Ana Sayfa Eleştiriler Zhit (2012): En Az Rusya Kadar Soğuk

Zhit (2012): En Az Rusya Kadar Soğuk

Zhit (2012): En Az Rusya Kadar Soğuk 9.0
0

Rusya denilince aklıma birçok şey geliyor. Bunlardan bir tanesi soğuk. Soğuğu seçtim çünkü biraz soğuk bir filmden bahsedeceğim.

Zhit (2012), 1977 doğumlu Rus yönetmen Vasily Sigarev’in ikinci uzun metrajı. İsmi çok bilinen bir yönetmen değil ya da en azından ben Zhit filmi ile kendisi ile tanışana kadar kendisinden haberdar değildim. Filmin senaryosu yine tek başına Sigarev’e, görüntü yönetimi ise yine pek tanınmayan bir isim Alisher Khamidkodzhaev’e ait.

Film aslında temel olarak yakınlarını kaybeden üç insanın bu durumla karşı karşıya kalma dönemlerini konu alıyor. Yani bir özet istense en basit haliyle sanırım böyle özetleyebiliriz filmi. Bu üç insanın hikayesini filmde parça parça görüyoruz. Özellikle bu noktada üç ayrı hikayeyi anlatırken düşülebilecek en tehlikeli yer olan üç ayrı film gibi durma veya aralarda oturmayan, kopuk duran bir şeylerin olması durumuna düşmüyor Zhit. Kesinlikle hikâye bütünlüğü çok iyi oluşturulmuş.

Sinematografi olarak baktığımızda çoğunlukla el-omuz kamerası kullanılmış. Bana göre son derece filme uygun bir kamera kullanımı var ve filmin en güçlü yönlerinden birisi olan gerçeklik duygusuna direkt olarak katkıda bulunmuş bu durum. Bu noktada filmin biçim-içerik uyumu veya biçimin içeriğe yaptığı katkı bana Cristi Puiu’nun 2005 yapımı başyapıtı Bay Lazarescu’nun Ölümü’nü hatırlattı.

Filmin yine güçlü yönlerinden bir diğeri atmosferi. Yönetmen Sigarev kullandığı mekanlarla bu atmosferi iyi derece de destekleyerek o bahsettiğimi hem fiziki hem de filmin bence mayasında bulunan Rus soğukluğu veya Rusya soğukluğunu iliklerimize kadar hissettiriyor.


Filmin bence hiçbiri aksamayan oyunculukları arasında özellikle muazzam performansı ile yönetmenin ilk filmi Volchok’ta (2009) da beraber çalıştığı Grishka rolündeki  Yana Troyanova göz dolduruyor.  Film ve Troyanova herhangi bir ödül aldı mı bilmiyorum ama umarım bu üst düzey performans sadece izleyici takdiri ile sınırlı kalmamıştır.

Filmle ilgili aslında hepinizin kolayca ulaşabileceği bilgileri verdim ve biraz da içeriğinden bahsettim. Şimdi de elimden geldiğince filmle ilgili hayli yüksek olan pozitif duygularımdan bahsetmeye çalışacağım. Öncelikle böyle görece genç ve çok bilinmeyen bir yönetmenden böyle bir film izlemek insanı her şeyden önce mutlu eden, sinema sanatının büyüklüğüne tekrardan inandıran bir durum. Bundan sonrasına bakacak olursak aslında hiç kimsenin hiçbir şekilde reddedemediği bir ölüm gerçeği var ve hepimiz bunu kabul ediyoruz. Bu gerçeği alıp bu kadar iyi bir şekilde işlemek gerçekten büyük iş. Adeta izlediğimiz üç karakter acılarıyla yüzleşirken biz de onlarla beraber yüzleşiyor, onlarla beraber acı çekiyoruz.

İnsanı oturduğu yere çivileyen filmler vardır. Bu film de feci derece de onlardan birisi aslında. Ancak bunu yaparken aşırı kan, vahşet, şiddet içerikli sahneler değil de saf gerçeği, hepimizin gerçeği ölümü kullanıyor.

Dağınık bir güzelleme faslından sonra sürpriz bozan vermemeyi başardıysam gönül rahatlığı ile yazıyı bitirebilirim ki bence başardım gibi. Elimden geldiğince çok sevdiğim, karşıma çıkan ve değerini bileceğini düşündüğüm insanlara izletmeye çalıştığım, özellikle bunu sanki kendi filmimmişçesine kendime görev bellediğim bir filmden genel hatları ile bahsetmeye çalıştım. Umarım en öncelikli amacım olan filmi izleme isteğini bu yazıyı okuyanlarda uyandırabilmişimdir.

Puanlama

9.0

9.0
Kullanıcı Oyu: ( 1 oy ) 7.3

İlker Biçer 1997'nin Aralık ayında Sivas'ta doğdu. 21 yıldır yaşamaya çalışıyor. Yaşamaya çalışırken Cumhuriyet Üniversitesi'nin Halkla İlişkiler Ve Tanıtım bölümünde son sınıfa kadar geldi. Ayrıca Lise 2' de izlediği Onur Ünlü'nün Polis filminden beri gerçek sinemanın peşinde. 2018'de çekip birtakım yetersizliklerinden dolayı sadece sevdiklerine izlettiği Mezarcı isimli bir kısa filmi var. Ara sıra da yazdığı iddiasız şiirler bir dergide yayınlanıyor.

Bir Cevap Yazın