Ana Sayfa Kırmızı Halı ve Festivaller Oscar 87. Oscar Ödül Töreni Her Şeyin Teorisi / The Theory of Everything (2014)

Her Şeyin Teorisi / The Theory of Everything (2014)

Her Şeyin Teorisi / The Theory of Everything (2014)
0

“Evrenin sınır koşulları hakkında çok özel bir şey olmalı. Ama sınır olmamasından daha özel ne olabilir? İnsan çabasının da bir sınırı olmamalı. Hepimiz farklıyız. Hayat ne kadar kötü görünse de, her zaman yapabileceğin bir şey vardır. Nefes aldıkça umut vardır.”

Her Şeyin Teorisi, Jane Wild Hawking’in kaleme aldığı ‘Travelling to Infinity: My Life with Stephen’ adlı otobiyografisinden uyarlama bir biyografik film olarak izleyiciye sunuluyor. Filmin öyküsü ise, 21 yaşında ALS (amyotrofik lateral skleroz) tanısı konan Stephan Hawking’in ilk eşi Jane Hawking ile tanışmasından, 1989’da Kraliçe’nin huzuruna çıkarak “Companion of Honour” rütbesini almasına kadarki yaşam sürecinden oluşuyor. Genel olarak film incelendiğinde, Stephan Hawking’in bilim adamı kimliğinden ziyade hastalığının keşfedilmesi ile başlayan sürece ve o zamanki eşinin hangi koşullarda bu sürece eşlik ettiğine odaklanıyor.thetheoryofeverything

Hastalık tanısının konmasının ardından, iki yıllık yaşam süresiyle başlayan tüm beklentilere meydan okuyuşu, Stephan Hawking’in bilime olan heyecanını ve hayata karşı duruşunu ortaya koymakta. Hayattaki tek korkusu, hastalığın beynini etkileme riski olmasıyken bu riski ortadan kaldıran etmen de beynine, hayal gücüne, düşüncelerine hiçbir şekilde sınır koymaması oluyor. Hayatındaki dönüm noktalarını, bilime yaptığı katkılar ve hastalığın bedeninden teker teker aldığı yetilerle ilerlerlediği aşamalar oluşturmakta. İzleyici de bu dönüm noktalarına, güzel bir kurgu sayesinde tanıklık edebiliyor. Bilimsel alandaki başarısının ardındaki kadın olduğunu, iki yıllık ömrüne onlarca yıl ve sayısız başarı sığdırmasını sağlayan güç olduğunu bakışlarına ve “Teşekkür ederim.” cümlesine sığdırarak eşine olan aşkını ve minnettarlığını gösteriyor. Böylece film de bir nevi Jane Hawking’e teşekkür niteliği içermiş oluyor. Çocuklarını görüp “Bak neler başardık” dediğinde ise en büyük başarısı olarak ailesini düşündüğü ve hayatını bu şekilde özetlediği kanısına varmamızı sağlıyor.

Stephan Hawking’le geçireceği hayatın büyük bir yenilgi olacağı yorumlarına aldırmadan aşkına güvenerek başlattığı mücadeleyi izledikçe Hawking’in çalışmalarının şekillenmesinde, Jane Hawking’in aslında sürekli kendini araç olarak öne sürdüğü görülebilir. Yıllar içinde bu durumun onu nasıl yıprattığı da…

2000 yılından itibaren Oscar adaylıklarının birçoğunu biyografik filmlerin kapsaması ve sonucunda ödül sahiplerinin çoğunluğunun bu yapımlarda yer alması Akademinin biyografik film türüne karşı bir zaafı olduğunu ortaya koymakta. “The Theory of Everything” bu durumdan çok faydalanamasa da, Eddie Redmayne’in fiziksel olarak dört ay boyunca rolüne hazırlanıp ayna karşısında saatlerce Stephan Hawking’in yüz hareketlerini çalışarak ortaya koyduğu performans oyunculuğun sınırlarını zorlamış ve Oscar ödülü dahil olmak üzere bir çok ödül almasını sağlamıştır. Stephan Hawking’in “Ekranda kendimi gördüğümü sandım” yorumu da Redmayne için bir ödül sayılabilir.MV5BMTUyMDE0NjgwM15BMl5BanBnXkFtZTgwODU3MDE0MzE@._V1__SX1857_SY883_

Jane Hawking rolünde izlediğimiz Felicity Jones’un performansı filmin omurgasını oluşturan sahnelerde göz doldurmakta. Bir eş olarak içinde bulunduğu durumdan ötürü sürekli kendisiyle savaş içerisinde olan ve sabrı tek motivasyon kaynağı yapan karakterin mücadelesini izleyiciye mükemmel bir şekilde aktarıyor.

“Teldeki Adam” gibi güçlü belgeselleri ile ön plana çıkan filmin yönetmen koltuğunda ise James Marsh’ı görüyoruz. Her ne kadar güzel bir seyir ortaya çıkarmış olsa da, bu yapıtı eleştirmenler tarafından belgeselleriyle kıyaslanınca sıradan olarak yorumlanmakta.

Bir bilim adamının hayata tutunma çabasının yanında, hayat arkadaşının bu süreçte verdiği savaşa, düştüğü ikilemlere, fedakarlığına ve verdiği zor kararlara odaklanan film, biyografi türündeki klasikler arasında yerini almak için sıraya geçmiş durumda. Birçok oyuncunun şapka çıkardığı performansları izlemek için film listesine ekleyen seyircilere ise iyi seyirler…

Öznur Singin 90 yılında dünyaya gelme ayrıcalığını elde edenlerdenim. Okumayı “Deniz Kızı” masalı ile söktükten sonra sevmeye “Çocuk Kalbi” ile başladım. Filmlerin büyülü, farklı boyuttaki dünyasına adım atmam, aynı zamanda ilk defa sinema salonuyla da tanışmamı sağlayan “Leydi ve Sokak Köpeği” oldu. Şimdi ise Biyomühendislik lisansımı tamamladıktan sonra okumalara doyamadığım için devam ettiğim yüksek lisansın yanı sıra film yazıları yazıyorum ve sevgili yazar arkadaşlarım iyi ki beni aralarına almışlar diyorum. Charlie Chaplin demiş ki “Bir filmi herkes anlayabilir, sinema herkes içindir”. O zaman izleyelim, izlettirelim ve sonra da yazalım. Çünkü yazmasaydık deli olacaktık.

Bir Cevap Yazın