Mickey 17 (2025): Emeğin Sonsuz Yeniden Üretimi

Bong Joon-ho’nun merakla beklenen yeni filmi “Mickey 17”, bilim kurgu sinemasına taze bir soluk getiriyor. Hem insanlık hem de etik sorunları merkeze alarak, ölümsüzlüğün ve sınırsız yaşamın ne anlama geldiği sorusunu izleyiciye sorduruyor. Film, Edward Ashton’ın aynı adlı romanından uyarlanmış olsa da, Bong’un özgün sinematografik dili ve karakter odaklı anlatımı eseri derinleştirmekte. Göz alıcı görsel efektler ve düşündürücü temalar, Mickey 17‘yi sadece bir bilim kurgu yapımı değil, insan doğasına dair bir meditasyon haline getiriyor.
Bong Joon-ho’nun sinemasına biraz aşina olan her izleyici için kapitalizmi merkezine alan bir eleştiri sunması elbette sürpriz değil. Film çoğu kez akıllara Okja filmi getiriyor. Mickey 17 ile Bong Joon-ho, İnsanın insan dışı canlılar üzerindeki sömürgeci tavrına dair eleştirisine devam ederken bu sefer sınırlarını genişleterek emeğin yeniden üretimi kavramına bilim kurgu alanında yeni bir alan açıyor ve her zamanki gibi hiciv sanatına bol bol başvuruyor.
Ayrıca İlginizi Çekebilir: Flow (2024): Yalnızlıktan Dayanışmaya, Bir Kedi Hikayesi
Mickey’in arkadaşı Timo ile açtıkları restoran batar. Borç batağında olan ikili, dünyada kendilerine rahat bırakmayan tefeciden kurtulmak için çözümü Buz gezegenine koloni kurmaya giden ekibe katılmakta bulur. Ancak seyahate katılabilmek için Mickey kendisini “harcanabilir” yapan sözleşmeye imza atmıştır. Bu sayede siyasetçi Kenneth Marshall önderliğindeki doktor ekibinin deney faresi olarak yaşamını sürdürecektir. Mickey, bir kere ölmektense birçok defa ölmeyi seçer. Ekip, yeni gezegene insanlığın adaptasyonunu sağlamak için Mickey’i türlü türlü ölümcül görevlerin öznesi haline getirir. Her ölümden sonra yazıcı teknolojisi sayesinde yeniden üretilen bedeni, bilgisayarlarda saklanmış hatıraları ile birleşerek hiç ölmemiş gibi hayatına devam eden bir başka numaralı Mickey’in hayat bulmasını sağlar. Tek değişen şey karakter ve duyguların yoğunluk seviyesi olmaktadır. Mickey 17. kez öldüğü düşünüldüğü sırada Mickey 18 çıkartılır. Ancak çokluğun yasak olduğu bu yeni alt insan türünde Mickey 17 ve Mickey 18 yan yana gelecek ve ortalık karışacaktır.
Film, ilk kapitalizm eleştirisini hikâyede her şeyin başlangıç noktasını oluşturan borç kavramına dayandırmakta. David Graeber, Borç: İlk 5000 Yıl (Debt: The First 5000 Years) adlı kitabında borcun sadece ekonomik bir kavram değil, toplumsal ilişkiler, ahlaki sorumluluklar ve güç dengeleriyle iç içe geçmiş bir yapı olduğunu savunmuştu. Graeber, tarihteki ilk topluluklardan günümüze kadar uzanan bir zaman diliminde, borcun nasıl ortaya çıktığını, para ve piyasaların nasıl geliştiğini inceler. Özellikle devletlerin, dinlerin ve imparatorlukların borçla nasıl ilişkili olduğunu vurgulayarak, borcun yalnızca finansal bir araç değil, insan topluluklarını kontrol etme mekanizması olduğunu ileri sürer.Borç sayesinde ihtiyaçlarımızı gideririz ve yine bu sayede mevcut banka/kredi sistemini meşrulaştırmış oluruz. Hatta öyle bir noktaya gelir ki iş, borçlanmadan yaşanılan yaşam aptalca gelmeye başlayacak kadar kabuller ve zorlamalara dayanacaktır. Kitabın temel savlarından biri, borcun tarih boyunca baskıcı ve sömürücü güçler tarafından kullanıldığıdır. Graeber, borcun ahlaki yükümlülükler ve hiyerarşik ilişkilerle olan bağını göstermiş, topluluklar arası karşılıklı yardımlaşmanın ve hediye ekonomilerinin borca nasıl dönüştüğünü anlatmıştır. Birçok ülkede kendini farklı dillerde gösteren “Borç yiğidin kamçısıdır.” deyimleri yine kapitalist düzendeki kazanımların borca dayandırılmasını doğallaştırır, kültür haline getirir. Graeber özellikle kapitalizmin yükselişiyle birlikte borcun modern anlamda nasıl bir baskı aracı haline geldiğini ele alır. Borçların sürekli bir yeniden yapılandırmaya ve yeniden dağılıma yol açtığını, bunun da toplumsal eşitsizliği artırdığını iddia eder. Mickey’in başına gelen borcun, insanı -Nietzsche’ye tersten bakarsak- alt insana dönüştürmesi kara mizahın doruk noktasını oluşturur. Mickey “İnsanlık adına” hayatta kalmak için ölmelidir.
Bong Joon-ho, koloni lideri Kenneth Marshall’dan Trump benzeri ırkçı ama hal hareketleriyle bir o kadar komik bir diktatör taşlaması çıkartır. Çoğu söylediği şeyi unutan, First Lady’si ile bütün olmuş, hayatı reklam olan, yaptığı her hamlenin kayda geçmesini isteyen, popülist bir diktatör… Sınırlar ve diğer millet ve ırktan insanlara kafayı takan faşist ve ırkçı Trump gibi o da gezegendeki tek güç olmak ister. Gezegene gelen insanlık yalnız değildir ve “The Creepers” adı verilen bu canlılar, tutsak düşmüş yavruları için uzay gemisini ablukaya alır. Mickey bir iletişim cihazı sayesinde onların istedikleri şeyi anlar ve ona göre hareket eder. Devrimci sayılabilecek eylemler insanlığın bitmez sömürgeci tavrının getireceği bir başka yıkıma karşı gelmede önemli rol oynar.
Filmin ikinci kapitalizm eleştirisi emeğin yeniden üretimine yüzünü çevirir. Mickey’nin emeği sonsuz bir yeniden üretime tabidir. Kapitalizmde, emek sürecinin yeniden üretilmesi genellikle işçilerin hem biyolojik hem de toplumsal olarak yeniden üretilmelerini sağlayacak bir dizi faaliyetle ilişkilidir. Ancak bu faaliyetler, genellikle kapitalist üretim biçimi tarafından görünmez hale getirilir ve işçilerin doğrudan üretim sürecindeki katkılarına odaklanılır. Biyolojik yeniden üretim, İş gücünün biyolojik olarak varlığını sürdürebilmesi için gerekli olan tüm faaliyetleri kapsar. Bu, işçilerin yemek, barınma, sağlık, eğitim gibi temel ihtiyaçlarını karşılamalarına yönelik süreçleri içerir. Mickey biyolojik olarak bu nitelikler kapsamında yeniden üretilirken, bununla yetinmeyip Mickey’nin vücudu da ölümle beraber yeniden üretilir. İki boyutlu bir biyolojik üretim ile sonsuzlaşır. Toplumsal yeniden üretim ise iş gücünün toplumsal ilişkilerinin ve ideolojik yapılarının devamlılığını sağlamak için gerekli olan süreçleri kapsar. Eğitim, kültür, değerler ve ideolojiler, bireylerin iş gücü olarak topluma entegre olmalarını sağlamak için gereklidir. Bu, sadece bireysel becerilerin ve bilgilerin yeniden üretilmesini değil, aynı zamanda toplumsal ilişkilerin ve kültürel normların da yeniden üretilmesini ifade eder. Bir insanın yeniden üretilip (burada ölümden döndürme manasında) sürekli köle gibi kullanılmasının Dünya’da doğuracağı etik problemler konuşulurken –ki oldukça liberal bir bakış açısıyla- Kenneth Marshall, hukuki açıdan bir boşluk bulur. Böylece uzayın derinliklerinde bulunmayan bir kanunun aynı zamanda çiğnenemeyeceği vurgulanarak insanlık adına ya da- Rousseau’yu kötüye kullanan faydacı bir bakışla- ortak iyi ve genel irade adına bir faşistin eline büyük bir güç verilir. Emek hiç olmadığı kadar fazla ve sonsuz bir yeniden üretimin odağı haline gelir. Hukuki anlamda bağlayıcı olur ve başka bir gezegende bile olsa toplumsal belleğe işlenmeye başlayan bir ideoloji haline gelir. İşçi hayatta kalmak için emeğini satar ama bu sefer hiç olmadığı kadar sömürülerek…
Son olarak, Mickey 17 her ne kadar bilim kurgu elementlerine sahip olsa da yönetmenin ana amacının bu olmadığını söylemeliyim. Saf bir bilim kurgu hayalinde olanların 21.yy’ın en başarılı yönetmenlerinden biri olan Bong Joon-ho’nun filmografisine göz atması ve beklentilerini ona göre ayarlaması gerekecektir. Bu film bilim kurguyu araç haline getirmiş bir kapitalizm eleştirisidir. Mickey 17, duyguyu geçiren güzel müzikleri, Snowpiercer filmini andıran kar manzaraları ve Robert Pattinson’ın mizah açısından yeni bir meydan okuma yapmasıyla birçok açıdan değerli bir film.