Ana Sayfa Eleştiriler Bohemian Rhapsody (2018): Bir Dönem İkonu

Bohemian Rhapsody (2018): Bir Dönem İkonu

Bohemian Rhapsody (2018): Bir Dönem İkonu 8.5
0
“İnsanların bir Queen gösterisinden tamamıyla eğlenip gitmesine çok seviniyorum. Bence Queen şarkıları saf kaçışlar gibi, güzel bir filmi görmek gibi.”
Hayatta bazı insanlar vardır; yetenekleriyle, zekalarıyla öyle şeyler ortaya koyarlar ki, onlara hayran olmamak, saygı duymamak imkansızdır. Bu hafta vizyonda, yapımcıları içinde Robert De Niro’nun yer aldığı, yönetmenlik koltuğunda ise Bryan Singer’ı gördüğümüz ve pek çok kişi tarafından dünyanın en güçlü vokali olarak görülen Freddie Mercury ile, müzik tarihinde yeri asla dolmayacak İngiliz Rock efsanesi ve en önemli Rock grubu olarak anılan Queen’in biyografik filmi Bohemian Rhapsody var.

Yapımcılar arasında her zaman Freddie Mercury’nin hayatını anlatan bir filmin yapılması söz konusuydu ve bu projenin temelleri esasen 2008 senesinde atıldı. Aynı sene, senaryosunun yazılmaya başlandığı filmde, Freddie Mercury’i canlandıracak isim Sacha Baron Cohen idi ancak  yapımcılar ile arasında çalkantılar başlayan oyuncu 2013 senesinde film ekibinden ayrıldı ve 2016’da Bryan Singer ile Rami Malek’in kadroya katılmasıyla film tamamlandı.
Dünya Prömiyeri yapılan ve ardından yabancı basında pek çok kişi tarafından kötü eleştiriler alan filmin, ülkemizde ilk gösterimi 31 Ekim’de yapıldı. Bu tarih aynı zamanda efsane şarkı Bohemian Rhapsody’nin çıkış yıldönümüdür.

Şunu söylemeliyim ki, gelen eleştirilere hiçbir anlam veremedim ve salondan çıktığımdan beri kafamda durmadan Queen çalıyor. Senaryoda ki bazı defolara rağmen mükemmel çekimleri, oyunculukları ve inanılmaz gerçekçi sahneleri, cast seçimiyle uzun zamandır bu kadar etkilendiğim bir film olmamıştı.

“DEVASA OLACAĞIMIZI DÜŞÜNMÜŞTÜM VE OLDUK”
Filmin çok güçlü bir açılış sekansı var. Freddie Mercury’nin sırtından izleyerek kulis koridorlarından sahneye doğru, coşkulu kalabalığa yürüyorsunuz. Müzikler ve başarılı ses sistemi sizin de bu coşku ve heyecanı oradaymışçasına hissetmenizi sağlıyor.

Bu sekansın ardından 1968 yılına dönen film, Freddie’nin aile yaşamını, tarzını, köklerini anlatarak sizleri Imperial Collage’e götürüyor ve Brian May ile Roger Taylor tarafından Smile adıyla kurulan gruba, Freddie’nin dahil oluşuyla tüm hikayeyi başlatıyor.
Filmde, grubun kuruluş döneminden yükseliş dönemine, Bohemian Rhapsody, Another One Bites The Dust ve We Will Rock You gibi hitlerin doğuşuna, Mercury’nin sansasyonel yaşamından, en büyük konser organizasyonu Live Aid’e kadar süren dönemi izliyoruz.  Senaryonun bir defosu olarak, bu geçişleri biraz hızlı bulduğumu söyleyebilirim. Bu hızın bir artısı, olayları ajite etmemiş ve seyirciyi boğmamış, bütünlüğü bozmamış. Bir eksisi ise belki bazı izleyiciler her karakter hakkında yeterince fikir sahibi olamayabilir, ancak bunlar filmin naif ve etkileyici bir biyografi olmasından da alıkoymuyor.
“KİMSE BİZİ BİR KALIBA SIĞDIRAMAZ ÇÜNKÜ QUEEN TEKDÜZE MÜZİK YAPMAZ”
Mercury, giyim tarzı, konuşmaları ile her zaman farklı biri olmuş ve bu farklılık yaptıkları müziklere de yansımıştır. Her zaman parçaları içinde farklı müzik türlerini harmanlayan, Rock müzik ve operayı birleştiren, bir şarkı içinde birkaç şarkı yapan grup, eserlerini dışlanmışlara ithaf etmiştir.

Okulda tanıştığı Mary Austin ile uzun yıllar birliktelik sürdüren Mercury, Gay olduğunu fark ettikten sonra Mary ile dost kalıyor ve ölene kadar bu dostluk sürüyor. Gerçekte de olduğu gibi filmde Mercury, hayatında kimsenin Mary’nin yerini alamayacağını söylüyor ve “Love Of My Life” şarkısını besteliyor.

“A Night at the Opera” albümünün ve albümün çıkış parçası Bohemian Rhapsody’nin doğuşuna şahitlik ediyoruz ve filmde bu anlar, kayıtlar, “Galileo” kısmının defalarca, defalarca kez tekrar edişlerine tanıklık etmek, ses sistemi ve gerçekçiliği ile çok özel, bambaşka bir duyguydu.

Bohemian Rhapsody’nin bestesi yıllarca sürmüş, etrafındakiler uzun süre Mercury’den yalnızca “Mama, just killed a man” kısmını duymuş.

Grup, albüm kararı için Rock ve Opera harmanlamak isteyerek şarkıyı Giriş, Balad (Şiirin müziğe uyarlanması) , Gitar solo, Opera, Rock ve bitiriş olarak 6 dakika uzunluğunda besteliyor, ancak dönemin radyoları belli bir uzunluğun üzerinde ki şarkıları çalmıyor ve de kimsenin opera dinlemediği düşünüldüğü için grup, yapım şirketleri ile sorun yaşıyor. Hiçbir üye, şarkıdan vazgeçmiyor ve Bohemian Rhapsody için yapım şirketleri ile yollarını ayırıyor.

Mercury o dönem, Bohemian Rhapsody’i epik şiir olarak tanımlıyor ve Bismillah’ı “nasıl istersen öyle yorumlarsın” şeklinde açıklıyor. Yapım şirketlerine ise “Bu şarkı bir yıldız değil bir efsane olacak ve sen Queen’i elinden kaçıran adam olacaksın” demiş.

Senaryoya Brian May ve Roger Taylor’un katkısından mıdır bilinmez, o kadar doğal bir dille çekilmiş ki izlerken çok güleceğiniz, eğleneceğiniz anlar var. Kayıt esnaları ve birçok diyalog kahkaha attırıyor, aynı şekilde pek çok olayda da gözleriniz doluyor.

Brian May, kendisini canlandıran oyuncu Gwilym Lee ile.
Mercury, muhteşem sesi ve çılgın sahne performanslarının yanı sıra gerçek hayatında kendisini sıkıcı ve çok duygusal biri olarak tanımlamış. Duygularını açıkça ifade etmekten çekinse de, cinsel kimliği konusunda açık olmuş ve bir röportajında “bir nergis kadar gayim tatlım” demiştir. Senaryonun bir hatası, filmde bunu, yakalandığı AIDS hastalığına kadar sakladığını ve yalnızca Mary’e itiraf edişini izliyoruz.

Grup içinde diğer 3 üyenin tiplemesi birebir aynı olmasına rağmen ben en az Rami Malek ve Mercury’i benzettim ve açıkçası Malek’i Mercury’e göre çirkin buldum. Ancak filmde Rami Malek’in göz dolduran performansına diyecek hiçbir şey yok. O kadar başarılı canlandırmış, sahne şovlarını, şarkı söyleme tarzını, konuşmalarını birebir yapmış ve genel karizmasını bütünüyle yansıtmış ki ayakta alkışı hak ediyor. Gerçekten çok yetenekli.

Mercury, çıktıkları ilk konserde mikrofonu standından çıkaramıyor ve standın yarısını mikrofon ile çıkarıyor. Bu tarzı seven Mercury bundan sonra ki her konserde mikrofonu böyle kullanıyor, yani bu tarz hoş bir kaza sonucu oluşmuş.

Filmin ilerleyen bölümlerinde We Will Rock You ve Another One Bites The Dust’ın hangi psikoloji ve sebeple, nasıl bestelendiğini izliyoruz ancak bu ikisini yazımda anlatmayacağım, sadece Queen’in ne denli derin, ne denli özel, başka bir grup olduğunu anladığımı söylemeliyim.

I Want To Break Free’nin klip çekimi ise o kadar gerçekçi olmuş ki yazım için fotoğraf aradığımda hangisi cast hangisi gerçeği ayırt edemediğimden koyamadım. Freddie ve Roger’ın God Knows kısmında yan yana söyleyişleri, el hareketleri, ambiyans ve mimikler birebir kopyalanmış sanki. Tavsiyem filme girmeden önce klibi izlemeniz.

Grubun yükseliş döneminde Mercury’nin kalabalıklar içinde yalnızlaşmasını izliyoruz. Grup arkadaşlarının aile hayatı kurması ve kendisinin başarısız aşk hayatı sebebiyle giderek yalnızlaşıyor ve kendini gruptan soyutluyor. Mercury bu dönem kendisini ecstasy, kokain ve seks dolu partilere vermiş, yüzünde ağır makyajların bile kapatamadığı yaralar oluşmuş ve AIDS hastalığına yakalanmıştır.

Erken yaşta vefatından önce Grup, dinlenme döneminin ardından bir araya gelerek Afrika’da ki açlığa dikkat çeken ve dönemin tüm Yıldızlarının sahne aldığı Live Aid konserine gidiyor, filmin son 20 dakikası Queen’in Live Aid performansını anlatıyor. Mick Jagger, Pink Floyd, Elton John, David Bowie, Eric Clapton, Michael Jackson gibi yıldızların sahne aldığı 13 Temmuz 1985 tarihli konserin en çok ses getiren performansı Queen’in oluyor ve alanı 1 milyon insan dolduruyor.
Filmden sonra Queen’in Live Aid performansını izledim ve sanki filmin son 20 dakikasını 2.kez izlemiş gibiydim. Piyano üzerinde ki pepsi bardaklarının dizilişinden hizasına, konserin çekimlerinden Mercury’nin dansı, kameramana takılması ve seyirci kitlesine kadar her şeyi uyarlamışlar. Film ekibi bu konuda gerçekten takdire şayan bir çalışma gerçekleştirmiş. Burada ki emeğin ne kadar büyük olduğunu anlıyorsunuz.

Hani bazen, bir şeyler olur ve siz olduktan çok sonra parçaları birleştirince gerçeği farkedersiniz ya bu filmden sonra sürekli şarkı sözlerini okumaya başladım ve tam anlamıyla yeni anlıyor ve hissedebiliyorum. Bu yazıya başlamadan önce, cümleleri kafamda bir süre birleştiremedim ve  “Don’t Stop Me Now” şarkısını dinleyerek yazıma başladım. Freddie Mercury, yatak başlığı olarak piyanosunu kullanırmış ve ilham geldiğinde uyanıp çalmaya başlarmış. Queen’in gerçekten ilham veren bir yanı var ve şarkılarının sözleri, Özellikle The Show Must Go On şarkısında ki “İçimde kalbim parçalanıyor, makyajım dökülüyor ama gülümsemem hala yerinde” kısmı en gerçekçi otobiyografi. Artık dinlediğimde şarkılar eskisi gibi gelmiyor ve dinlerken çok farklı bir etki yapıyor, her cümle bir şeyleri anlatıyor ve netleştiriyor. Bohemian Rhapsody olabildiğince naif, etkileyici bir biyografi olmuş.

Bazen tarihte, birinin ayağa kalkması ve kendini hatırlatması gerekir. Freddie Mercury ile Queen, bana göre doğru zamanda doğru insanlarla hatırlandı.

“Her halde konuştuğum en son insan olduğun için en iyi röportajı elde edeceksin tatlım. Dünyayı değiştirmeye çalışmıyorum. Benim için mutluluk en önemli şey ve eğer mutluysam bunu işlerimde görebilirsin. Sonuç olarak en sonunda tüm yanlışlar ve bahaneler benim üstüme oluyor. Dürüst olmayı seviyorum ve ilgilendiğim kadarıyla yıllara sığdırabileceğim kadar eğlence ve güzel zaman sığdırmaya çalışıyorum. İşte gördün mü, artık bunu kaydettin. Kullan bunu. Bir röportajda çok tutkulu olmaya en fazla bu kadar yaklaşabildim.”

Puanlama

8.5

8.5
Kullanıcı Oyu: ( 10 oylar ) 9.2

Bir Cevap Yazın