A Ghost Story (2017)
A Ghost Story, David Lowery’i ikinci kez Rooney Mara ile Casey Affleck’le buluşturan, basına duyurulmadan çekilen ve ancak çekimler tamamlandıktan sonra varlığından haberdar olunan bir film. Bu sene ilk kez Sundance Film Festival’inde gösterilmiş ve fazlasıyla sevilmişti. Sonuç olarak aldığı tüm övgülerin hakkını fazlasıyla veren müthiş bir “sürpriz film” olmuş gerçekten. Yönetmenlik kariyerine yine Rooney Mara ve Casey Affleck’li Ain’t Them Bodies Saint‘le başlayan David Lowery ise tarz olarak Terrence Malick’e çok benzetilmektedir. İlk filminde Malick’in Badlands’inin izinden gittiği söylenir zaten. Bu filmde de Malick benzerliği net olarak hissediliyordu. Hatta öyle ki film bize “Eğer Terrence Malick hayaletli bir romantik film çekse ne olurdu?” sorusunun cevabını veriyor belki de.
David Lowery, bu hayalet hikâyesinde karakterlerini, geçmişlerini hatta tam adlarını bile bilmediğimiz M (Rooney Mara) ile C (Casey Affleck)’nin aşkına odaklanıyor. Bir kaza sonucu yaşamını yitiren C, “çarşaflı bir hayalet” olarak geri dönerek sevgilisi M’nin daha sonrasında yaşadıklarına şahit oluyor. Lowery’nin filmde en iyi yaptığı şey ise günümüzde pek kullanılmayan, demodeleşmiş çarşaflı hayalet tipini inandırıcı kılması ve bizim onunla özdeşleşip onu anlayabilmemizi sağlaması. C’nin yolculuğuna odaklanan filmde ona, yanlızlığına ve M’ye olan aşkına inanmamızın önemli bir diğer nedeni de oyuncuların başarısı tabii ki. Lowery’nin başarılı yönetimi ile oyuncuların harika performansları birleşince filmin hikayesi inandırıcı kılınıyor.
“A writer writes a novel. A songwriter writes a song. We do what we can to endure.”
“Bir yazar roman yazar. Bir söz yazarı ise bir şarkı. Var olmak için elimizden geleni yaparız.”
A Ghost Story yok denecek kadar az diyaloga sahip belki ancak sahip olduğu diyaloglardan bazıları da o kadar etkili ve vurucu ki… İşte yukarıda gördüğünüz bu cümle de filmin o sayısız vurucu anından sadece biri. Az diyaloglu yapısına rağmen söylemek istediği her şeyi tüm can alıcılığı ile yüzümüze vuran ve bunu melankolinin başrolde olduğu bir gösteri şeklinde karşımıza çıkaran bir şaheser var karşımızda. Lowery’nin Malickvari, çarşaflı hayalet hikâyesi yılın en özel işlerinden biri olmayı başarıp tahmin edilmeyecek kadar güçlü bir iz bırakıyor.