Ana Sayfa Dosyalar En'ler Sinema Tarihinin Az Bilinen Kült Animasyonları – Bölüm I

Sinema Tarihinin Az Bilinen Kült Animasyonları – Bölüm I

Sinema Tarihinin Az Bilinen Kült Animasyonları – Bölüm I
0

Watership Down (1978)

Richard Adams’in kitabından uyarlanan film bir kolonide yaşayan bir grup tavşanın tehlikede olduklarını düşündükleri için kendilerine yeni bir yerleşim yeri arayış amaçlı çıktıkları yolculuğu konu alıyor. Basit bir animasyon filmden ziyade iktidar mücadelesi, sınıfsal mücadele, neslin devamı ve hak arayışı gibi olgulara odaklanıyor. Doğanın düzenini bozan insanlar bu filmde de karşımıza çıkıyor fakat hiçbir insanın yüzünü görmüyoruz. Tavşanlar arasında oluşan sınıf farkı vücut yapılarının büyüklüğüne göre değişiyor. Ayrıca filmde Güneş konumunda yer alan bir yaratıcı figür de yer alıyor. Sıklıkla diyebileceğimiz ölçüde ise şiddet ve kan görüyoruz. Serim, gelişme ve düğüm kısmı olarak The Fantastic Planet (1973) adlı animasyondan etkilenildiğini düşünmemek pek mümkün değil. 

Feherlofia (1981)

Hun, Avar ve Macar mitlerini ilgi çekici bir görsellikle aktaran saykodelik bir animasyon. Yönetmen Marcell Jankovics bu uçuk dünyayı yaratıp izleyiciler önüne seriyor. Bir atın doğurması ile dünyaya gelen güçlü üç kardeşin kaçırılan üç prensesi kurtarma macerasını anlatıyor. Mitlerden direkt olarak yararlanan filmi tam olarak kavrayabilmek adına biraz okuma yapmak gerekebilir. İlk başlarda hikaye ile ilgili bilgi birikimi olmadığı için hikayeye seyircinin girişi zorlu olsa da bu tip deli işi bir animasyonu tecrübe etmek hoş bir tecrübe edinmenizi sağlıyor. 

La planète sauvage (1973)

Filmografisi animasyonlardan oluşan Çekoslovak yönetmen Rene Laloux’un Stefan Wul’un Oms en serie adlı bilim kurgu kitabından uyarlanan filmi La planete sauvage yani Fantastic Planet ilk bakışta günümüzde insan türüne denk düşen Om türünün azınlık hale getirilip, evcilleştirilmesini değiniyor. Bunu Om türüne yapan canlıların adı ise filmde Draaglar olarak geçiyor. Yeni bir yerleşke bulma ümidiyle kaçan Omlar’ın gelişimlerine, akıllarını kullanma dürtülerine ve hayatta kalma arzularına tanık oluyoruz. La planete sauvage animasyon türünün hatta sinema tarihinin şüphesiz gizli cevherlerinden bir tanesi. Gerek müzikleri gerek çizimleriyle de kendi tarzını ortaya koyuyor. Verdiği mesajlar açısından da sıradan bir film olmadığını ispatlıyor.

Neco z Alenky (1988)

Yarı animasyon, sürrealist bir Alice in Wonderland serbest uyarlaması. Meşakkatli bir animasyon tekniği olan stop-motion ile çekildiği söylemekte yarar var. Alice karakteri hariç her şey bu teknik ile animasyona çevrilmiş. Film içinde yaratılan minyatür evren/bölümler tam titizlikle yapılmasa da bölüm bölüm nasıl bir hikaye ile karşılaşacağımızı merak ediyoruz. Alice in Wonderland’deki gibi filmde Alice beyaz bir tavşanın peşine takılıp o yaratılan evrenlere yolculuğa çıkıyor. Çekoslavak yönetmen Jan Svankmajer’in özgün filmografisinin en önemli eserlerinden olan bu eser hem animasyon türünde hem de sinema tarihinde kült olmayı başarıyor.

Les triplettes de Belleville (2003)

Akademi Ödül Törenleri’nde en iyi animasyon kategorisinde en iyi film ödülünü Finding Nemo’ya kaptıran bir animasyon harikası. Küçüklükten beri bisiklet sürücüsü olup Fransa Bisiklet Turu’na katılmak isteyen birinin hikayesini anlatıyor. En büyük destekçisi ise onu antremanlarda ve yarışta yalnız bırakmayan babaannesi oluyor. Bir yarış sırasında kaçırılan birkaç atletten biri olan torununu kurtarmaya çalışan babaanne filmin merkezinde yer alıyor. Farklı bir amaç uğruna kaçırılan atletler zayıf bir kötü karaktere yardım ediyor. Filmin zayıf yönü de bu kötü karakterin üstünde fazla düşünülmemiş olması diyebiliriz. Güçlü bir hikaye, aceleye getirilmiş bir finale sahip olan filmin neredeyse her iyi animasyonda gördüğümüz sahneler arası geçişleri cezbedici bir özellik katıyor.

Kanashimi no beradonna (1973)

Bir kitap uyarlaması olarak karşımıza çıkan Kanashimi no beradonna, Jeanne adlı bir kadınla Jean adlı bir erkeğin kraliyet düzeni tarafından evliliklerinin onaylanmamasıyla başlar. Bir süre sonra Jeanne tabiri caizse ruhunu şeytana satar. Şeytanla yaptığı anlaşmalar sonucu güçlere sahip olan Jeanne/Belladonna bir süre sonra cadı olarak ilan edilecektir. İlk başta isim benzerliği mi diye düşünsem de yaşadığı olaylar, toplum tarafından dışlanma sürecindeki benzerliklerden ötürü Fransız halk kahramanı Jeanne d’Arc sunumu izlediğimizi fark ederiz. Zaten yönetmen de filmin sonunda filmini Jeanne d’Arc’a adar. Sembolizm ile cinselliği tasvir edişi, Şeytan’ı seslendiren oyuncunun ünlü Japon oyuncu Tatsuya Nakadai olması filmin seyir zevkini yukarıya çeken faktörlerin başında gelir.

Bir Cevap Yazın