Ana Sayfa Dosyalar En'ler En İyi 10 Biyografik Film

En İyi 10 Biyografik Film

En İyi 10 Biyografik Film
0

GANDHI (1982)

Gandhi

Mohandas Karamçand Gandi ya da bilinen adıyla Mahatma Gandi’nin hayat hikayesini anlatan 1982 yapımı Gandhi tüm zamanların en iyi biyografi filmlerinden biri olmayı çoktan haketmiş bir başyapıt. Richard Attenborough’un yönetmenliğini yaptığı film de Gandi olarak Ben Kingsley’i görüyoruz. En iyi yönetmen, en iyi film, en iyi erkek oyuncu, en iyi senaryo, en iyi görüntü yönetmeni, en iyi kurgu, en iyi sanat yönetmeni ve en iyi kostüm dizaynı olmak üzere toplam 8 Oscar kazanan 191 dakikalık bu şaheser de Ben Kingsley’in muhteşem performansı her ana damgasını vuruyor.

Hindistan Bağımsızlık Hareketi’nin lideri Gandi’nin sıradışı yaşamı, pasifizm temelli direniş anlayışı ve siyasi arena da yaşadıkları filmden bağımsız olarak da bir o kadar ilgi çekici. Böyle bir konu kaliteli bir senaryo ve iyi oyunculuklarla birleştirilince Gandhi filmi ortaya çıkıyor. Gandhi’nin cenaze töreninin gösterildiği sahne de 294.560 kişi sahne almış. Bu tüm zamanların en kalabalık sahnesini içeren film olarak Gandhi’yi hala zirvede tutuyor. Bilgisayar teknolojisi ile orduların yaratıldığı günümüz film endüstrisinden sıyrılmak, sinemanın büyülü dünyasında gerçek bir yolculuğa çıkmak isteyenler için Gandhi çok doğru bir tercih.

Alper Karakullukçu

AMADEUS (1984)

Amadeus

Senaryosunun İncil’deki Habil ile Kabil’in hikayesinden esinlenilerek oluşturulduğu, gerçeklik olarak tamamen doğru olmasa da eşsiz oyunculukları ile Amadeus için tüm zamanların en iyi biyografi filmlerinden biri dersek yanılmış olmayız sanırım. One Flew Over the Cuckoo’s Nest’in yönetmenliğini de yapan Miloš Forman’ın yönettiği 1984 yapımı Amadeus bizlere  Wolfgang Amadeus Mozart ile Antonio Salieri arasındaki mücadeleyi anlatmakta. Mozart rolünü Tom Hulce canlandırırken Salieri olarakta F. Murray Abraham’ı görmekteyiz. İki isim de en iyi erkek oyuncu Oscar’ı için aday olurken ödülü F. Murray Abraham aldı. Bu durum oyunculukların ne kadar üst düzeyde olduğunun bir kanıtı adeta. En iyi erkek oyuncu ödülü dışında, en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi uyarlama senaryo gibi önemli Oscar’ları da toplayan Amadeus tam 8 Oscar ödülü ile 57. Akademi Ödüllerine damgasını vuran bir yapım.

Tüm zamanların en ünlü bestekarlarından biri olarak bilinen Wolfgang Amadeus Mozart’ın sıradışı hayatını muhteşem müzikler eşliğinde izlemek isteyenler ve kıskanma güdüsünü Salieri ile tüm içbenliğinde hissetmek isteyenler için Amadeus kaçırılmaması gereken önemli bir eser.

Alper Karakullukçu

Beautiful Mind (2001)

a-beautiful-mind

Nobel ödüllü matematikçi John Nash’in hayatını anlatan Beautiful Mind aynı isimli kitabından beyaz perdeye uyarlandı. Öğrenciliğinden aile babası olduğu sürece odaklanan filmde Nash’in şizofreni olması hikayeyinin tamamında yer alıyor. Şizofrenin bir etkisi olarak halüsinasyonlar görmeye başlayan Nash psikolojik tedavi görmeye başlar ve aynı zamanda kendi düzenini kurduğu Oyun Kuramı’nı geliştirmektedir.

Gösterime girdiği sene en iyi yönetmen, en iyi film, en iyi uyarlama senaryo, en iyi yardımcı kadın oyuncu oscar ödülü alan filmde John Nash’i Russell Crowe canlandırıyor. Ona Ed Harris, Jennifer Connelly eşlik ediyor. Filmin yönetmen koltuğunda ise Da Vinci serisi ve Rush ile tanıdığımız Ron Howard var. Tüm otoritelerce tüm zamanların en iyi filmleri listesi yer alıyor. Matematiğe ilgisi olan ve biyografi türü film sevenler için en doğru tercih olduğunu düşünüyorum. İyi seyirler.

Hürrem Celil Erdoğan

LAWRENCE OF ARABIA (1962)
Lawrence of Arabia

Tarih kitaplarında İngiliz casus olarak öğrendiğimiz, bizlere çok da yabancı olmayan Thomas Edward Lawrence’nin yaşamını konu alan Lawrence of Arabia 216 dakika uzunluğunda olmasına rağmen sürükleyiciliğini hiç kaybetmeyen bir yapım. I. Dünya Savaşı döneminde geçen film aynı zamanda tarihi bir belge niteliğinde. Arap kavimlerini Osmanlı İmparatorluğu’na karşı birleştirip daha sonrasında ise ayaklandıran T. E. Lawrence’nin bedevilerin yanında yaşadıkları ve yaptıkları Lawrence of Arabia’da net bir şekilde anlatılmış.

1962 yapımı Lawrence of Arabia’nın yönetmen koltuğunda David Lean otururken başrolde Lawrence rolüyle Peter O’Toole’ü görmekteyiz. En iyi film, en iyi yönetmen de dahil tam 7 Oscar kazanan filmde en iyi erkek oyuncu ödülünü alamasa bile müthiş bir oyunculuk sergileyen Peter O’Toole’a hakkı verilmeli. Biyografi filmlerinde başrol oyuncusunun görevi herkesten ağırken, bu kadar uzun süreli bir filmde böyle iyi bir iş çıkaran Peter O’Toole takdiri gerçekten hak ediyor. Bu denli iyi bir oyunculuğun olduğu Lawrence of Arabia, tarihle ilgilenen herkesin izlemesi gereken bir eser.

Alper Karakullukçu

Social Network (2010)
The Social Network

Fight Club, Seven, Gone Girl gibi izleyicide ters etki yapmış filmlerin yönetmeni David Fincher’ın 2010 yılında yönettiği Social Network çok kısa zamanda Dünya’nın gündemine oturan Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg’in üniversite yıllarına odaklanıyor. Film Mark Zuckerberg’in Facebook’u ilk nasıl kurduğunu kurgusal olarak çok iyi gözler önüne seriyor. Kuruluş hikayesini merkeze alırken projede hak iddia eden diğer kişiler ile yasal süreçteki mücadelesini yan hikaye olarak izleyicilere gösteriyor.

Muziplikleri de içinde barındıran The Social Network’un yönetmenliğini David Fincher’in yapmasının yanı sıra yapımcılığını usta oyuncu Kevin Spacey üstleniyor. Mark Zuckerberg’i Jesse Eisenberg canlandırıyor. Jesse Eisenberg için Social Network’den sonra daha çok önemli yapımlarda görmeye başlıyoruz. Andrew Garfield, Justin Timberlake, Rooney Mara gibi oyuncularında yer aldığı film; en iyi uyarlama senaryo, en iyi müzik ve en iyi düzenleme olmak üzere 3 dalda Oscar heykelciğinin de sahibi. Filmin tanıtımında da yazdığı gibi “Birkaç düşman edinmeden, 500 milyon arkadaş kazanamazsın.” İyi seyirler.

Hürrem Celil Erdoğan

The Theory of Everything (2014)

the-theory-of-everything-eddie-redmayne-2

Her Şeyin Teorisi, Jane Wild Hawking’in kaleme aldığı ‘Travelling to Infinity: My Life with Stephen’ adlı otobiyografisinden uyarlama bir biyografik film olarak izleyiciye sunuluyor. Filmin öyküsü ise, 21 yaşında ALS (amyotrofik lateral skleroz) tanısı konan Stephan Hawking’in ilk eşi Jane Hawking ile tanışmasından, 1989’da Kraliçe’nin huzuruna çıkarak “Companion of Honour” rütbesini almasına kadarki yaşam sürecinden oluşuyor. Genel olarak film incelendiğinde, Stephan Hawking’in bilim adamı kimliğinden ziyade hastalığının keşfedilmesi ile başlayan sürece ve o zamanki eşinin hangi koşullarda bu sürece eşlik ettiğine odaklanıyor.

“Teldeki Adam” gibi güçlü belgeselleri ile ön plana çıkan filmin yönetmen koltuğunda James Marsh’ı görüyoruz. Her ne kadar güzel bir seyir ortaya çıkarmış olsa da, bu yapıtı eleştirmenler tarafından belgeselleriyle kıyaslanınca sıradan olarak yorumlanmakta. Bir bilim adamının hayata tutunma çabasının yanında, hayat arkadaşının bu süreçte verdiği savaşa, düştüğü ikilemlere, fedakarlığına ve verdiği zor kararlara odaklanan film, biyografi türündeki klasikler arasında yerini almak için sıraya geçmiş durumda. Birçok oyuncunun şapka çıkardığı performansları izlemek için film listesine ekleyen seyircilere ise iyi seyirler…

Öznur Singin

The Imitation Game (2014)

Codebreaker

“The Imitation Game” filmi, hizmet ettiği insanlığın dünyasında istemediği Alan Turing’e yıllar sonra gelen saygı duruşu olarak nitelendirilebilir. Film, bilgisayar teknolojisinin kurucularından sayılan Alan Turing’in, Almanların 2. Dünya savaşı sırasında kullandıkları şifreleme makinesi Enigma’yı kırıp savaşı kazanma çabasına odaklanmıştır.

Aslında Turing tüm hayatını icadına aktardığı için film boyunca geçmişe yolculuk olanağı veriyor ve seyirci, onun gençlik yıllarını, her geçen yılla birlikte kendisini gerçek dünyaya kapatıp, sınırları, kuralları olmayan kendi dünyasındaki gelişimini izleyebiliyor, hayatındaki dönüm noktası olan tek arkadaşı, aşık olduğu adam Christopher’ın onun hayatına nasıl yön verdiğine tanıklık edebiliyor.

Yazarlar, Turing’in arkadaşı Christopher ve icadı Christopher’a olan bağlılığını mükemmel şekilde işlemiş. Geçmiş ile gelecek arasındaki hikaye geçişleri filmi iki zaman dilimine ayırmaktan ziyade bütünleştirmiş, karakterin yaşadığı her şeyin o zamanki kişiliğe nasıl büründüğünü anlamamıza yardımcı olmuş.

Oyunculuklar ve senaryosuyla 2014’ün başarılı yapımları arasına giren ve birçok ödül alan ve, umarım, alacak olan film, güzel bir biyografik görsel olarak arşivlerdeki yerini bekliyor. İyi seyirler…

Öznur Singin

Ip Man (2008-2010)

Ip-Man-Movie-Review

2008 yılında gösterime giren Ip Man, Wing Chun sanatını dış dünyaya açan Kung Fu ustası aynı zamanda Bruce Lee’nin hocası Yip-Man’in hayatını ele alıyor. Uzak dövüş sanatlarının dinginliğine ve bilgeliğe sahip olan Yip-Man kendi evinde mütavazi bir hayat sergilemektedir. Bir insanı asla incitmeme güdüsüne sahip olan Yip, uyguladığı dövüş sanatına da bu yapıyı yerleştiriyor. Fakat gördüğümüz bu dinginlik fazla uzun sürmüyor.

Bu biyografiyi iki film olarak değerlendirecek olursak uzakdoğunun estetik özelliğinin yanı sıra hollywood sinemasının gösterişini de kendinde barındırıyor. Unutulmaz Rocky filminde, soğuk savaşdan kalma Rusya-Amerika düşmanlığını Rocky ve Igor arasındaki rekabete yansımıştı. Ip-man’de de buna benzer bir durum söz konusu Çin-Amerika gerilimi bu filmde dövüş sanatlarına yansıyor. Ağır siklet boks şampiyonu ile Yip-Man’in mücadelesine tanık oluyoruz.

Geçtiğimiz haftalarda 3. Filmin fragmanı yayınlandı. Burda sinemaseverleri büyük bir sürpriz bekliyor. Sürprizin adı Mike Tyson. Bu hamle Yip-Man serisi hollywood sinemasına ile daha fazla içli dışlı olacağa benziyor. Bu serinin ömrü için güzel haber mi hep beraber bekleyip göreceğiz.

Hürrem Celil Erdoğan

Frida (2002)

frida_01-1024

Across The Universe filmiyle adını duyuran Julie Taymor’un gözünden, Frida Kahlo’nun enteresan ve bir o kadar da acıklı hikayesinin, etkileyici müzikler ve kendisinin harika resimleriyle iç içe işlendiği film, bir çok biyografi gibi durağan bir tarza sahip olsa da, izleyeni içine çekmeyi başarıyor. Film Frida’nın (Salma Hayek) büyük aşkı Diego Rivera (Alfred Molina) ile ilk diyalogunu yaşadığı sahne ile başlıyor. Politikaya olan ilgisi ve hareketliliğiyle karşımıza gelen Frida, geçirdiği büyük kaza sonrası bel kemiğinden oldukça büyük bir sakatlık yaşar. Aylarca göğsünden aşağısında dev bir alçıyla yatağa mahkum kalan genç kadın büyük bir azim ve kararlılık örneği sergileyerek bu süreci atlatmayı başarır. Bu zor dönemde tavana yerleştirilen bir aynaya bakarak yaptığı oto portreleri en ünlü eserleridir. Ancak hem Frida’nın hayat yolculuğunun büyülü kısmı hem de filmin esas can alıcı bölümü bu dönem yaptığı resimleri ünlü ressam Diego Rivera’ya göstermesinden sonra başlar.

 Aşk, dostluk, aldatmak, şehvet, kıskançlık ve daha birçok duygunun, harika müzikler ve inanılmaz resimler ile harmanlandığı film 2 saatlik süresi boyunca ağır ağır içimize işliyor. Yönetmen bu hayat öyküsünü öyle güzel işlemiş ki kimi zaman kendinizi onun yerine koymaktan alıkoyamıyoruz. Keyifli seyirler.

Bahar Taban

Into the Wild (2007)

Into The Wild-07

Into the Wild listedeki diğer filmlere nazaran ünlü bir ismin biyografisini anlatmayan tek film. Jon Krakauer’ın 1996 yılında yayınlanan kitabından kurgusal hiçbir yanı olmayan ve Christopher McCandless adındaki hayata ve içindeki bulunduğu şehir hayatına karşı duran bir üniversite mezunu bir gencin hikayesini anlatıyor.

Christopher, Emory Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra çoğu insanın bezgin ve tükenmiş yıllarını yaşadığı dönemde keskin bir karar alıyor. Şehir hayatında hiç bulamayacağını düşündüğü iç huzurun ancak doğada bulabileceğini düşünüyor. Bu onun için bir nevi kesin çözüm olmasa da en azından etrafındaki sorunlardan sıyrılmayı başarıyor.

Oyuncu kadrosunda Christopher’ı canlandıran Emile Hirsch’in neredeyse bütün yükü çektiği bir film izliyoruz belki de bir biyografi filmi bunu gerektiyor. Hirsch’in mutlak iyi oynadığı rolünü benimsediğini görüyoruz. Kariyerinin zirvesini kariyerinin başında yaşayanlardan. Aynı şekilde yönetmen koltuğunda oturan Sean Penn’in ise yönetmen olarak tek ciddi işi diyebiliriz.

Eddie Vedder’ın mükemmel müziklerinin yer aldığı ve herbirinin doğanın dinginliğini hissettirdiği soundtrackleri sizi alıp götürüyor ve kendi kendinize düşündürmeye sebep oluyor. Doğru zamanlarda izlerseniz sizi çok etkileyecek ve doğanın bir parçası olmayı dileyeceksiniz. İyi seyirler.

Hürrem Celil Erdoğan

İlgili liste site yazarlarımızın kendi aralarında yaptıkları puanlamalara dayalı olarak hazırlanmıştır.

Bir Cevap Yazın