Ana Sayfa Eleştiriler Suspiria (2018): Ruhunu Dansa Ver!

Suspiria (2018): Ruhunu Dansa Ver!

Suspiria (2018): Ruhunu Dansa Ver! 8.9
0
Korku sinemasının başyapıtlarından ve giallo klasiklerinden biri olarak sayılan Suspiria, geçen seneye damga vuran yönetmenlerden biri olan Luca Guadagnino tarafından yeniden uyarlanmış haliyle karşımızda. Yönetmenin Call Me By Your Name’den sonra böyle bir korku klasiğini yeniden uyarlaması beklenmedik ancak şahane bir değişiklik olmuş. Yeni Suspiria, Dario Argento’nun kült filminin modern ve çılgınca bir yorumu. Ancak bu “Suspiria” bir yeniden çevrim olmaktan çok Argento’nun filminin uzaktan akrabası gibi adeta. Guadagnino, merkezine Dakota Johnson ve Tilda Swinton’ı aldığı filminde kendine has bir “iç çekiş” tablosu yaratmayı başarmış.

1977 yapımı Suspiria’yı özel kılan şey hikayesi değil de kırmızı-yeşil ışıkların en parlak haliyle kullanıldığı bir Technicolor harikası olması, tüyler ürpertici müzikleri ve seyirciyi film boyunca germeyi başaran ürkütücü atmosferidir. Luca Guadagnino ise Argento’nun Suspiria’sı tamamen arkada bırakıp kendine özgü bir dünya yaratmayı başarmış. Senaryo açısından olacağı beklenen farklılık filmin diğer alanlarına da yansımış ve sonuç olarak teknik açıdan da yepyeni bir Suspiria ortaya çıkmış. Müziklerden tutun da kurgusuna kadar her şey ezber bozuyor. Yeni Suspiria, tamamen farklı bir renk paletine sahip olmasının yanına ana hikayedeki mitolojiye de çok şey ekliyor. Argento’nun filmi nasıl rengarenk ve kendine has bir büyüye sahip bir filmse Guadagnino’nunki de aynı kabusun daha zengin bir yorumlaması.
“6 bölüm ve bir kapanış” tan oluşan ve 1977 yılındaki Berlin’de geçen film, tıpkı orijinali gibi Susie Bannion’ın ünlü bir dans akademisine gelişiyle başlıyor. Ancak senaryo daha filmin başında esin kaynağından ayrılıyor ve Thom Yorke’un muazzam şarkısı Suspirium’un eşlik ettiği başlangıç jeneriği sekansıyla beraber tamamen farklı bir Suspiria izleyeceğimiz belli oluyor. Bu andan itibaren odak Helena Markos Dans Akademisi’nin renksiz dünyasına dönüyor. Ve burada tecrübesiz bir dansçı olan Susie henüz seçmelerde ana eğitmen olan Madame Blanc başta olmak üzere akademideki birçok eğitmenin dikkatini üzerine çekmeyi başardığını görüyoruz. Susie’nin yeteneklerinin ve Helena Markos’un asıl mirasının ortaya çıkacağı marifet gösterisi şeklinde geçen çarpıcı sekans ise beklendiğinden daha erken karşımıza çıkıyor.

Orijinal Suspiria, Goblin’in tüyler ürpertici müzikleriyle beraber daha filmin başında seyirciyi geren bir atmosfer yaratmayı başarırken Luca Guadagnino ise Thom Yorke’un rahatsız edici melodileri ile sizi yavaş yavaş içine çeken, zaman geçtikçe iyice çıldıran bir Suspiria yaratabilmiş. Guadagnino, bunların yanında hikayeye kattıkları ve teknik açıdan yarattığı aykırılık sayesinde de seyirciyi sürekli avcunun içinde tutmayı başarıyor. Başarılı oyunculukların ve muazzam dans koreografilerinin filmdeki yeri ise tartışılmaz. Tilda Swinton her zamanki harikalığındayken Mia Goth da oldukça iyiydi. Filmin asıl yıldızı Dakota Johnson ise mükemmeldi!

Akıllardan uzun süre çıkmayacak dans sekanslarına, muazzam bir sinematografiye ve inanılmaz oyunculuklara sahip Suspiria, ne kadar iğrenecek olursanız olun gözlerinizi ekrandan ayıramayacağınız uğursuz bir güzellik. Öyle ki seyirci film bittikten ve jenerikler akmaya başladıktan sonra bile rahat bırakılmıyor. Jeneriklerin sonuna kadar kalırsanız siz de nedenini görebilirsiniz. Şaşkınlık verici bir 152 dakikaya hazırlanın ve bu filmi izlemeyi düşünüyorsanız mutlaka vizyonda yakalayın derim.

Puanlama

8.9

8.9
Kullanıcı Oyu: ( 2 oylar ) 9.9

Bir Cevap Yazın