Kuşlar / The Birds (1963)
The Birds: Sahi Neden Saldırsın Ki Bu Kuşlar?
Bazen bir filmin içindeki en önemli soruya film evreni içinde cevap verilmez. Kuşlar(The Birds), bu durumun en önemli örneklerinden biri. Film boyunca gerek karakterler gerek seyirci tarafından sorgulanan “Kuşlar neden bir anda saldırmaya başladı?” sorusunun bir cevabını vermez Hitchcock. Ünlü korku yazarı H. P. Lovecraft “İnsanlığın en eski ve en güçlü duygusu korkudur, ve korkunun en eski ve en güçlüsü ise bilinmeyenin korkusudur.” der. Hitchcock birçok filminde bilinmeyenin korkusu fenomenini kullansa da The Birds’de bu en belirgin halindedir; çünkü genelde korku filmlerinin sonuna doğru yapılan açıklama burada es geçilerek seyircinin beklediği katharsis ona verilmez.
Film, San Francisco’da bir pet shopta başlar. Ana karakterler Melaine Daniels (Tippi Hedren) ve Mitch Brennen (Rod Taylor) ile burada tanışırız. Melaine tabi ki Kim Novak (Vertigo), Janet Leigh (Psycho), Ingrid Bergman (Notorious), Grace Kelly (Rear Window) ve diğer tüm Hitchcock aktrisleri gibi sarışın ve güzeldir. Yakışıklı ve muzip bir avukat olan Mitch’ten hoşlanır ve ona bir sürpriz yapmaya karar verir. Mitch’in kız kardeşinin doğum günü için arayıp bulamadığı iki muhabbet kuşunu alır ve asıl hikayenin geçeceği Bodega Koyu’na yol alır. İlk saldırı Mitch ile koydaki ilk karşılaşmalarında olur fakat çok önemsemezler. Daha sonra kuşların şiddeti giderek artan bir şekilde saldırganlaşmaya başladığını fark ederler. Tehlikenin tam olarak farkına vardıklarında ise birçok can kaybı yaşanmıştır bile…
Ünlü Sloven filozof ve kültür eleştirmeni Slavoj Žižek, The Pervert’s Guide to Cinema adlı sinema ve psikanaliz üzerine belgeselinde “Kuşlar neden saldırıyor?” sorusu için hem filmin en önemli hem de en aptalca sorusu der. Bunun için doğal bir sebep bulmaya çalışmak saçmadır çünkü Hitchcock gibi bir yönetmenin filmleri sembollerle doludur. Dolayısıyla The Birds’de de kuşların neden saldırdığından çok bunun neyi simgeliyor olabileceği sorusu sorulmalıdır. Žižek, bunun açıklamasının psikanalitik olduğunu savunur. Hitchcock filmlerinde sık rastlanan sorunlu anne-oğul ilişkisinin bu filmde de karşımıza çıkması ve Mrs. Brenner ve Melaine -ve Mitch’in eski sevgilisi Annie- arasındaki gerilim bunu destekler niteliktedir; fakat bununla birlikte birçok mantıklı teori daha vardır. Saldırının dünyanın sonunu imlediği, Amerikalılar üzerindeki Soğuk Savaş ve nükleer paranoyası veya göçmen sorunu ve ‘öteki’nden duyulan korku ile ilgili politik alt metinleri olduğu gibi Hitchcock’un kadınlara bakış açısı ile ilgili olabileceği teorileri de ortaya atılır. En çok üzerinde durulan – ve benim de en yakın olduğum – teori ise Kuşlar’ın doğa-insan çelişkisi üzerine olduğudur. İnsan doğaya karşı olan savaşına devam ederse -ki bu Kuşlar’ın yapım yılı olan 1963’ten bu yana artarak devam etmekte- doğanın da karşılık vermeye başlaması an meselesidir.
Filmin belki de en önemli sahnesi restoranda birçok kişi tartışırken dahil olan kuş bilimci Mrs. Bundy’nin konuşmasıdır. Israrla kuşların vahşi olmadığını savunur ve eğer söylentiler doğruysa bile bunun insanların eylemleri sonucu olabileceği fikrindedir. Ayrıca Mrs. Bundy, kuşların eğer isterlerse bu savaşın mutlak galibi olacağını da söyleyerek sanki insanlığın gidişatına dair bir gözdağı vermektedir. Film için Hitchcock tarafından hazırlanan 5 dakikalık tanıtım filmine baktığımızda, Hitchcock’un bariz bir biçimde kuşların tarafında olduğunu da görürüz. Uzun süre boyunca insanların kuşlara yaptığı türlü eziyetlerden bahseder ve en sonunda elini ısıran muhabbet kuşu için ironik bir şekilde ”Böyle bir şeyi neden yapsın ki?” diye sorar.
Filmde işaret edilen önemli noktalardan biri de saldırıların Melaine Bodega Koyu’na geldikten sonra başlamasıdır. Restoran sahnesinde bir kadın Melaine’in bu olanlara sebep olduğunu söyler, fakat o aynı zamanda saldırıya ilk maruz kalandır da. Yani bu durumda olayın hem faili hem de mağduru rolündedir aslında. Bu da hem doğaya zulmedip sonunda kendisi yok olacak insanlığın bir yansıması olarak okunabileceği gibi, Melaine ve Mitch’in yakınlaşmasının doğurduğu sonuçlar gibi de yorumlanabilir.
Finalde de yine bir belirsizlik hakimdir. Brennen ailesi ve Melaine arabayla uzaklaşırken gün doğumu görürüz, bu insanlık için bir son, bir umut ışığı mıdır, yoksa yeni -doğanın egemenliğinde- bir dünya düzeninin habercisi midir bilemeyiz. Emin olduğumuz tek şey Melaine ve Lydia arasında bir yakınlaşmanın başlıyor olduğudur. Başından beri Melaine’e karşı soğuk olan ve oğlunu kıskandığı belli olan Lydia, bu sahnede ona şefkatle yaklaşır. Eğer Hitchcock film içinde veya sonrasında filmin ne ile ilgili olduğuna dair net bir cevap verseydi, The Birds’ten bugün aldığımız kadar zevk alamazdık kesinlikle. Hitchcock’un bu -bana göre- en korkutucu filminin en güzel yanı her izleyende ve her izlendiğinde farklı çağrışımlar yapabilmesidir. Defalarca izlense de sonraki izleyişte yeni bir anlam yükleyebileceğimiz bu yapım bu nedenle Alfred Hitchcock’un en önemli filmlerinden biridir.
The Pervert’s Guide to Cinema’da Kuşlar bölümleri için: https://www.youtube.com/watch?v=lCxR7dlavwg
Etiketler:
Alfred Hitchcock en iyi filmler en iyi korku filmi korku filmi kuşlar The Birds tippi hedren