Nocturnal Animals (2016): İntikam Hatırladıkça Var, İntikam Hatırlandıkça İntikam
Birkaç yıllık evliliğin ardından kocası Edward’ı terk eden Susan, istediği şatafatlı, zengin ve konforlu yaşamına ulaşmıştır. Üniversite zamanlarında tanıştığı eski kocası yazar olma hayalleriyle yaşamaktadır. O zamanlar Susan, Edward’ı devamlı küçümser ve Edward’ın hayatını hırslardan yoksun ve sefil yaşadığını açıkça belirtir. En başından beri Edward’ın ilişkisi için savaşı bir yana, Susan annesinin uyarılarının etkisinde gün geçtikçe kalmışa benzemektedir. Edward ona burjuva hayatını sunamamıştır, kırılgan bir yapıya sahiptir. Bu anlamda özür dilemek ve çabalamak artık güçsüzlüğün birer simgesi haline geldi. Çünkü modern dünyada maddi anlamda olsun ya da olmasın kâr yapmak kişilerin en büyük amacıdır. Ailelerinden öyle öğrenirler, televizyonlardan öyle öğrenirler ki hayatın daha kolaylaşacağını, yaşamın tatlılaşacağını düşünürler. Aşk ilişkileri de artık artı değer üzerine kuruludur. Kişi seçeneklerinin hiç olmadığı kadar arttığı bir ortamda neden aşkı için çabalasın ki? Çabalayıp kendini perişan eden kişi başka başka kişilerden elde edeceği artı değerleri görmezden gelen bir salak değil midir bu mantıkla? İşte Susan, daha yolun başında sevdiği kişi ile bir anlaşmazlığa düşüyor ve doğru yolu herkes gibi bulacağını umarak Edward’a sırtını çeviriyor. O, hırslarıyla bu dünyanın sahibi olacak. Hiç değilse burjuva dünyasının…
Yıllar sonra hayali olan sanat galerisini açan Susan hedeflerine ulaşmışa benziyor. Fakat bir yandan bir şeyler eksik gibi. Gözlerinde hüzün var. Aynı Edward’ın kaç yıl önce söylemiş olduğu gibi… Eşiyle aşk evliliği yapmadıkları belli. Sanat dünyasının koca bir reklam dünyası oluşu elbette herkesin malumu. Artık ürünler kadar kişiler de markalaşıyor. Bir marka başka bir markayla anlaşma yapıp müşterilerinin güvenini ve ilgisini kazanıyor. Sanat dünyasının burjuvaları da marka evlilikleriyle meşgul. Materyal dünyanın nimetlerinden yararlanırken sömürülen duygular birer araç haline geliyor. Eskiden ulvi bir amaç olan aşk, ulvi olmaktan çoktan çıkmasına karşın amaç olma özelliğini de yitirmiş durumda. Susan, kocasının heyecan kapitalizminin en büyük müşterisi olduğunun farkına gittikçe varıyor. Hutton, iş görüşmesi diye gittiği şehirlerde başka kadınlarla eşini aldatıyor. Bir şeylerin hayal edildiği gibi olmadığını bilmekten daha kötü olan şey hayal edilmeyen şeylerin alternatif bir gerçeklikte daha iyi olabilme ihtimali değil midir? Aslında film bu soru üzerine gidiyor, Edward’ın Susan’la yıllar sonra iletişime geçmesi ve ona “Gece Hayvanları” adlı romanının bir kopyasını vermesiyle “Gece Hayvanları” filmi de gerçek mânâda başlıyor.
Ayrıca İlginizi Çekebilir: Transit (2018): Aşk, Politika ve Mekanın Kontrastı
Roman oldukça şiddetli ve üzücü. Edward’ın kendi hayatına dair yazdığını gençlik yıllarından öğrenmiştik. Bu sefer işin içine aynı zamanda kurguyu sokabilmiş bir yazar var karşımızda. Kendisi gibi bir karakter var ki bu karakteri yine filmin başrolü Jake Gyllenhaal oynuyor. Karısı ve çocuklarını ise başka oyuncular oynuyor. Bunun bir sebebi, yaşananların olmayan bir hayatın yansıması olması. Onlar gerçek anlamda bir taklitten ibaretler, bir cinayetin kurbanları sadece. Gece yolculuğu yapan aile bir grup serseri tarafından Teksas’ın telefon çekmeyen ücra yollarında rahatsız ediliyor ve en sonunda bir kaza meydana geldiğinde ıssızlığın ortasında aile korku dolu anlar yaşıyor. Bu serseriler âdeta, Susan’ın bilinçdışından fırlayıp gelmiş korkularını temsil ediyor. Araba sahnesi, Susan Edward ile hayatına devam etmeye karar verseydi ve ondan olan çocuğunu doğursaydı hırslarına neler olabileceğinin bir gösterimidir ama bu Susan’ın bakış açısını yansıtır. Hırslar başka bir duygudurumuna dönüşür: Korku. Başta roman, Susan’ın gençliğinde kendisini ve Edward’ı nasıl gördüğüyle ilgilidir. Susan çekinir, emin olamaz. Edward naiftir ve sert dünyanın işleyişine karşı ani kararlar almakta zorlanır.Zaten Edward, ya da romandaki karakteri Tony, hiçbir şekilde sevdiklerini koruyamaz ve hatta toplum ahlakına uymayan kararlar dâhi alır. Şerifin “Karın seni görmek istiyor diye döndüklerinde neden onlarla gitmedin?” diye sorması bu yüzdendir. Şerif, aynı zamanda Edward’ın iç dünyasıyla olan savaşıdır.
En nihâyetinde, Edward gerçekte olduğu gibi karısını ve kızını aynı anda kaybetmiştir. Bir yandan bunun hüznünü yaşarken diğer yandan soruşturmalar ve davalar devam eder. Artık tek hedefi Susan’a korkularının onu ve kendisini ne hale getirdiğini göstermek, hem korkularından hem de Susan’dan intikam almaktır. İntikam kelimesi oldukça ilginç bir kavram. Hele ki işin içine aşk girince iyice karmaşıklaşıyor. Bir zamanlar hayatını adayacağın insandan nefret edebilir misin? Bu bence filmin birden fazla katmanlı oluşuyla beraber daha güzel açıklanabilen bir mesele. Çünkü romanın kendisi hatırlatma işlevi gören bir uyarıcı aslında. En başından beri roman tek başına fiziki haliyle geçmişi hatırlatma işlevini sağlayabildi. Bu şekliyle bile Susan pişmanlık ağına çabucak çekiliverdi. İnsanlar hatalarından ve pişmanlıklarından unutma kabiliyetleri olmasa nasıl kurtulabilirdi ki? Dolayısıyla hatırlatma eylemi tek başına bir intikam alma biçimidir. Fakat Edward bunun kısa süreli bir duygulanım yaratacağının farkında olsa gerek sadece kendisini hatırlamakla kalmaz, bir araya gelip anlatabileceğinden çok daha fazlasını edebiyatın gücüyle açığa çıkarır. Kurgusal karakterler gerçekle karışır ve yazının öncesinde söylediğim soru üzerinden ve dolayısıyla bir başka katman boyunca intikamını pekiştirir. Bir şeylerin hayal edildiği gibi olmadığını bilmekten daha kötü olan şey hayal edilmeyen şeylerin alternatif bir gerçeklikte daha iyi olabilme ihtimali değil midir?
O zaman şu akla geliyor: “Madem öyle neden bu alternatif gerçeklik daha kötü duruyor?”. Bunun sebebi, ölümler gerçekleşene kadar hikâyenin Susan’a (yani çok kısa bir süre) sonrasındaysa Edward’a ait olması. Ölümler hem gerçek hem metaforik bir anlam taşıyor. Susan metaforik olarak Edward için ölürken, kızları gerçek anlamda kürtaj ediliyor. Ölümlerden sonra yaşananlar Edward’ın gerçek yaşamının bir yansıması. Dolayısıyla ortada beraber olsaydık böyle bir yaşamamız olurdu şeklinde bir fikir yok. Bu noktadan sonra Susan’ı Edward’dan söküp alan her ne ise (ben korkular diyorum) onlara dair kafa yorma, onlarla yüzleşme süreci vuku buluyor. Aslında Susan’ın yapması gerekeni Edward yapıyor çünkü Susan bu hikâyede ölüyor. Susan kitabı okurken adeta öbür dünyadan olan biteni izliyor. Edward’da yarattığı yıkımı ve korkularının nelere neden olduğunu seyrederken bu kadar şiddet ve hüzünle karşılaşmaya dayanamıyor, zaman zaman kitabı aniden kapatıp kendi gerçekliğine dönmek istiyor.
Şerif, Edward’ın bilinçdışında yer alan cesarettir. Öyle ki yaşananlar zamanla Edward’ı daha cesur biri olmaya iter. İstemsiz bir şekilde ölü eşine korkak olmadığını kanıtlamak ister. Onun da yaşadığı pişmanlıklar vardır ve bunu hiçbir zaman gösteremeyecek olmanın hüznü yakasını bırakmaz. İçinde ölümün bile kendisini durduramayacağı bir intikam duygusu yeşermiştir. Şerif ölmektedir ve bu yüzden her şeyi yapmaya hazırdır. Ray’in davası düşünce zaten bir bütün olan bu ikili son bir görev için bir araya gelir. Lou ölür, Ray kaçar. Bu dakikadan sonra şerifi bir daha görmeyiz. Bilinçdışı bilince yükselmiştir. Lou’yu şerif öldürmüştür ancak Ray’le yüzleşecek olan sadece Edward’dır. Öyle de olur ve Edward yapması gerektiğini düşündüğü her şeyi yapmıştır. Kolay olmamış, kendisi de yara almış ölümü beklerken en azından içinden çekip çıkartabildiği cesareti sayesinde bir nebze huzurludur. Bu sahne kitabın da son bölümüdür. Susan ölmüştür ölmesine ama tüm bu korkularla yüzleşmek sadece onun değil Edward’ın da sonu olmuştur.
İntikamın genelde adaleti sağlamadığı söylenir. Gelip geçici bir takım hazlar sağlamasının dışında bir işlevi yoktur. Tom Ford ise intikama bir zarafet katmıştır. Mesele asla adil olanı sağlamak değildir. Edward, tüm yaşadıklarından bir roman çıkartabilmiştir. Yaşadığı tüm acılar ortaya çok başarılı bir sanat eseri çıkarır. Ortaya çıkan sanat eseri ise Susan’a sadece acı verir. Bu intikam biçimi en güzel intikam biçimidir çünkü bir acı paylaşımından ibarettir. Genelde intikam sonrası aynı acılar geri gelir denir. Bu seferki başkadır. Edward yıllardır içinde biriktirdiği acıları ve keşkelerini kusmuş ve rahatlamıştır. Susan’a kusmuştur çünkü başka kimse bu acıları onun sırtından alamaz. Bu artık şunu demek gibidir: “ Ben yeteri kadar taşıdım, sıra sende!”. Hiçbir acı hiçbir zaman tam anlamıyla kaybolmaz ancak azalabilir. Tüm yaşanmışlıklara rağmen son sahnede Susan’ın yanına gitmemesi bir iyileşme ibaresidir. Artık keşkelerinin tutsağı olmayı bırakacak ve yıllar boyunca bu tutsaklığın insanda nasıl bir his yarattığını Susan’a tattırabilecektir. Susan artık aynı anda her şeyi olup hiçbir şeyi olmayan yarım insandır. Son sahnede istese satın alabileceği restoranın içinde dakikalar geçtikçe kendisine ve aşka yabancılaşır. Bundan sonra acılar ve keşkeler Susan’ın sırtına yüklenmiştir. “Gece Hayvanları” kitabı Edward’ın kurtuluşunu sağlar. İlk aşkı Susan ve onun korkularından sonsuza dek kurtuluşunu sağlar ya da en azından buna inanmaktadır.