Ana Sayfa Eleştiriler The Servant (1963): Öz-Bilinç Mucizesi, Evet ve Hayırın Diyalektiği

The Servant (1963): Öz-Bilinç Mucizesi, Evet ve Hayırın Diyalektiği

The Servant (1963): Öz-Bilinç Mucizesi, Evet ve Hayırın Diyalektiği 9.0
0

Yönetmen Joseph Losey’in The Servant’ı, insanların insan olma serüveninde birbirleriyle yaşadığı tarihsel sürüncemeyi bir evin sınırları içinde yansıtmayı başarıyor. Burjuva sınıfı mensubu Tony, yeni taşındığı evle ilgilenmesi için Barrett’ı uşağı olarak işe alır. Düzenini yeniden oluşturmaya çalışan Tony, bir yandan ilgi duyduğu Susan ile yakınlaşmaya çalışırken, diğer yandan Brezilya ormanlarına sözüm ona batı medeniyetini getirmenin peşindedir. Elbette planları olan bir tek kendisi değildir. Barrett, evdeki düzeni hem kurmaya hem düzene hâkim olmaya başlarken kız kardeşini evin hizmetçisi yapabilmek amacıyla efendisini ikna eder. Efendi-köle diyalektiğine canlı bir bakış sunan The Servant, Hegelci tavrıyla yaşananları bir kedi-fare oyununa döndürür.

İnsan önce ötekinin bilincine varırmış. Bunu yeni doğan bir bebeğin dünyaya bakışı üzerinden ya da ilk insanlara kadar giden tarihsel bir yolculukla kavrayabiliriz. Bilincin yaşadığı süreçler ya da gözleri önünde olan bitenin bilincine varma süreci birkaç evreden oluşur. En ilkel hali ile, insan duyusal bir eminlik içine girer. Öncelikle dış dünyadan algımıza düşen şeylerin kesinliği kabul görür. Fazla detaylandırılmadan ötekinin farkına varılır. İkinci aşamada algılarımız daha fazla açılmaya başlar. Üstünüzden geçen kuşun bu sefer farklı bir renkte olduğunu gördüğünüzde onları daha yakından tanıyıp sınıflandırma ihtiyacı hissedersiniz. Duyusal eminlik yerini net bir algılama sürecine bırakır. Öte yandan, şeylerin sürekli sınıflandırılması işlerin karmaşık hale gelmesine neden olur. Son aşama, yani kavramak, algılarımız sonucu sınıflandırdığımız şeyleri derinlemesine düşündüğümüzde gerçekleşir. Artık yarattığımız soyut dünyanın elementlerinin gerçek dünyaya hükmü söz konusudur. Boyut, şekil ve renkler insanın kavrama yetkinliğinde önemli rol oynar. Evet, Hegel’in dünyası böyle bir dünyadır. Onun insanı ve ona göre insanın dünyayı algılama evreleri bunlardır. Her şey ise can sıkıntısı ile başlar. Can kelimesi Hegel’in felsefesinde kritik bir anlamda kullanılır. Maddi olan şeye şekil veren candır. Can sıkıntısı bir değişim arzusu, özgürlük ihtiyacı ya da basit bir memnuniyetsizlikten kaynaklanabilir.

Ayrıca İlginizi Çekebilir: Sevmek Zamanı (1965): Metaya Âşıklar Aşka Yabancılar

Can doğası gereği rahatsızdır ve sınıfı yoktur. Tony her şeye sahip biridir. Ancak arzular canı her zaman dürter. Birisiyle beraber olmak, daha büyük paraların peşinde koşmak her zaman can sıkıntısından doğar. Kimse dünyanın parasına da sahip olsa evinde öylece oturamaz. İşte, can böyle can sıkıcıdır. Barrett, aynı şekilde emellerinin peşinden giden bir uşaktır. Bu emellerin ciddiyeti ve aldığı yön zamanla farklılaşır. Aslında başlangıçta yaşanan ilişkinin efendi-köle diyalektiğinin ilk evresi  şaşırtıcı değildir. İşe yeni başlayan uşak, efendisinin her dediğine koşar ve onu memnun etmeye çalışır. Sonuçta, kazancını o eve hizmet ederken elde eder ve bunu yapmasında hiçbir sakınca yoktur. Bunun yanı sıra, efendisiyle diyalektik sürece girmeyen bir hizmetçi aslında imkânsızdır. Çünkü bu mutlak itaati gerektirir, fakat eski çağlardaki en itaatkâr köle bile zihninin oyunlarına pranga geçiremez. İnsanlık tarihindeki her diyalektik ilişki içinde emek harcayan tanımış olan, emek harcanan ise tanınmış olandır. Tanınma arzusu insanlığın en ilkel ve asla vazgeçemeyeceği arzularındandır. Öz bilincin oluşumu bu farkındalık ihtiyacıyla beraber gerçekleşir. Meşhur örnekte iki ilkel insan ilk kez karşı karşıya gelir. Biri diğerini, diğeri ise ötekini gördüğünde dünyada gözlemledikleri her şeyden farklı bir şeyin varoluşuna tanıklık eder. İki tarafta bir aynaya bakar gibidir. Hareketleri, mizacı ve düşünüş yeteneğiyle bilinç öz bilince bakış atar ama şimdi de bu iki aynılığın her alanda geçerli olup olmadığı sorusu ortaya çıkar. Asla can olduğu yerde duramaz ve ötekini farklı konularda test etmeye kalkar. En azından Hegel’e göre bu böyledir ve tek seferde uzlaşma sadece ilkel toplumların aşamadıkları şeydir. Hayatının merkezine eveti ve hayırı alan kişilerin kişilik özelliklerinde görülen de budur. Evet ve hayırın diyalektiği birbiri olmaksızın anlamsızlaşan iki kelimenin birlikteliğidir. Hayır diyen (efendi) can sıkıntısı sonucu değişim talep eden, özgürlük isteyen ve hatta zaman zaman konumuyla özgürlüğe el koyabilendir. Evet diyen (uşak) ise talepkâr değil hizmetkârdır. “Öteki”nin varoluşunu kabullenir. Ötekini olumsuzlama ihtiyacının ise bir kez daha söylemek gerekirse sınıfı yoktur. Bu zamanla Barrett’ın gizli hayırlarında vuku bulur. Aynı zamanda, aile evi ziyareti sırasında Tony’nin annesi ve Susan kovboyların giydiği şeyin panço mu yoksa pelerin mi olduğu konusunda bir türlü uzlaşamazlar. Tartışmanın insana can katan, sıkılan canı rahatlatan bir tarafı vardır. Öteki asla tam anlamıyla kabul edilip benimsenemez.

 

Dolayısıyla hayatın bir hayırı ve bir eveti, bir efendisi ve bir hizmetkârı olarak Tony ve Barrett aynı evde yaşamaya başlarlar. Fakat denildiği üzere tarihte saf bir itaat hiçbir insan için söz konusu olamamıştır. Barrett en itaatkâr olduğu zamanlarında bile efendisine önerilerde bulunmaktan, evin dekorasyonuyla oynamaktan çekinmez. Tony yaşananlardan rahatsız olmazken sevgilisi Susan, Barrett’ın sınırlarını bilmesi gerektiğinden bahseder. Replikteki “sınır” kelimesi ilginç bir tercihtir çünkü Barrett için sınırlarda gezinmek deneyimlediği diyalektik ilişkiye dair onun bir düşünce pratiği oluşturduğunu gösterir. Efendi-köle diyalektiğinin ilk aşaması stoiktir. Köle (filmde uşak) içi içine sığmayan bir özgürlük hissiyatıyla doludur. Bu öylesi bir doluluktur ki özgürlüğe dair derin düşünceler açığa çıkar. Stoik anlamda varılan sonuç, özgürlüğün Kantçı anlamda soyut olması sonucudur ve özgürlük insanın tamamıyla zihninden çıkan ve zihnine bağımlı olan bir kavramdır. Bu kabullenme, efendi ve kölenin varlığının devamını sağlar. Ne zaman özgürlüğün zihinden öte bir yerde gerçeklik oluşturabileceği şüphesi ortaya çıkar, o noktada 2. aşama yani şüphecilik (skepticism) aşamasına adım atılır. Bu aşamada üretilen emeğin birçok adımında kişisel tatmin önemlidir. Uşak efendisinin arzularını yerine getirirken verdiği hizmeti olabildiğince kendi arzuları çerçevesinde şekillendirir. Bazen eksik yapar, bazen efendisinin haberi olmadığı zamanlarda yapmaması gereken şeyleri yaparak kendine küçük özgürlük alanları açar. Barrett’in efendisi tatile gittiğinde kız kardeşi olarak tanıttığı ancak aslında nişanlısı olan Vera ile onun odasında vakit geçirmesi gibi…

 

Huzursuz/mutsuz bilincin açığa çıkışı son aşamayı müjdeler. Sıkılan can artık patlama noktasındadır ve bu artık özgürlük adına radikal kararların alınmasını sağlar. Barrett, kendilerini kovan Tony ile barda karşılaşınca Tony’nin onsuz onun ise Tony’siz yapamadığını idrak eder. Hatırlarsanız Tony, Barrett ve Vera’nın ailelerini ziyarete gittiği gece dışarıda tek başına oldukça güvensiz hissetmişti. Aynı durum Susan’la arası bozulunca da devam eder ve bunu koz olarak kullanmak isteyen Barrett, kendisini tekrardan uşak olarak eve aldırır. Kimin yalan kimin doğruyu söylediği belli olmayan ve belki de danışıklı dövüşün sergilendiği bu kedi fare oyununda kimin kedi kimin fare olduğu zamanla blurlaşır. Artık evde sadece unvanların teoride devam ettiği fakat eylemlerin unvanları terk ettiği bir ikili yaşam vardır. Öyle ki bir noktada Tony’nin Barrett’ın varlığına olan bağımlılığı, onun Barrett’a hizmet ettiği anlara tanık olmamızı sağlar. Tanık olunan klasik anlamda bir düellodan ziyade modern bir manipülasyon savaşıdır. Başta farkında olunmayan şeyler farkına varılsa bile alışkanlıklar ve iktidarın büyüsü Tony’nin bünyesinde kuluçkaya yatar. Barrett istediği arkadaşlarını gizli bir iktidar kisvesi altında eve davet eder. İnsanları kapıda karşılayan birinden arzuladığı anda onları kovabilen bir güce sahip olur. Tony ise kendi evinde bir partiye davet edilmiş gibidir. Arzular aynı kalmaya devam eder, yalnız sahipleri değişir. Susan adeta bu değişiminin çekim etkisiyle Barrett’ı öpmeye ve iktidarın yeniden yanında konumlanmaya çalışır. Barrett oldukça keyiflidir ve uzun uzun kahkahalar atar. Zenginin gülüşü bir zamanların uşağının doğası haline gelir. Tony bir küre aracılığıyla ters düz olmuş düzeninin içine bakar. Yıkılması zor olan semboller zamanla bu güç savaşının ortasında alt üst olur, aynı filmin karakterleri gibi.

 

 

Puanlama

9.0

9.0
Kullanıcı Oyu: ( 0 oy ) 0

Bir Cevap Yazın