Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri (2024): Çarpım Tablosu (Bir Yaz Rüyası)
Gaziantep’te küçük bir çocukken, ilkokul hocam çarpım tablosunu ezberlediğim zaman bana Heidi kitabını hediye etmişti. Benim için yıllarca, hiç değilse ergenliğimin ilk zamanlarına kadar Heidi en sevdiğim kitap ve büyülü bir dünya olarak kaldı. Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri de böyle bir film sıcak bir yaz günü rüyası gibi yer yer kabus ama yer yer hayatı yeniden başlatan bir rüya. Eyüp şehir içinde, Hemme’yi bulup öldürmek için tamirciye ulaşmaya çalışırken, girdiği bakkaldaki televizyonda oynayan, Heidi çizgi filmi kesiti bu rüyanın benim kendi içime en yakınsayan haliydi.
Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri, ilk önce Eylül’de Venedik Film Festivali Orizzonti bölümünde Jüri Özel Ödülü’nü alarak ismini duyurdu sonrasında Adana ve Ankara Film Festivallerinde de En İyi Film ödülüne layık görüldü ve kuşkusuz senenin en iyi yerli yapımlarından.
Film, Eyüp Siverek sokaklarında bir labirentte dolaşmaya başlamadan önce bir domates kurutma tarlasında başlıyor. Eyüp başarısız İzmir macerasının ardından memlekete dönmüş, borçlarını ödeyebilmek için bu tarlada işe başlamış. Urfa’nın bıktıran sıcağının ardında ve günlük rutin işlerin arasında bir türlü ödenmeyen yevmiyeler, eleman eksiliğiyle artan iş yükü ile beraber gerginlik git gide yükselmektedir. Hemme’nin kısa bir zaman da olsa başrolde olduğu filmin bu ilk bölümü, Eyüp’le yaşadıkları gerginliklerin sonunda, büyük bir kavga ve Hemme’nin Eyüp’e ettiği küfürle birlikte doruğa ulaşıyor. Filmin bu bölümü hem sinematografi hem de teknik açıdan çok iyi, yönetmen ve başrol Murat Fıratoğlu filmin tamamında olduğu gibi burayı da çok iyi kurgulamış. Kavganın ardından Eyüp, sürekli bozulan motoruyla köye doğru gitmeye çalışıyor, bir şekilde eve girdiğinde hızlıca evde sakladığı silahı alıp Hemme’yi öldürmeye doğru yola çıkıyor ancak her şey buradan itibaren bozulmaya başlıyor ya da hem Eyüp’ün hem de Hemme’nin kaderini değiştirmeye. Eyüp’ün ilk olarak şehre girmeden önce motorunun bozulmasıyla birlikte, yolu bir tanıdık tarafından kesiliyor, kesin kararını vermiş içi içine sığmayan öfkeli Eyüp bu tanıdığın güllerle beraber yakaladığı durgun hayatın karşısında bocalıyor, anlamıyor ve onu bir şekilde atlatmayı başarıyor aynı şeyi gölgede öğle yemeğini yiyen esnaflarla da yaşıyor. Bunlar tek başına Eyüp’ün öfkesini dindirmek için yeterli değil, her gün bankalar tarafından aranan, güneşin altında saatlerce çalışıp parasını alamayan, İzmir’de kalmayı başaramamış ve bu her gün yüzüne vurulan Eyüp’ü durdurmak için bunlar yeterli değil. Yine de hayat Eyüp’ü durdurmak için çabalamaya devam ediyor, sokakta elinde karpuzla soluklanan amcayı görünce geçip gidemiyor Eyüp, yaşlı amcaya evine kadar eşlik ediyor, yazının girişinde bahsettiğim Heidi sahnesi de, bu bölümde geçiyor. Bakkal sıcaktan içi geçmiş uyurken, televizyonda Heidi’nin çizgi filmi oynuyor. Bu sahneler arka arkaya, sinemada herkesi hem güldürdü hem de kendi hayatını düşündürtmeye itti bana kalırsa. Filmin çabasız kurduğu bu komik anlar, böyle bir hikayeye büyük hafiflik getiriyor. Herkes öyle veya böyle bir şekilde, Eyüp’ü durdurmaya çalışıyor. Bütün Siverek yani Eyüp’ün bütün dünyası günümüzden, geçmiş yaşamından herkes onu durdurmaya çalışıyor bir tek ailesi dışında. Akrabasıyla olan bölüm herhalde günümüze dair en keskin yer, konuşmadan hala içinde bulunduğumuz servet transferinin acımasızlığını göz önüne seriyor, akrabası durmadan konuşuyor, Eyüp’ün yaptığı hataları söylüyor çünkü o servetin sahibi olduğu için o haklı o doğru. Eyüp boğuluyor, hiçbir şey söyleyemiyor sadece o arabadan inmek istiyor, Hemme’yi öldürme fikri gitgide aklının biraz daha uzaklarına gidiyor, nihayet arabadan inip motoru alacağı yere yakınlaşırken, sokakta onu gören esnaf arkadaşı ben bir namaza gideceğim diyerek alelacele dükkanı Eyüp’e emanet ediyor. Eyüp bu sefer ne yapacağını şaşırıyor, tam o anda bir kadın kızıyla dükkandan içeri giriyor. Sonrasında yaşanan diyalogdan, kadının Eyüp’ün çocukluk aşkı olduğunu öğreniyoruz. Sonunda geçmişin o güzel anısı da Eyüp’ü kurtarmaya geliyor. Kadın gidip, Eyüp kırtasiyeden de kurtulduğunda bir parkın içinde bu sefer kendisiyle ve gündelik yaşamla hapis kalıyor. Eyüp’ün öfkesi boşa değil, tek sebebi Hemme’nin onun annesine küfür etmesi de değil, Hemme sadece bir temsil ama hayat bir şekilde Eyüp’ün tarafında ve onun yeniden kaybetmemesi için son bir yenilgiye uğratıyor, tatlı bir yenilgiye.
Murat Fıratoğlu’nun, yer yer aile üyelerini de barındıran bu ilk filmi sinemamız için gerçekten büyük bir ferahlık. Çok iyi bir hikaye anlatıcılığı olmasıyla kalmıyor, yeni de bir şey. Bir Güneydoğu hikayesini bu denli gerçek bu derece iyi anlatıyor oluşu, bir yandan da teknik işler dışında profesyonellerden uzak durmasında saklı. Öfkeli bir sınıf öyküsü ama insanımızın komikliği de içinde, hem de çiğ olmadan, gerçek bir şekilde. Filmin sonunda Ali’nin ısrarlarıyla gittiği düğünde, Hemme ve Eyüp halay çekiyorlar, belki klişedir ama hayatta biraz bu. Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri, aldığı her ödülü hak ediyor, bana kalırsa yılın en iyi yerli filmi, kısa süresine rağmen inanılmaz yoğun ve iyi bir hikaye, sinemalara geliyor mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.