Ana Sayfa Eleştiriler Yurt (2023): Dünyanın En Güzel Arafistanı

Yurt (2023): Dünyanın En Güzel Arafistanı

Yurt (2023): Dünyanın En Güzel Arafistanı 7.0
0

Nehir Tuna’nın ilk filmi Yurt Türkiye’de 80’li yıllarda doğup Kemalizm ile Tarikatlar arasında sıkışıp hayatı karartılan neslin hikâyesini anlatmaya soyunuyor. Bunu da, hem kafaların hem duyguların hayli karışık olduğu ergenlik çağındaki bir çocuğun dinci yurt ile laik okul arasındaki gerilimini esas alarak yapmayı deniyor. Film, dünyada ve ülkemizde birçok ödüle layık görülmüşse de, sosyal medyada gördüğüm kadarıyla Türkiye’deki sinemaseverlerin çoğundan geçer not alamadı. Açıkçası, bazı zayıflıklarına ve hatta bilgi yanlışlarına rağmen, topa tutulacak kadar kötü olmadığını düşündüğüm filmi dikkate değer buldum.

Politik sinema yapmadığını belirten yönetmenlerin filmlerini bile ısrarla politik olarak okumaya çalışanlardan veya yönetmenlerden illa ki politik sinema yapmasını bekleyenlerden de hatırlanabileceği üzere, ülkemizde filmleri neleri dışarıda bırakmayı tercih ettiğiyle değerlendirmek revaçta bir tutum. Bu filmin de tarih, siyaset ve sosyoloji kitaplarından beklenebilecek düzeyde bir derinlik bekleyenlerde hayal kırıklığı yaratması bu açıdan anlaşılır. Gençleri içine çeken bir gayya kuyusundan beter 90’ları anlatmak bir filme ne kadar sığabilir, şüpheliyim, ama filmin vaadinin zaten bu olmadığı kanısındayım.

Ayrıca İlginizi Çekebilir: Yannick (2023): Quentin Dupieux ve Anti-Sineması

yurt filmi 2023

Öncelikle, siyaset ve dinle ilgili görüşleri yeni yeni oluşan ve bilgiye erişimi (örneğin, televizyona) sınırlı olan 14 yaşındaki Ahmet’in gözünden veriliyor olaylar ve onun duyguları yansıtılıyor. Üstelik iki taraflı baskı, ergenliğin getirdiği o içe sığmaz coşkuya ve özgürlük arayışına da ket vuracak türden. Dincilerin yanında laik, laiklerin yanında dinci kalıyor; kendisini iki tarafa da ait hissedemiyor, bir anlamda kimsesiz bırakılıyor. Aile-okul-yurt cenderesine sokulmuş bir çocuğun büyüme hikâyesi bu.

Bu cendere boyunca film siyah-beyaz akıyor; ne zaman ki çocuk bütün bunlardan sevdiği tek kişiyle kaçarak özgürlüğü tadıyor, işte o zaman film de yaşamın bütün renklerine kavuşuyor. Filmin sadece renkleri değil türü de değişiyor; Avrupai tarzda pastoral bir yolculuk filmi ortaya çıkıyor sanki. Bu sert geçiş sinematik anlamda ters tepebilecek cesur bir tercih olsa da, baskı ile özgürlük arasındaki zıtlığı vurgulaması açısından anlamlı.

Film farklı konuları ucundan azar azar eklemesiyle acılı ezme yanında çilekli milkshake gibi doyurucu olmayan tuhaf bir menüye dönüştüğü izlenimi de yaratabilir. Ancak filmin odak noktasını yitirmediğini ve daha ziyade bir aşureyle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. Nitekim hayat da bundan pek farklı değil; ideolojik çatışma, sınıf çatışması, kuşak çatışması, cinsel gerilimler bunlar farklı zamanlarda değil aynı anda gerçekleşebiliyor kiminin hayatında. Bazı zaman herhangi biri öne çıkmıyor ama hepsi aynı anda insanı etkisi altına alıyor, hatta bir kimlik oluşumuna tamamı birlikte yön veriyor. Elbette şunu da söylemeden geçmemeli: Daha iyi bir aşure yiyebilirdik (Görüntü yönetimini tenzih ederim).

yurt-3

Gelelim, zurnanın zırt dediği yere…

Yönetmen bariz bir şekilde, dinci-laik çekişmesinde tarafgir görünmeyen bir denge sağlamaya çalışırken laikleri konumlandırmada sınıfta kalmış. Örneğin, “Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” eylemleri filmde sunulduğu gibi tarikatlara karşı baskı amacıyla değil, Susurluk Skandalı’nın aydınlatılması için yapılmıştı. Ayrıca, laik geçinen herhangi birinin gidip tarikat yurdunda okuyor diye çocuk dövdüğünü ne duydum ne gördüm. Bu tür olaylar yaşanmışsa da, genellenebilecek kadar çoğunlukta olduğunu sanmıyorum. “Laiklerin de hataları var, onlar da gençleri mahvetmekte dindarlar kadar suçlu” demek için başka örnekler bulunabilirdi. Bu çekişmenin oturtulduğu zemin sağlam olmayınca da film, ülkenin gerçekliğine bizim kadar hâkim olmayan Batı’ya mı oynuyor diye düşündürüyor ve yönetmenin oryantalizme sığındığına dair şüphe tohumları ekiyor içimize. Politik ortamı vermek için bazı klişelere, karikatüre varan tiplere ve kör göze parmak sahnelere başvurmuş olması da bu fikri destekler nitelikte.

“Yurt” sözcüğü sadece öğrencilerin barındığı mekân anlamına gelmiyor; aynı zamanda, bir ulusun üzerinde yaşadığı toprak parçası, yani vatan, demek. Bu film de arkaplanıyla Türkiye’yi bir anlatma denemesi. Filmin sonunda, kan üzerine temelleri atılan yeni yurt inşası da, yeni Türkiye inşasına gönderme. Yurdun kapıları arkasında karanlığa mahkûm edilen çocuk imgesi de epey karamsar bir son çiziyor: Yenik bir nesil, kayıp bir gençlik.

yurt-5

Yine de, umudumu koruyup gelecek için iyimserlik kitabını açmak istiyorum. Geçenlerde Twitter’da Başar Başaran’ın şöyle bir paylaşımına denk gelmiştim: “Kediyi tekmeleyerek öldürmekten kedi için tüm mahalle seferber olmaya bir salınım arasında Türkiye. Hem yaşanmaz, hem başka yerde yaşanmaz. Hem dünyanın en fena yeri, hem dünyanın en güzel yeri. Kurtuluşa da umudu kesmeye de hep bir karış mesafede. Aşk gibi bir şey hem mutluluk ondadır hem huzur vermez.”

Turgut Uyar’ın Dünyanın En Güzel Arabistanı adlı şiir kitabına gönderme yapan Hulki Aktunç’un tanımladığı gibi Türkiye, Dünyanın En Güzel Arafistanı.[1]

Puanlama

7.0

7.0
Kullanıcı Oyu: ( 0 oy ) 0

Bir Cevap Yazın