Site icon birdunyafilm.co

Havaya Yükselme Sahneleri [Video] | Tarkovsky, Kusturica, Šulík, Trier, Malick, Iñárritu

Kadim kültürlerin çarpıştığı, girift bir kozmopolit zemin olan Anadolu’da, halk inanışında da görüldüğü gibi genç kızların -ergenlik veya lohusalık döneminde- ruhani deneyimlere meyilli olduğu bilinmektedir. Köken itibarıyla da zıtlıklar üzerine kurulan kültürler eril-dişil karşıtlığında maddeyi hep eril olana, manayı ise daima dişil olana yormaktadır. Bu sebeple sanatta, mitolojide yani süregelen ortak mirasta spiritüel olaylar ancak dişil imgelerle aktarılagelmiştir. Videodaki yönetmenler de bu paydaya ister ortak bilinç deyin ister etkilenim, bir şekilde dahil olmuşlardır.
Sümerologlar, İsa’nın çarmıha gerildikten sonra gökyüzüne yükselmesinin anısına yapılan âyinlerin, Sümer dininin kutsalı Dumuzi’nin ardından yapılan eski âyinlerin devamı olduğunu söylerler… Unutmayalım ki İsa da manayı temsil eder ve dişil bir karakterdir. Eski pagan inançlarından bugüne korunmuş bu ritüeller coğrafyalarda kültürler üzerinden yürürken – Sümer, Akad, Babil, Frig, Pers, Roma, Yunan vb.- hepsinde izler bıraktı (bkz. Astarte, İştar, Kibele, Venüs, Zühre gibi göğe yükselen dişi imajları). Dolayısıyla kolektif bilincimize de bu imgeleri mıh gibi çaktı.
Örneğin Terrence Malick‘in “Hayat Ağacı” filmine isim veren bu ağaç da bu kültürel imgelerden birisidir, eski kutsal metinlerde ve inanışlarda olduğu gibi gökle bağlantı kuruculuk görevini üstlenir, yükseliş ağacın altında gerçekleşir. Filmde düşsel anlarda metafizik olaylarla karşılaşılır. Çalkantılı aile ilişkileri, doğal ve akli olan arasındaki çatışma ve daha da üstte yaşamın anlamını sorgular. Emir Kusturica‘nın, bir genç kızın doğum esnasında göğe yükseldiği  “Çingeneler  Zamanı” filminde çingene toplumu pagan ritüelleri ile Hıdırellezi kutlarlar ve tıpkı Tarkovsky‘nin “Andrei Rublev” filmindeki paganların çıplak nehir ayinine benzer bu. Daima manevi bir ideali olan karakterlerin bulunduğu Tarkovsky filmlerinde  doğayla ve toplumla ilgili kaygıları olan karakterler düşsel görünümlerde ya göğe yükselir, ya görünmez bir güç tarafından etki altına girerler. Lars von Trier‘in Nymphomaniac filminde orgazm esnasında göğe yükselen genç kız adeta bu cinsel olguyla birlikte doğa ve hakikat ile ilişki kurar. Bir tarafta duyularıyla var olmanın gereği olan orgazm, diğer tarafta göğe yükselme ve ilahi ışık tarafından aydınlanma…
Bu imgelerle felsefe yapmaya başlayan eski Yunan toplumundan örneğin Platon aydınlanma yolculuğundan mağaradan çıkan insanı için çıkış yolunu dışarı değil yukarı olarak gösterir. Kadim mistik kültürden esinlenen Nietzsche’nin Zerdüşt’ü ise yükselişi kendi içinde bulur ve mağarasından dışarı çıkarken aslında yukarı çıkar, manevi olarak yükselir. Dönüşümün sembolüdür  mağara. Kendini kendinden ve toprağın, doğanın rahminden yeniden doğuran yükselmeci bir yolculuktur. Ruhunu arayanın macerasıdır, bilincinin tüm katmanlarına hakim olmak isteyenin…
Tarkovsky’nin dünyası rüyalardan ayrı tutulamaz bir dünyadır. Rüyada havaya yükselmenin psikolojik yorumu olarak; ruhsal gelişimine önem veren kişilerin gördüğü ve kişinin kendi iç yolculuğuna çıkarak varoluş sebebini sorgulamaya başladığını bildiren sembolik bir rüya olduğu söylenir.
Tarihsel verilere göre Hz. Muhammed’in de aldığı vahiyleri hep düş aracılığıyla aldığı iddia edilmektedir. Çünkü o dönemin Arap kültüründe düşte olan ile gerçekte olan arasında  bir uçurum yoktur hatta düş daha gerçek kabul edilir. İslam tarihinde de büyük tartışmalara yol açan bu konuda, Hz. Muhammed’in miraca da rüyasında yükseldiği savunulanlar arasındadır. Varsayalım ki gerçekten miraç olayı ruhen, rüyada olmuştur. İçselleştirip düşündüğümüz zaman bunun hiçbir şeyi değiştirmeyeceği görülmektedir. Miraç belki de insanın bedenen bir göğe değil, insanın iç dünyasınca yükselmesidir.
Tarkovsky’nin de ruhani temaları hep rüya alemine geçildiğinde vuku bulur, renk tonları gitgide sönükleştiğinde. Belki de onun doğadan ayrı tutulamayan bu çok inanmak isteyen arayış dünyası, binlerce yıllık bu yolculuğu onun için son derece değerli kılıyor ve şöyle diyor Tarkovsky: “Topraktan çıkan ya da toprak üzerinde yetişen her şeyin serpilip büyüme süreci beni büyülüyor, ağaçlar, çimenler… Göğe doğru yükselen her şey.”

Exit mobile version