Ana Sayfa Eleştiriler Kırık Çember / The Broken Circle Breakdown (2012)

Kırık Çember / The Broken Circle Breakdown (2012)

Kırık Çember / The Broken Circle Breakdown (2012)
0

“Biliyordum. Aslında hep biliyordum. Gerçek olamayacak kadar güzel olduğunu. Uzun süremeyeceğini. Hayatın böyle olmadığını, cömert davranmadığını. Birini sevmemelisin, birine bağlanmamalısın hayat seni kıskanır. Elinden her şeyini alır ve yüzüne güler. Sana ihanet eder.”

Film, önce birer aşık, daha sonra da iyi birer ebeveyn olmaya çalışan Elise ve Didier’in çocuklarını kaybetmesiyle yaşadıklarını ve hayatın bir masalı nasıl darmaduman edebileceğine tanıklık etmek zorunda kalışlarını konu alıyor.

Hayat hikayesini vücudundaki dövmeleriyle anlatmaya çalışan muhafazakar bir kadın Elise ile hayata ve Tanrı’ya karşı rasyonel duruşunu yaşam tarzıyla ve şarkılarıyla gösteren bir adam Didier’in ilişkisi destansı bir aşk gibi ilerler. Elise’in istenmeyen bir zamanda hamile kalması ilişkilerinde keskin bir viraj yaratsa da Didier tüm romantikliğiyle hayatlarını tekrar düz bir yola çıkartır. Film buraya kadar her daim sinema salonlarında hayranlık nidalarına sebep olan romantik filmlerdeki klişeleri barındırıyor olabilir fakat karakterlerin marjinalliği ve senaryonun klişelerden zekice kurtulması filmin alışılmış romantik-dram türünün dışına çıkmasını sağlıyor. Bu noktada izleyici de hikayeye farklı bir gözle bakmaya başlıyor.thebrokencircle2

Küçük kızları Maybelle çiftin hayatına sürpriz bir şekilde girer, lösemi tanısının konmasıyla da birden çiftin hayatından çıkmak zorunda kalır. Elise kızının hatıralarının arasında onun yokluğuna alışmaya çalışırken, Didier bu süreçte yaşama olan bakış açısını agresifleştirerek acısını öfkeye dönüştürür. Kızlarının yokluğunun verdiği bu keskin acıyı, her şeye rağmen beraber şarkı söyleyerek yumuşatmaya çalışsalar da içinde yaşadıkları çemberdeki kırılmalar ikisini farklı yollara savurur.

Sürekli kullanılan bir hikaye olan çocuğunu kaybeden ebeveynlerin yaşadıkları, Elise ve Didier karakterleri sayesinde bu filmde tamamen farklı bir bakış açısı kazandırılarak izleyiciye sunulmuştur. Kızlarının ölümünün ardından başlayan ikilinin arasındaki tartışmalar ve karakterlerin evrilen düşüncelerinin mükemmel bir nizam ile izleyiciye aktarılması sayesinde kaybın ardından yaşanılan süreç çok güzel tasvir edilmiştir.

Filmdeki ana karakterlere hayat veren Veerle Baetens ve Johan Heldenbergh, film ilerledikçe yükselen bir performansla izleyiciyi hikayenin içine çekmeyi başarmaktadır. Çocuğunu kaybeden bir annenin psikolojisini yalın ama tüm gerçekliğiyle izleyiciye aktaran Veerle Baetens, bu başarılı oyunculuğunun karşılığı olarak “En İyi Kadın Oyuncu” adaylıklarından ödül kazanmıştır. Çocuğunu kaybeden öfkeli babayı canlandıran Johan Heldenbergh ise gerçekliğe sıkı sıkıya sarınmış ve bu konudaki haklı bulduğu argümanları hiçbir ortamda paylaşmaktan çekinmeyen, kaybının acısını farklı şekillerde yaşayan karakteri eksiksiz bir şekilde oluşturmaktadır.thebrokencirclebdfco3

Başrol oyuncularından Johan Heldenbergh’in tiyatro oyunu olarak kaleme aldığı senaryo, Felix van Groeningen tarafından beyazperdeye uyarlanarak Avrupa sinemasının başarılı örneklerinden biri olmuştur. 2012 Belçika yapımı film, Berlin dahil bir çok film festivalinden ödülle dönüp 2014 yılındaki Oscar’da “En İyi Yabancı Film” dalında adaylık elde ederek uluslararası platformlarda da takdir görmüştür.

Müzik, filmlerin iskeleti gibidir. Çoğu sahnede sahnenin ağırlığını müzik alır götürür ve biz fark etmeden çok farklı bir şekilde sızar o sahneye. Bu filmde ise karakterlerin de uğraşı olmasından ötürü müzik, tamamlayıcı bir unsur olmuştur. Sahnelere sızmaktan ziyade kendini göstererek, karakterlerin tarif edemediklerini anlatmaya yardımcı olmuştur. Bu noktada da bilmeyenleri “Blugrass” olarak adlandırılan bir müzik türüyle tanıştırır.

Ülkemizde ilk 2013 Filmekimi kapsamıyla izleyiciyle buluşan film, sıradan bir hikayenin sıra dışı anlatımıyla güzel bir seyir sunmaktadır.

Öznur Singin 90 yılında dünyaya gelme ayrıcalığını elde edenlerdenim. Okumayı “Deniz Kızı” masalı ile söktükten sonra sevmeye “Çocuk Kalbi” ile başladım. Filmlerin büyülü, farklı boyuttaki dünyasına adım atmam, aynı zamanda ilk defa sinema salonuyla da tanışmamı sağlayan “Leydi ve Sokak Köpeği” oldu. Şimdi ise Biyomühendislik lisansımı tamamladıktan sonra okumalara doyamadığım için devam ettiğim yüksek lisansın yanı sıra film yazıları yazıyorum ve sevgili yazar arkadaşlarım iyi ki beni aralarına almışlar diyorum. Charlie Chaplin demiş ki “Bir filmi herkes anlayabilir, sinema herkes içindir”. O zaman izleyelim, izlettirelim ve sonra da yazalım. Çünkü yazmasaydık deli olacaktık.

Bir Cevap Yazın