Sevmek Zamanı (1965): Metaya Âşıklar Aşka Yabancılar
Sevmek Zamanı, ilk bakışta klasik bir zengin kız fakir oğlan filmiymiş izlenimi uyandırabilir. Fakir bir boyacı zengin bir ailenin evini boyamaya çağrılır. Evin duvarında asılı olan bir kadının portresine âşık olur. Kadın evin sahibinin kızıdır. Adam öyle bir tutku besler ki işini bitirmesine rağmen düzenli aralıklarla eve girmeye ve resimle uzun uzun bakışmaya devam eder. Adeta resimdeki kadın onun gözlerinin içine bakmaktadır. Resmin öznesi Meral, arkadaşlarıyla boyası tamamlanan yazlık evlerine tatile gider. İçerde Halil’i resmini izler halde bulur. O Halil’in aşkına âşık olur, Halil ise onun resmine…
‘‘Arzuladığımızı düşündüğümüz şeyleri aslında arzulamayız.’’ Slavoj Žižek bunu söylediğinde ilginç bir psikolojik önerme sunar. Klasik metres örneğiyle açıklamasını pekiştirir. Adamın biri evlidir ama öte yandan metres hayatı yaşar. Hayalinde sadece metresiyle beraber geçireceği hayatı düşler. Karısı onu öyle ya da böyle terk ettiğinde ise metres de ortadan kaybolur. Arzu nesnesi sanılan aslında arzu nesnesi hiçbir zaman olmamıştır. Arzunun nesnesi metresle olan gizli ilişkinin kompleks yapısında mevcuttur. Ne zaman bu ilişki biter arzu da söner. İnsan fantezileri de biraz böyledir. Kafasında hayal ettiği gerçekle hiçbir zaman uyuşmaz. Tatili hayal etmek tatilden daha tatlıdır. Halil işte böyle bir fantezinin tutsağı olmuştur. Meral’in resmi sonsuz hayallerin kaynağı olabilir. Hep aynı güzel bakışıyla Halil’i üzmesinin imkânı yoktur. Resim, ona sonsuza kadar aynı güzellikte bakacaktır. Halil için sonsuz düşler, sonsuz mutluluğun ya da en azından hüzün yaratmayan bir nesne insan ilişkisinin kapısını aralar.
Ayrıca İlginizi Çekebilir: Ayın Teması: Yeni Başlangıçlar
Sonsuz mutluluk arayışı Žižek’ in tabiriyle oldukça konformist bir yaklaşımdır. İmkansızlığı bir kenara, yaşanabildiği bir evrende insanların insani tarafları körelir, amaçsızlık diz boyu hale gelirdi. Halbuki insanın en büyük gayesi mutluluk değil yaratmaktır. Diğer canlılardan en büyük farkı -ya da en büyük farklarından biri- Tanrı’yı taklit etme sevdasıdır. Yaratmak ise bir süreklilik ama dengesizlik vaat eder. Yaratmak yaşamanın diğer adıdır ve kaçamazsınız hayatın darbelerinden… Meral hayatı her yönüyle kucaklamak peşindedir. Ancak dilemma burada başlar zaten. Meral zengin bir ailenin kızı olarak hayatın zorluklarını Halil’e göre daha az tatmış ve daha az tahmin edebilir düzeydedir. Tavrı hayatı kucaklar ancak yaşantıları değil. Halil ise daha konformist dursa da sınıfsal farklılıklarını gözeterek aslında hayal dünyasında yaşamak isteyen kendince bir gerçekçidir. Meral’in oldukça kalıp dışı tavırlara sahip babası Halil’e kızını almasında bir sakınca olmadığını anlatır fakat ekler: ‘‘Ama sonra üzülmeyin.’’ Çünkü ilerde yaşanabilecekleri az buçuk kestirebilmektedir. Bu Halil’in en büyük korkusu olarak tekrar ayyuka çıkan bir bilinmezliktir. Bu sebeple Halil, Meralden ayrılır. Meral sevmediği eski sevgilisi Başar ile evlenmek durumunda kalır. Haberi duyan Halil, kayığına Meral’in resmini ve gelinlik içinde bir mankeni oturtur. İşte artık her şey bir fanteziden ibarettir. Evliliğin sonrasını düşünmenin de acısı telafi edilmiş olur.
Nesnenin yarattığı fantezilerin kaynağı Halil’in resmi fetiş haline getirmesinden kaynaklanır. Fetiş nesnesi haline gelen şey doğaüstü nitelik kazanır. Karl Marx, meta fetişizmi kavramını kullandığı zaman metanın ilk görünüşte ne kadar sıradan durduğundan ancak aynı zamanda önemli gizemler barındırdığından bahseder. Onun metayı fetiş hale getirilmesinde altını çizdiği nokta eşyanın üretiminde yer alan sosyal ilişkilerin ve emeğin görünmez hale gelmesidir. Ortaya çıkan ürün, adeta sihirli bir değneğin değmesi sonucu oluşmuş ve hizmetimize sunulmuştur. Bu, bir farkındalık meselesinden ziyade kapitalist üretim biçimi ortadan kalkmadığı sürece deneyimlenemeden durulamayan bir mistiktir. Halil’in Meral’in resmine olan aşkı bu mistisizmi sembolize eden bir metafordur aynı zamanda. Öyle ki resme, gerçekliğinden kopartılarak farklı bir anlam yüklenir. Halil bir kere bu gizemin büyüsüne kapıldığında ürünün sebebi ve öznesi (metafor için Meral’in kendisi iken Marksist anlamda emek ve metayı yaratan işçi) görünmez ya da görülmek istenmez. Meta kalıcılık arz etmesi vesilesiyle tek tercihtir. Metaya duyulan aşk, bir nevi insani aşka yabancılaşmayı sağlar.
Sınıfsal farklılığın korkusu ve nesnenin fetişizmi bir araya gelince bir konfor alanı ihtiyacı oluşur. Halil bu sınıfsal farklılıktan korksa dahi konformist bir karakterdir. Her ne kadar filmde zaman zaman bu alandan uzaklaşmaya çalışsa da kolay pes eder. Meral ise evliliğin arifesinde bile tüm riskleri almaya hazırdır ve alır da. Bu kararlılık modern anlamda aşkın iki türünü çözümlememizi gerektirir: Benim tabirimle liberal (konformist) aşk ve insani (sosyal) aşk. İlki, riskleri sevmez ve rahatsızlık yaratıcı ihtimalleri minimalize edecek bir aşkın peşine düşer. Sosyal tarafı kısıtlıdır. Âşık olunan bir nesne de olabilir insan da. Fakat insan dahi bu aşkın bir nesnesi olarak pasif kalmış olmalıdır. Dolayısıyla liberal aşkın (Halil’in aşk anlayışı) karşılığı çoğunlukla zevksel doyumla alakalıdır. Halil göz zevkini doyurur. Hayallerini pekiştirerek zihinsel zevkini tatmin eder. Filmden bağımsız olarak parası için birisiyle beraber olan kişileri düşünün. Para için pasif bir duruş sergilemek zorakidir. Karşı tarafın aşk tanımına uymak zorundadır. Onu zorlayacak, sinirlendirecek ya da hayal kırıklığına uğratacak şeylerden kaçınır. Sanılanın aksine, para sahibi karşısındakinin parası için yanında bulunduğunu bilir. Onun için önemli olan nokta, istediği aşkı estetik bir deneyime dönüştürebilmek ve olabildiğince bir nesne aşkı haline getirebilmektir. Örnekteki para bu arzunun bir köprüsünü oluşturur.
İnsani aşk ise (Meral’in aşk anlayışı), ötekinin varlığına erişmenin çabasıdır. Sadece nesne ya da nesne kılığındaki pasif insana duyulan aşk kendi zevklerimizle alakalı olabilir. Ötekinin varlığını anlamak, ötekinin zevkini düşünmektir. Aslında bu aşk, eski filmlerin ya da edebi eserlerin sunduğu doğaüstü niteliklerle donanmış, ulaşılması neredeyse imkânsız ve çileci bir aşk tarifi değildir. Her ne kadar konformist olarak değerlendirilse de paradoksal biçimde çileci ve imkânsız olan Halil’in aşk anlayışıdır. Sonsuz mutluluk arayışı ve inancı çilecidir bir anlamda. Alain Badiou’nun aşka dair çok önemli bir tespiti var. Romantik anlamda (çileci diyebileceğimiz) aşk tipinde (Richard Wagner’in Tristan ve Isolde operasında görüldüğü gibi) karşılaşmaya atfedilen önem büyüktür. İlk karşılaşma ve hissettirdikleri aşkı tanımlar ve yaşanan yoğun duygular İki’yi Bir haline getirme çabasına bürünür. Özneyle nesne birbirine karışır. Halil’in de yaptığı budur. Resimle birleşmek, Bir, olmak ister. Halbuki, Bir iken İki haline gelmek sosyal aşkın kendisidir. Farklılıklarını kabul ederek ve yaşamın dengesizliğini kucaklayarak aşka yelken açmaktır.
Mallerme’nin şiir için söylediği ama pekâlâ aşk için de kullanılabilecek bir sözü vardır: “Rastlantı en sonunda sabitlendi…” Halil rastlantısal olarak Meral’in portresiyle karşılaşır. Sonrasında aşkın iki çeşidi arasında bir ikilem yaşasa bile filmin sonunda Meral’in inadıyla beraber sosyal aşkın gerçekliğine adım atacak cesareti kendinde bulur. Kayıkla beraber açıldıkları sahnede konformist aşkın sembolleri gölün dibini boylar. İnsani aşkın ilanıdır bunlar. Ancak filmde yaşanan bir aşk ikilemi daha vardır. Konformist aşkın peşine düşmüş Başar – Meral onu istemediğini söylese de ısrarla onunla evlenmeye çalışmasını düşünelim- Meral’in kendi gerçekliğini yıkmasını kabullenemez. Sosyal aşkın içine girmiş çiftlerin dışardan anlaşılması güç bir tarafı da vardır. Yaşayanın anlayabileceği bir zorluk üstüne zorlukla mücadele görüntüsü ortaya çıkar. Tüm bu farklılıkların getirdiği kıskançlık Başar’ı ele geçirir. Halil ve Meral gerçek aşkın tohumlarını atarken hayatlarından olur. İnsani (sosyal) aşkın bilinmezlik ve dengesizlik getirdiğini söylemiştik. Ne yazık ki filmin sonu bu gerçekliğin en acı ve radikal örneklerinden birini sunar.
“Aşkı yeniden icat etmeli, besbelli.”
Arthur Rimbaud
Cehennemde Bir Mevsim
Kaynakça:
Slavoj Žižek, İdeolojinin Yüce Nesnesi
Karl Marx, Kapital Vol. 1
Alain Badiou, Nicolas Truong, Aşka Övgü
Slovaj Žižek, Why Be Happy When You Could Be Interesting?