welsh ile iç sesinde sürekli varoluşçu sorular soran hayalperest Witt arasındaki konuşmanın kısa bir bölümü: 

Welsh: Bu dünyada bir adam, tek başına, bir hiçtir. Ve bundan başka dünya da yok.
Witt: Yanlışın var. Ben başka bir dünya gördüm. Bazen sanırım sadece benim… hayal gücümdü.
Welsh: Göremeyeceğim şeyler görmüşsün.

Yazan: Tuncay Uravelli
Yazının tamamını okumak için.

MV5BZmFmNDJkM2MtODFlNC00MDQyLTk3ZGYtYTQ4MTM5MzU4ZTBhXkEyXkFqcGdeQXVyNjUwNzk3NDc@._V1_SY1000_CR0,0,1487,1000_AL_

Apocalypse Now (1979)

Yolculuk temasına, karakterin yolculuğun sonunda kendini keşfetmesine, aradığı şeyin aslında kendisi olduğunu fark etmesine doğu klasik edebiyatından alışığız. “Mantıku’t-Tayr” ve “Hüsn ü Aşk” bu konuda ilk akla gelen önemli eserler. Her ne kadar yönetmen Francis Ford Coppola’nın, doğu, doğa ve mistisizm gibi kavramlarla pek alakası olmasa da, filmin uyarlandığı “Heart of Darkness” romanının göz önünde bulundurulmasını, bu sebepten de filme antimilitarist yönünden çok tasavvufi bir yolculuk olarak bakılması gerektiğini düşünüyorum.

The Doors’un saykodelik şarkısı “The End” eşliğinde, Yüzbaşı Willard bir otel odasında dinlenirken başlar film. Tavandaki pervanenin dönüşü ile helikopter pervanesinin dönüşü birbirine karışır ve film daha başlangıcında, bizi neyin beklediğini anlatma hevesindedir.

Yazan: Tuncay Uravelli

Bir Cevap Yazın