Ana Sayfa İnceleme Romeo + Juliet (1996): Modern Zamanlardan Bir Orta Çağ Hikâyesi

Romeo + Juliet (1996): Modern Zamanlardan Bir Orta Çağ Hikâyesi

Romeo + Juliet (1996): Modern Zamanlardan Bir Orta Çağ Hikâyesi 8.0
0
Başarılı yönetmen Baz Luhrmann, ilk filmi Strictly Ballroom’un ardından İngiliz yazar Shakespeare’in yazdığı, tiyatro tarihinin en büyük trajedisi olarak nitelendirilen Romeo ve Juliet’in post-modern bir uyarlamasıyla karşımıza çıkar. Orta Çağ’da geçen hikâyeyi günümüze taşıyan Luhrmann, olay örgüsü ve diyaloglar konusunda değişiklik yapmaktan kaçınırken yüzyıllar sonra tekrardan vücut bulan büyük aşk için pratik yaşam üzerinden birçok yenilik ekler. Kılıçlar yerini adı “kılıç” olan ateşli silahlara bırakır, hikâyeye helikopterlerle gezinen polisler eklenir, mektuplar kargo ile gidip gelmeye başlar…

Başrollerinde Leonardo DiCaprio ve Claire Danes’in yer aldığı 1996 yapımı Romeo + Juliet, iki düşman aile olan Montague ve Capulet’lerin savaşı arasında bir partide tesadüf eseri karşılaşan Romeo ve Juliet’in aşkını anlatır.


Avusturalyalı yönetmen Baz Luhrmann, yüzyıldır süre gelen bu aşkı anlatmak için post-modern bir dil kullanmayı tercih ediyor. William Shakespeare tarafından 1591-1596 yılları arasında yazıldığı tahmin edilen “Romeo ve Juliet” oyununu filmin çekildiği döneme taşıyan Luhrmann, Shakespeare’in nitelikli sözcüklerine ve tiratlarına sadık kalarak modern zamanda bir orta çağ hikayesi anlatmaya başlıyor. Edebi dokuyu bozmayan Luhrmann, seyir zevkini arttırmak adına kutlamaları daha şaşalı, çatışma sahnelerini daha aksiyonlu, mizahi yönünü de absürt komediye kaydırarak Shakespeare’in edebi repliklerini suç ve günah şehri olarak tasvir ettiği Amerika’ya taşıyor.

Hikâyenin giriş, gelişme ve sonuç bölümleri bakımından seyirciye yeni bir şey vadetmeyen Luhrmann, oyuna baştan sona sadık kalıyor. Nefret ve sevgi çatışması olarak nitelendirebileceğimiz Romeo ve Juliet oyunu, 1996 yapımı filmde de bu çatışmayı baştan sona seyirciye hissettiriyor. Ailenin konumu, ebeveynlerin çocukları üzerindeki etkileri, onları yönlendirmeleri en derin şekilde perdeye aktarılıyor.


Başta Leonardo DiCaprio ve Claire Danes olmak üzere toplu performanslarda da oyunculukların çapaksız olduğunu söyleyebiliriz. Baz Luhrmann’ın Shakespeare’in metnine sadık kalması, repliklerde oynama yapmaması zaten filmi senaryo anlamında güçlü bir konuma ulaştırıyor. Başarılı oyunculuklara ve senaryoya, hikâyenin özündeki gibi Verona’da geçtiği söylenen suç ve günah şehri adı altında yeni bir dünya kurulunca görsel anlamda da filmin başarılı olduğunu kolayca söyleyebiliriz. Tüm bunlara Radiohead, The Cardigans, Garbage gibi isimlerin müzik tınıları da eklenince hem görsel hem işitsel anlamda bir şölen ortaya çıkıyor. Sonuç olarak Baz Luhrmann‘ın daha ikinci filmde kendini kanıtlamış bir yönetmen olduğunu söyleyebiliriz.

Puanlama

8.0

8.0
Kullanıcı Oyu: ( 1 oy ) 6.5

Oğuzhan Durmuş 1994 yılında Kocaeli Gölcük'te doğdu. Sinemaya olan ilgisini durduramayıp Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinde Radyo, Televizyon ve Sinema okumaya başladı ve hala da okumaya devam ediyor. İleride kendi çekeceği filmlerin hayaliyle de yaşamaya devam ediyor.

Bir Cevap Yazın