Ex-Machina (2015)
Bilim kurgu türünde kendini tekrarlayan bir dönemi yaşıyoruz. Bu tarzda yaratıcı yapım son zamanlarda neredeyse hiç yok. Uzayda sıçramalar, zamanda geriye veya ileriye gitme, paralel evrenler ve solucan deliklerinden ibaret oldu bilim kurgu deryası. Belki de Dünya üzerinde bilim kurgunun en uç noktasını yaşadığımızı düşündüğümüz bir algı içerisindeyiz bu yüzden gözümüzü bilinmeyene (uzaya) çeviriyoruz. Alex Garland’ın ilk filmi niteliği taşıyan Ex Machina ise bu algıyı yıkmaya yönelik nadir yapımlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Garland son zamanlarda göz ardı edilen yapay zeka fikrine yöneliyor.
Film bir firmada yazılımcı olarak çalışan Caleb’in “Büyük İkramiye” adı altında bir mail almasıyla başlıyor. Bu mail şirketin kurucusu aynı zamanda dünyanın en zengin insanı olan Nathan’ın Caleb’i evine/araştırma laboratuvarına davet ettiği anlamına geliyor. Bu davetin nedeni Nathan’ın geliştirdiği yapay zeka ürünü (sıradan bir yapay zeka değil bir beyni, uzuvları, duyu organları mevcut insandan neredeyse farksız fizyolojik bir yapıya sahip) olan Ava’nın Turing testinden (Turing testinin ne olduğu film içinde açıklanıyor) geçip geçmeyeceği ile alakalı Nathan’ın Caleb’in yorumuna ihtiyaç duymasıdır. Ava’nın bana sorarsanız filme yön veren en önemli ve baskın özelliği dişi olmasıdır. Filmin genel gidişatında Caleb ile Ava her gün bir oturum olmak üzere toplam 7 oturumdan oluşan buluşmalarla birbirlerini tanımaya başlıyorlar. Filmin bundan ibaret olduğu düşünülebilir. Fakat yönetmen ve aynı zamanda filmin senaristi olan Alex Garland’ın filmin içine yerleştirdiği notlar yapımın farklı bir bilim kurgu filminden çok öteye gitmesine sebep oluyor.
Bu incelikle işlenmiş küçük notlardan bir kaçına değinecek olursak( bu notlar spoiler içerir);
Filmin başrol oyuncusu olan Nathan’ın sözlük anlamı tanrı tarafından üstün kılınmış ve tanrı tarafından hediye anlamındadır. Film boyunca kendini “yaratıcı” olarak gören ve bunu sık sık vurgulayan Nathan için öylesine seçilmiş bir isim olmadığını çok rahat söyleyebiliriz. Aynı şekilde Caleb ise ibranicede bağışlayan, samimi anlamına geliyor. Sözlük anlamlarına birebir uyumlu karakter profili çiziyorlar. Testin 7 oturumdan oluşmasının en büyük sebebi ise Nathan’ın tanrılaşma arzusunu niteliyor. Tanrı da dünyanın inşaasını 7. günün başlangıcında tamamlıyor idi.
Caleb ile Nathan arasında geçen bir muhabbette ise Caleb Nathan’a, Ava’ya niye cinsellik verdiğini soruyor. Ardından bir yapay zekanın cinsiyete ihtiyacı olmadığını söylüyor. Nathan ise bunun doğru olmadığını ve Caleb’e herhangi bir varlık içinde cinsel bir yan barındırmayan farkındalık örneği verip veremeyeceği sorup ekliyor. “Hangi zorunluluk yüzünden bir cinsiyetsiz başka bir cinsiyetsiz ile etkileşime geçer?”
Nathan, Ava’nın yüzünü Caleb’in pornolarda ilgi duyduğu kadınların yüz hatlarından esinlenerek yapmış. Her ne kadar Caleb kabul etmese de Ava onun için cinsel olarak ilgi çekici bir varlık. Ona karşı korumacı yaklaşıyor. Mantıklı düşünemiyor. Ve bu durum da hemen üstte ki paragrafta yazan Nathan’ın hipotezini destekliyor. Bütün bu konuşmalar olurken Ava cam içinde tutuluyor, bu durum onda hapis hissi uyandırıyor ve doğal olarak bu hapisten kaçmak istiyor. Bunun için de cinsellik, empati ve yanıltma gibi karmaşık duyguları kullanmak zorunda olduğunun farkında. Saf ve bağışlayıcı yapıya sahip olan Caleb onun için bu odadan belki tek kaçış fırsatı.
Bundan 2 yıl önce Inside Llewyn Davis ile oldukça başarılı bir performans sergileyen Oscar Isaac burada Nathan rolüyle karşımıza çıkıyor. Kendini filmde tanrılaştırılmasına rağmen sivri bir oyunculuk sergilemiyor. Domhnall Gleeson’ı en son Frank’da izleme fırsatı bulmuştum. Frank’da ki rolünün özellikleri ile Ex – Machina’da ki rolünün özellikleri arasında fazla bir fark yok. Orda da durgun, saf ve meraklı bir yapıya sahipti. Bu rolde biraz daha zeki bir karakterebürünüyor. Ava’yı canlandıran Alicia Vikander ise Yedinci Oğul’da geçen sene sinemaseverlerin karşısına çıktı. Oyunculuk olarak çok parlak işlerde imzası olmayan Vikander’i güzelliği sebebiyle daha çok projede göreceğimizi düşünüyorum.
Kyoko rolündeki Sonoya Mizuno ise filmde Nathan’ın bütün ihtiyaçlarını gideren Ava gibi bir yapay zeka ürünüdür. Bu ihtiyaçlar arasında yemek hazırlamak, temizlik yapmak gibi ev işlerinin yanında, cinsel olarak da onu tatmin etme görevini üstlenmektedir. Bir nevi modern geyşalık diyebiliriz.
Filmde Nathan’ın çalışma odasını bir tablo kaplar. Oldukça büyük bu tablo soyut dışavurumcu olarak nitelendirilen Jackson Pollock’a aittir. 20. Yüzyılın en önemli sanatçılarından biri olan Pollock, yere serdiği tuval bezler üzerinde hareket ederek damlatma, dökme suretiyle resimlerini yapmıştır. [1]
+Ya Pollock konuya tersten eğilseydi?
+Ya düşünmeden sanat üretmek yerine, şöyle deseydi. “Amacımı tam olarak bilmeden, asla resim yapamam.” Ne olurdu?
-Tek bir nokta bile çizemezdi.
+Evet! İşte benim ağzını açmadan önce düşünen dostum. Tek bir nokta bile çizemezdi.
+Mesele otomatik hareket etmemek. Otomatik olmayan bir hareket bulmak. Resim yapmaktan, nefes almaya, konuşmaktan, sevişmeye. Aşık olmaya kadar.
Nathan mükemmel yapay zekanın varoluşa geçme ihtimalini otomatik olmayan bir hareket bulmaktan geçtiğini düşünüyor.
Bilim kurgu sinemasının mihenk taşı niteliğinde olmasa da farklı tarzı ile sinemaseverlerin beğenisini kazanacak bir yapım Ex-Machina. Ülkemizde henüz vizyona girmiş değil. Fakat önümüzdeki hafta Filmekimi’nin İstanbul ayağında gösterilme şansı bulacak. Ve büyük ihtimal düşük bazda katılım olacak. Gidenlerin asla pişman olmayacağı bir film olan Ex-Machina’i kaçırmayın.
[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/Jackson_Pollock
Yorum(1)