Din, siyaset, inanç, bilim…
Ellie Arroway (Jodie Foster) çocukken anne ve babası öldükten sonra Allah’a inancını kaybetmiş bir bilim adamıdır. Ancak Eleanor’un inandığı başka bir şey söz konusudur. Bu da, bu evrende, “yalnız” olmadığımız yönündedir. Nitekim filmde de bu durum şu şekilde dile getirilmiştir: “İçinde yaşadığımız evren oldukça büyük bir yer. Eğer burada yaşayan sadece biz olsaydık, bu çok büyük bir alan israfı olurdu.”. Evrende yalnız olmadığımız mesajı din ve bilimin hem çatıştığı, hem uyuştuğu temalardan biridir.
Eleanor büyük bir beklenti ve arzu içinde “yalnız” olmadığımız mesajını beklemektedir. Ve bir gün filmin konusu olan o “mesaj” yeryüzüne ulaşır. İşte film tam anlamıyla bu noktada başlıyor. O andan itibaren film izleyiciyi adeta sürüklemekte ve düşünmeye sevketmektedir. Tabi bu durumda filmde ince bir şekilde işlenmiş olan “mesaj”ların etkisini yadsımamak gerekir.
Gerek çekim kalitesi, gerekse kurgusuyla okuyucuyu adeta büyüleyen söz konusu film her saniyesinde izleyiciyi filmin içinde düşünmeye sevketmektedir. Carl Sagan’ın eseri, Zemeckis’in olağanüstü yönetmenliği ile film bilimkurgunun elimizdeki gerçeklik içerisindeki tezahürünü ortaya çıkarıyor. Eleanor’un “mesaj”ı çözmesi ve sonrasında yaşananlar… Kesinlikle izlenmesi gereken bir film, herkese tavsiye ederim. Şimdiden iyi seyirler!
Yazan: Servet Kaçar