Ana Sayfa Eleştiriler Blonde (2022): İmaj ve İkilik

Blonde (2022): İmaj ve İkilik

Blonde (2022): İmaj ve İkilik 4.0
0

Blonde, prömiyerini Venedik’te yaptıktan sonra geçtiğimiz günlerde Netflix’te gösterime girdi. Netflix’in bu yıl ki en büyük bütçeli yapımlarından olan film, eleştirmenlerin büyük bir kesimi tarafından beğenilmedi.  Burada Dominik’in ne yapmaya çalıştığına ve onun yaptığını daha başarılı bir şekilde sunabilmiş filmlere değineceğiz, hem bu seneden hem de geçmişten buna dair örnekler çok. Dominik çoğunlukla imajlarla Marilyn Monroe ve Norma Jean’in travmalarına ve ilişkilerine yoğunlaşıyor, bu ikilik ana meselesi. Marilyn Monroe olarak ortaya koyduğu yapıtları ise bırakın ikinci planı sadece birkaç detay olarak yer alıyor.

Yapılan röportajlarda[1] bunlar Dominik’e soruluyor ama bunun kitabın bir uyarlaması olduğunu ve ona kattığı şeyler dışında sadece bu metni daha iyi yansıtmaya çalıştığından bahsediyor. Yani ortada seçilen bir yol ve hali hazırda uyarlanan bir metin varken, filmi seçtiği yol için eleştirmek hem biraz mantıksız geliyor hem de Dominik’i seçtiği yol için pek tabii eleştirebileceğimiz anlamına da geliyor. Bence içerikteki olmayan şeylerden çok, Dominik’in seçtiği yola dair bir şeyler söylemek gerekir. Buna dönmeden geriye gidip, yine döneminin orijinal ve kendine has biyografisi I’m Not There’e dönebiliriz. Bob Dylan’ın her dönemini farklı oyuncuların oynadığı film hem Dylan’ın politik bir figür olarak yerini, hem müziğini hem de aşk hayatını daha derinden ve orijinal bir şekilde kavrayabiliyordu. Tek başına imajla hareket etmeden, Dylan gibi Amerika’nın en önemli folk sanatçılarından birini tek bir yönle değil altı farklı yönle anlamaya çalışıyordu. Dominik  bununla ilgilenmiyor, Monroe’ya dair ilgilendiği tek şey onun çocukluk travmaları ve onu ölüme götüren diğer travmalar ki genelde bunların sebebi erkekler. Kitabın çizdiği sınırlar bu olduğu için Dominik’te sadece bunların çevresinde yarattığı sinematografi, oynadığı aspect ratio oranları ve kurguyla Norma Jean’in zihninde dolaşarak bir derinlik yaratmaya çalışıyor. Metne hayranlığı olmasa da bu metni kusursuzlaştırmaya ve  The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford’daki, tarzını yakalama noktasında o kadar takıntılı ki bu metni daha iyi bir sinema formuna getirme fikrine hiç yakın değil. Jesse James’te yaptığı şeyi unutmuş gibi görünüyor, tarzıyla Western türüne getirdiği yeniliği unutup, bir kahramana bir figüre farklı bir perspektiften bakarak ve muazzam bir derinlikle hikayesini anlatırken Blonde’da uyumsuz bir metne bunu yedirmeye çalışıyor. Yoksa bana kalırsa mesele Marilyn Monroe’nun nasıl yansıtıldığı veya oyunculuğuna, içinde bulunduğu politik mevzulara ne kadar değinildiği değil, mesele eğer bir metni kafaya taktıysan ve sadece bunun üzerinden ilerliyorsan bile bunu anlatmanın daha farklı ve daha orijinal bir yolu olabilir.

Karakter olarak bunların hiçbirinin Andrew Dominik gözünde önemi yok, insanların bu filmi izlerken sıkılması umurunda değil ama yapısal olarak Monroe ile ilgili bir şey izlerken-ne kadar film onun travmalarına, sözde ilişkilerine ve baba figürüne odaklansa da- insan denilen varlık sıkılmak istemiyor olabilir. Daha bu yıl içinde Baz Luhrmann’ın Elvis’i sinemalardaydı, o da benzer şekilde dönem atlamaları olsun, Elvis’in psikolojik çöküşlerini yansıttığı anlar olsun yoğun imaja boğuluyordu ama ne olursa olsun Elvis’i, Elvis Presley gibi anlatmayı başarıyordu. 21. y.y. sineması bütün olanaklarıyla beraber imajın sineması, bunu kabul ederek yaşıyoruz ama her şey de her şeyle olmuyor, dokuyu yakalayamayınca ve ortada iyi bir senaryo da yoksa sonu Blonde’a dönüyor. En başında bir fikir olarak bu kitabın uyarlanması bana kalırsa çok kötü bir seçim, artistik açıdan ne denerseniz deneyin tarihsel bir figürü karikatürleştirip seyircinin gözünde tüketiyorsunuz. Bu karikatürleşme filmi belirli yanlardan erkek bir film haline de getiriyor, karakteri bu kadar tüketen ve ona görece saygısını kaybeden seyirci, acıma hissi dışında ne hissedebilir. Tabii ki Dominik bunların intihar ederek ölen bir kadının hayatı ve aynı zamanda ülkenin seks idolü ve çalkantılı birçok ilişki yaşamış birinin hikayesi olarak görüyor ve yaşadığı zamanı olduğu gibi kitapla büyük bir uyumla beraber gerçekçi anlatmaya çalıştığını söylüyor ama bunlar yeterli değil. Kamera açıları, değişen aspect ratio oranları veya renk değişimleri karakteri anlamaya veya onun en gerçek halini yakalamaya yetmiyor yeterli olmuyor. Tabii bu kitap kurgusal birçok şey barındırdığı için Monroe’nun hayatının tamamıyla gerçek haline odaklanmıyor olabilirsiniz veya bunu anlatmak istemiyor olabilirsiniz ama yolu da bu değil bana kalırsa hatta bütün olumsuzluklara rağmen Ana de Armas’ın performansına da gölge düşürüyor.

Tekrar örnekleme yapma ihtiyacı hissedersek ise çok geçmişe dönmeden Fincher’ın Mank filmine dönüp bakabiliriz, birçok sıkıntı bulabilirsiniz kendinizce ama kimse bu film olması gerektiği gibi değil diyemez. Mank’i dönemin film-noir teknikleriyle beraber çekmek ona asıl ruhunu kazandıran ve filmi zamanın ruhuna uygun yapan şeyin kendisi. Kurgu veya gerçek gözünüze batmıyor çünkü olması gerektiği gibi yapılmış. 2017 yapımı Film Stars Don’t Die in Liverpool iki kişiye odaklanırken daha farklı ve daha modern bir İngiliz yapısı kurar ve bu da çalışmıştı çünkü hikayenin ruhu neyse onu yakalayabilmişti. Andrew Dominik filmi teknik açıdan ne kadar kusursuz kılsa da, yönetmenliğine dair olumsuz bir şey söylemeyecek olsak da, en başında bu metnin seçilmesi ve filmin bütün halinde bir başarısızlık olması maalesef onun eseri ve bu beni çok üzüyor.

[1] https://www.bfi.org.uk/sight-and-sound/interviews/im-not-interested-reality-im-interested-images-andrew-dominik-blonde

Puanlama

4.0

4.0
Kullanıcı Oyu: ( 1 oy ) 3.6

Bir Cevap Yazın