Ana Sayfa Eleştiriler The Woman Who Ran (2020): Başkalarının Hayatlarına Bakmak

The Woman Who Ran (2020): Başkalarının Hayatlarına Bakmak

The Woman Who Ran (2020): Başkalarının Hayatlarına Bakmak 7.0
0

Hong Sang-soo’nun 2020 yılı yapımı son uzun metraj filmi The Woman Who Ran (Kaçan Kadın) geçtiğimiz şubat ayının sonunda gerçekleşen Berlin Film Festivali’nde “En İyi Yönetmen” (Gümüş Ayı) ödülünü de beraberinde getirmişti. Türkiye’de gösterimi ise pandemi nedeniyle 39. İstanbul Film Festivali galalarıyla birleşen Filmekimi’nde yapıldı. Cahiers du Cinéma dergisinin listesi de dahil olmak üzere birçok listede geçtiğimiz yılın en iyi 10 filmi arasında yerini aldı. The Woman Who Ran, Sang-soo sinemasının alıştığımız ögelerinin yinelendiği, diyalogların sadeliğinde, sık zoomlarda, sabit kamera kullanımında, uzun masa konuşmalarında ve oyuncu tercihiyle yönetmenin kendini hatırlattığı, daha ilk bakışta dahi onun sineması olduğuna dair ipuçlarını toplayabildiğimiz bir film. 

Anlatıyı yola çıkmış, yolda olan üzerinden kurmak edebiyatın, sinemanın kullanmayı pek sevdiği ve çok başvurduğu başlangıç noktalarındandır. Yolda olmak, yeniyi aramak, arzulamak; eskiyle yüzleşmek ya da belki de sadece yolda olma hâlini anlatıyor olabilir.  Yol evin zıttıdır. Maceraya, tanıdık ve bilindik olmayana gebedir.

Kaçan Kadın’ın hikâyesi de buradan başlar. Ana karakterimiz Gam-hee’nin kentten uzak yaşayan arkadaşının evine çat kapı gelmesiyle. Nitekim filmin ilerlemesiyle diğer arkadaş ziyaretleri de tıpkı böyle aniden gerçekleşir. Önceden tanışıklığı, yakınlığı olmuş üç insanla yollarını bir kez daha kesiştirir. Bir görevi tamamlarmış gibi. Ne ana karakterimizin geçmişini biliriz ne de bu insanlarla olan mazisini. Aralarındaki ilişkiyi, iletişimi yalnızca konuşmalardan tahayyül edebileceğimiz bir atmosfer kurar Hong Sang-soo. Diyalogların akışına dayanan sezgilerimiz seyir deneyimine eşlik eder. Kaçan kadının kendisine dair yegâne bilgi ise üç buluşmasında da yinelediği beş yıldır evli oluşu ve kocasıyla bu iş seyahatine dek birkaç gün dahi olsa hiç ayrılmadıklarıdır. Uzun süre konuşulmamış, unutulmuş arkadaşlardandır o. Tanıdık bir yabancı. Keyif kaçırmayan ama keyif de vermeyen denk geliş. Bu arkadaşlarla aralarındaki diyaloglara tüm gücüyle sirayet eden bir yabancılık hissidir. Ev kirasından, etin kalitesinden, paltonun tasarımcısından, barda tanışılan üst kat komşusu evli sevgiliden, ev fiyatlarından bahsedilir. Arayı kapatmak isterler sanki ama bir şey engel olur. Sıradanın, gündelik olanın konuşulması biter sıra dertlere de gelir ancak o dertler üzerinden ortaklık kurmaktan daha çok özet geçilir, geçiştirilir. Yetişilmesi gereken yerler var gibidir. Derinleşmeden, sınırlara ayak basmadan, masalar devrilmeden ve kimse kimseyi sorgulamadan, stabil iletişimler kurulur. Sanki sadece başkalarının hayatına bakmak üzere oradadır. Beklediğimiz tepkileri vermez kaçak kadın. Eski sevgilisiyle evlenen arkadaşıyla yıllar sonra ilk yüzleşmesinde dahi.

Evliliği ise o tekrarladıkça flulaşan bir gerçekliğe dönüşür. Karakterin kurgusu olabileceği akla gelir. Bu yolculuğu başlatmak için gerekli olan nedenselliği sağlar sanki. Ne arkadaşlarıyla ne de seyirciyle bir güven bağı oluşturur arasında. Empati kurmayız. “Ne iyi oldu da geldin” cümlesini duymayız.  Film “kaçan kadın”ın evliliğinden dolayı uzun süredir özlemini çektiği daha özgür hayatları görmek, yaşamak istemesinden daha fazlasıdır. Ya da daha azı. Yalnızca bir göz atıp çıkar kapıdan. Seyircidir. Onların komşularıyla, aşıklarıyla konuşmalarına şahit olur. Tıpkı sinema salonundaki izleyicinin başkalarının hayatını izleme isteği gibi o da güvenlik kameralarında o hayatlara bakar. Ve sonra salondan çıkar.  Kendisini iki kez sinema salonunda bulmamız da bu yüzdendir. Seyirciye seyirci olduğunu hatırlatır. Başkalarının hayatlarına bakmak bir tutku ise sinema salonu bunun en kuvvetli imgesi olacaktır.

Puanlama

7.0

7.0
Kullanıcı Oyu: ( 0 oy ) 0

Bir Cevap Yazın