Ana Sayfa Eleştiriler The Killing of a Sacred Deer (2017): Gizemli Bir İntikam Panoraması

The Killing of a Sacred Deer (2017): Gizemli Bir İntikam Panoraması

The Killing of a Sacred Deer (2017): Gizemli Bir İntikam Panoraması
1

Kadın adama ‘’Sen Tanrı değilsin’’ dedi. Ve adam kadının söylediğine bir soruyla yanıt verdi: ‘’Tanrı olmadığımı nereden biliyorsun? ‘’

‘’İnsan yalnızca başkaları için değil kendisi için de bir gizemdir. Kendimi inceliyorum ve sıkılınca zaman geçsin diye bir puro yakıyorum, düşünüyorum. Tanrı benimle ne demek istedi ya da benden ne yapmak istiyor? Bunu yalnızca o biliyor.’’
Soren Kierkegaard

21. yy dünyasının yarattığı modern insanın yirmi dört saate hapsolan mekanik yaşamı, ruhu ve bedeni arasında oluşan düalite birçok varoluşsal krizi de beraberinde getirmektedir. Sistematik çizgisini yitirmeden, yaşamsal kurgusunu gerçekleştirmek zorunda kalan modern insan, toplumsal hayat içinde rehin alınan bireyselliğinden toplumsallık adına vazgeçmeye itilir. Bir süre sonra duyarsızlaştığı ruhsal dünyası artık kendisi için gerekli değil gibi dursa da varoluşunun temel dinamiği olan (ve onu bir robottan ayıran) ‘’duygu, duyumsama’’ olgularıyla zaman zaman yüzleşmek ve çarpışmak zorunda kalacaktır.

Modern sinema ve edebiyatın da üzerine mercek tuttuğu ‘’düzen esiri’’ olan ama bu düzenin yarattığı ruhsal düzensizlikler içinde bocalayan insan temi, çok yönlü bakış açılarıyla irdelenmeye ve anlaşılmaya çalışılmıştır. Ne var ki üzerine birçok filozofun, insan bilimcisinin fikir yürüttüğü, içerisinde çokça çatışma barındıran bu problemin çözümü çok da kolay durmamaktadır.

Yunan film ve tiyatro yönetmeni Yorgos Lanthimos’a Cannes Film Festivali’nde ‘’En İyi Senaryo Ödülü’’ kazandıran The Killing of a Sacred Deer‘da bahsettiğim modern insan çıkmazları yönetmen tarafından edebiyat, felsefe, mitoloji ve sinema dehasıyla harmanlanır. Yönetmen filmde Yunan mitolojisinden beslenirken; tanrıları, tanrısal kudrete sahip olanları, adalet-güç-intikam olgularını varoluş çatışmaları içerisine dekor yaparak insanın sınırlarını sorgulatan bir yapıtı beyaz perdeye aktarır.

The Killing of a Sacred Deer inceleme

Ayrıca İlginizi Çekebilir: 21. Yüzyılın En İyi 101 Senaryosu

Filmdeki anlamsal izlekleri yorumlayabilmek ve alt metinleri okuyabilmek için salt izleyici olmaktan ziyade filmle senkronize yürüyen mitolojik göndermeleri de anlamak gerekir. Yönetmen senaryoya yerleştirdiği mitolojik fonla izleyiciye subliminal bir göndermede bulunarak dersine çalışmış bir izleyici arzusunu da dile getiriyor.

Mitolojinin insanlık tarihiyle eşdeğer büyülü dünyası kutsallık atfedilen birçok kavramın temsilcisi olarak gördüğümüz varlıkları ya da insanları olanca çarpıcılığıyla bizlere sunmuştur. Mitolojideki ‘’kutsal geyik’’ kavramı filmde ana metafor olarak karşımıza çıkar. ‘’Kutsal Geyik’’ mitolojideki yerini Truva Savaşları sırasında alır. Bilindiği üzere Paris’in Helen’i kaçırması üzerine Truva Savaşları başlar. Truva seferi sırasında Kral Agamemnon bir geyik avlar. Ancak sonrasında bu geyiğin Tanrıça Artemis’e ait kutsal bir geyik olduğu anlaşılır. Artemis bunun üzerine çok sinirlenir ve ordunun ilerlemesini sağlayan rüzgarı keser. Kral Agamemnon, Tanrıça Artemis’e rüzgarları tekrar başlatması için yalvarır fakat Artemis bunun için bir şart ortaya koyar: ‘’Kutsal geyiği karşılığında aynı değerde bir kurban.’’ Kralın kendi öz kızını kurban etmesi karşılığında rüzgarları başlatacağını söyler. Kral başta dirense de sonunda çaresi olmadığı için kızını kurban eder.

Kutsal geyiğin mitolojideki bu hikayesiyle özdeşleştirilen filmde bir kalp cerrahı olan Steven ve göz doktoru eşi Anna, biri kız diğeri erkek olmak üzere iki çocuğa sahiptir. Maddi olarak doyuma ulaşmış ve düzen içindeki bu aile görünüşte her şeyin kusursuz olduğu bir yaşam sürmektedir. Fakat Steven’ın ameliyat masasında kaybettiği bir hastasının oğlu olan Martin ile ona acıdığı için yakınlaşması ve ailesinin içine almasıyla bu düzenli yaşam yerini gizeme sürüklenen bir intikam öyküsüne bırakacaktır.

Filmde güç faktörü olarak gördüğümüz Steven, tıpkı Kral Agamemnon gibi her şeye sahip üst bir insan profili olarak resmedilir. Görkemli ve etkileyicidir. Topluluklara tıp konferansları verir, başarılı kalp ameliyatları yapar ve bir kral gibi yaşatma-öldürme gücüne sahiptir. Fakat bu büyük kral kendi güç dalgası içerisinde kendisinden daha üst bir gücün –tanrısal gücün- alanını ihlal edecektir. Kalp ameliyatı sırasında istemeden Martin’in babasının ölümüne sebep olacak ve bu nedenle de mitolojideki gibi onun da bir kurban vermesi istenilecektir.

The Killing of a Sacred Deer konusu

Martin’in filmde Tanrısal kudreti temsil ettiğini söylemek yanlış olmaz. Çünkü doğaüstü güçlerle Steven’ın çocuklarına açıklanamayan fiziksel zararlar vermesi ama bunun yanında görüştüğü herkesi büyülemesi, etki alanına alması onun Tanrılara özgü bir ışık saçtığının göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. Bu üst güçle film boyunca tüm süreci yöneten, duyguları-fikirleri esir alan bu tanrısal kudret Steven ve ailesini de bir gizemin içine hapsediyor. Ve bizler de filmde başlangıçta da ifade ettiğim düzen esiri bir ailenin matematiksel netlik içinde yaşadıkları, neden sonuç zinciriyle birbirine bağlı öngörülebilir stabil yaşamlarının içerisine ‘’intikam’’ duygusunun girmesiyle çizginin diğer tarafına geçmelerini izliyoruz. Steven’ın kızının bu stabiliteyi ortaya koyan cümleleri filmin dikkat çekici repliklerinden: ‘’Korkma anne, histerik olma. Bazen bedenin hareket edememekten ötürü ağrıyor ve uyuyamıyorsun o kadar. Önemli olan şey ihtiyacın olan her şeyin yakınında olması. Hepsi bu. Göreceksin. Sen de kıpırdayamayacaksın ama buna alışırsın.’’ Bu cümleler sadece devinim halindeyken hayata adapte olabilen modern insanın bedeni hareket etmediğinde bir varlık ortaya koyamayışının ve hissizleşen ruhunun tanımı olarak karşımıza çıkıyor. Filmin açılış sekansında verilen ve oldukça rahatsız edici görüntülere sahip açık kalp ameliyatı filmin en başında yaşam vurgusu yaparken kahramanları ölüme götüren süreçleri de bu tezat içerisinde bize sunuyor. Steven ameliyatı gerçekleştirip kanlı eldivenleri çöpe atacak ve bu kan için artık bir bedel ödemesi gerekecektir. Adaletin sağlanması için alınacak intikama göndermeler yapılır. Martin babasını öldüren Steven’a ‘’ İkimizi de iyi hissettirecek bir yol var’’ der ve bu yol her iki tarafında bir kurban vererek eşitlenmesidir.

Filmin başrollerinde yer alan Colin Farrell, Nicole Kidman ve Barry Keoghan’ın oyunculukları ile beyaz perdenin mitolojik dekoruna başarıyla yerleştiklerini görüyoruz. Farrell ve Kidman başarı odaklı ama duygudan yoksun yaşam figürleri olarak karşımıza çıkarken Keoghan yüzünün sağladığı avantajla intikam duygusunu görsel olarak da size sunuyor. Yönetmen Yorgos’un ise sinemasını özgün kılan dokunuşlarla sıradan duran karakterleri nasıl canlı ve çarpıcı birer kahramana dönüştürdüğünü
görüyoruz. Mekan seçimleri, olay örgüsüyle eş güdümlü giden özenle tercih edilmiş film müzikleri ve görüntü efektleriyle birleşen kurgu hem kahramanların içsel çatışmalarını yansıtıyor hem de hepimizde iz bırakacak bir sinema şölenine evriliyor.

Yorum(1)

Bir Cevap Yazın