Nuh Tepesi (2019): Oğullar ve Kamburları
Üretilen, yetiştirilen bir değerin bireye mi topluma mı ait olduğu tartışması, filmde üstü kapalı bir biçimde sorgulanan konulardan bir diğeri. Uzun zaman önce köyü terk eden İbrahim, ağacı diken kişi olsa bile, onu sulayıp bakımını yapan kişi kendisi olduğu için muhtar ağacın sahibi olduğunu iddia edebiliyor. Aynı sorunsal üzerinden Ömer ile ağaç arasında kurulabilecek benzerlik de ilginç okumalara gebe. Ömer, hayatı boyunca yaşadığı zorlukların sebebi olarak gördüğü babasını, kendisinin agresif ve sorunlu bir karaktere dönüşmesinin ana sebebi olmakla suçlarken içinde yaşadığı toplumun etkisini ve onu şekillendiren sosyopolitik ve kültürel unsurları göz ardı ediyor. Bu anlamda Nuh Tepesi, bürokrasiyi bir katalizör olarak kullanıp; bireyin, yetişme sürecinde ait olduğu coğrafyanın kendi üzerindeki görünmez etkisiyle yüzleşme hikâyesini anlatıyor.
Filmde ilgi çeken bir diğer karakter ise köy imamı Ahmet. Son yıllarda birçok yerli yapımda (Ahlat Ağacı, Kelebekler, İtirazım Var…) karşılaştığımız cana yakın ve sağduyulu din adamı tiplemesi Nuh Tepesi’nde de kendine yer bulmayı başarmış. Yakın dönem Türkiye sinemasındaki bu sempatik imam fetişinin nedeni düşünülünce ilk olarak anlatılan hikâyelerdeki belirli temalar (din, inanç vs.) sebebiyle gelmesi muhtemel tepkilere yönelik bir defans mekanizması akla geliyor. Ancak Cenk Ertürk, senaryoyu yazarken karakterlerine şefkatle yaklaşmayı hedeflediğini belirtirken, Orhan Pamuk’a referans vererek bu tercihini gerekçelendiriyor. Günümüz Türkiyesi’nin dinamikleri göz önünde bulundurulduğunda inandırıcı ve tutarlı karakterler yazmayı birincil amacı olarak ifade eden yönetmenin maalesef bu karakter özelinde iyimserliği nedeniyle başarılı olamadığını söylemek gerek. Fakat genel anlamda Ertürk’ün hümanist yaklaşımı, seyircinin deneyimli fakat dikkatsiz bir sinemacının elinde yüzeyselleşme tehlikesi barındıran bu hikâye ile yoğun bir empati kurmasını sağlamakta. Yönetmen, Ömer’in babası ve eşi ile yüzleştiği titizlikle yazılmış sahneler aracılığıyla her karakterin perspektifini ayrı ayrı sunarak tarafsız bir yaklaşım sergilemiş. Bütüne bakıldığında filmin, Ömer’in eşi Elif’in filmdeki tek kadın karakter olmasıyla paralel bir biçimde ataerkil toplum yapısına yönelik örtük bir eleştiri barındırdığını da iddia etmek mümkün. Siyasal ve sosyal itaat beklentisinin cisimleştiği bir form olarak erkeklik, nesilden nesile aktarılan belirli davranış biçimleri aracılığıyla İbrahim ve Ömer’in geçmiş ve gelecek ile alakalı tercihlerinde açığa çıkıyor. Ömer’in pratik faktörleri hesaba katmadan doğacak çocuğunun velayetini almaya çalışması babasının hatalarını tekrarlamamak adına verilmiş radikal bir karar olsa da, bu telafi çabasında dahi Elif’in tercihlerinin göz ardı edilmesi ataerkil toplumlarda cinsiyet rollerinin yarattığı kördüğümü gözler önüne seriyor. Final sahnesinde babasını bir kambur gibi sırtında taşıyan oğul imajı bu bağlamda son derece çarpıcı. Sonuç olarak Nuh Tepesi, atalarının kusurlarını yüklenen erkeklerin hâletiruhiyesini kusursuza yakın bir biçimde görselleştiriyor ama bu sorunun çözümüne dair herhangi bir öneri getirmek konusunda fazlasıyla ürkek.