Ana Sayfa Eleştiriler Woman in the Dunes (1964): Kumun Götürdükleri

Woman in the Dunes (1964): Kumun Götürdükleri

Woman in the Dunes (1964): Kumun Götürdükleri 9.0
0

Genel olarak kitaptan uyarlanan filmleri kitaplarını okumadan izlemeyi tercih etmemişimdir. Çünkü yazarın yarattığı dünyayı okuyucunun kendi hayal gücü ile kurmanın önüne geçer. Bu da bana kalırsa kitabın en tat alınacak yeridir, bunu kimse elinin tersiyle itmek istemez. Bu filmde koşullar istisnai bir şekilde gelişerek sıra benim için tam tersi şekilde işledi. Yönetmen Hiroshi Teshigahara ile Otoshiana (Görünmez Tehlike, 1962) filmi ile tanıştım. Yönetmenin kendi için değil sinema için bir şeyler deneme arzusunun hep ağır bastığına tanık oldum. Aynı şeye yönetmenin Tanin no kao (Bir Başkasının Yüzü, 1966) filminde de rastladım. Teshigahara bana kalırsa bu yüzden sinemanın öteki yüzü ile tanışmayı başaran sayılı yönetmenlerinden. Bu iki filmin tam ortasında 1964 yılında çektiği Suna no onna ise yönetmenin göz bebeği olarak ün saldı. Bu üç filmi irdelediğimiz zaman muhakkak birçok ortak yönü çıkar ama bu kadar akıllarda yer tutmasının en büyük özelliği Japon yazar Kobo Abe’nin kitaplarından uyarlanmış olmasıdır diyebiliriz.

“… Yeryüzünde rüzgar ve su akımları olduğu sürece kumun oluşumu engellenemez gibi görünüyordu. Rüzgarlar estiği, nehirler aktığı, denizler dalgalandığı sürece, kum taneleri toprağın içinden art arda doğacak, canlı bir varlık misali, buldukları her yeri dolduracaktı. Kum asla dinlenmezdi. Sessiz ama kesin bir şekilde yeryüzünü istila ediyor, onu yok ediyordu.”

Film, entomolojist (böcekbilimci) Niki Jumpei’nin kum böceklerini araştırmak adına bir bölgeye gitmesiyle başlar. Niki elinde sopasını aradığı böcek türlerinden birini bulmak umuduyla kumlara daldırır. Çok geçmeden bir böceğe denk gelir. Böceği yakalamaya çalışır böcek kaçar, bir daha şansını dener ve o denemenin hemen ardından o böceği yakalamıştır. Böcek parmaklarının arasından küçük cam tüpe girer. Aslında bu kısmın filmin ana hikâyesine uygun bir metaforik yaklaşımdan ibaret olduğunu çok sonradan anlarız. Aklını meşgul eden böceklerden ötürü zamanın nasıl geçtiğini anlayamayan Niki son otobüsü kaçırdığını fark eder. Ona kalacak yer bulma konusunda hevesli olan bir köylünün yardımıyla izbe bir eve yerleştirilir. Ev düz ayak bir yerde değil aksine bir çukurdadır. Kumların ortasında, neredeyse virane olmuş bu eve inmek bir asma merdiven yardımıyla gerçekleşir. Evde film boyunca adını hiç duymayacağımız bir kadın ona ev sahipliği yapar. Evin bulunduğu çukura rüzgarlarla beraber sürekli kum dolmaktadır. Niki Jumpei yemeğe oturduğunda dahi tepesinde sabitlenmiş bir şemsiye yemeğine kum girmesin diye ona eşlik eder. Yüzlerine örttükleri bir örtü de gece uyudukları sırada ağızlarına kum girmesin diye olmazsa olmazlardandır. Kumlu geçen bir gecenin ardından Niki ortada bir aksilik olduğunu çok geçmeden anlayacaktır. Niki hiç bilmediği bir yerde hiç tanımadığı insanlar tarafından alıkonulmuştur.

“Kum her şeyi çürütür.”

Umutsuzca sağdan soldan yardım isteyen Niki zamanla işin basit bir olay olmadığını anlar. Civarda onun durumuna düşmüş insanlar da olduğunu öğrenir. Kadına sorduğu her soru çıkmaz bir sokak gibidir. Hiçbir şekilde kadının desteğini alamaz. Dışarıda onca hayat varken kadının o çukurda neden ısrarla durduğunu anlamaz. Kadının yemek masasında adama söylediği “Kum her şeyi çürütür.” sözü çok doğrudur. Kum tahtaları, giysileri çürütmeden önce kadının umutlarını çürütmüştür. Kadının dünyası o çukur ve kum küremek olmuştur. Ara ara Niki’nin oraya gelmesine sebep olan adamların rutin olarak ziyaretlerinde getirecekleri sürpriz eşyalar kadını heyecanlandırır. Fakat hepsi bundan ibarettir.

1 gün, 1 hafta, 1 ay geçer adam da o çukura ister istemez adapte olmaya başlar. İlk başlarda kısa süreli fikirlerin oluşumu ile aldığı ani kararlarla bir şekilde kaçmaya çalışan Niki her başarısız girişiminin ardından daha temkinli ve akılcı kararlar almayı dener. Ama kadının kum küreme arzusu ve yukarıdaki adamların sağladıkları baskıcı otoriteyi sarsamaz. Hep en başa döner. İki çaresiz insanın çaresizlikleri birbirlerine karşı direnir. Kadın yaşamak için evini kumdan korumak zorundadır. Koruyamama ihtimalinin verdiği çaresizlik vardır. Adamın da oradan çıkamama ihtimalinin yaşadığı çaresizlik vardır.

Bu çaresizlik, zamanın göreceliliği ve yaşadıkları stres ile birleşince kadın ile erkek arasında doğacak olan cinsel etkileşim de kaçınılmaz olur. Kadının bu cinsel süreçten beklentisi onu kısmen çaresizliğine ve her şeyi olan evine ortak etmekken, adamın beklentisi de ilk başta kadını kendi tarafına çekmek ama daha sonra cinsel olarak kendini sakinleştirmek olmuştur. Bu yakınlaşmadan beklentisi olan birileri daha vardır. Köy sakinleri oyuğun içerisinde çaresizce duran adamın ve her koşulu kabullenen kadının gözlerinin önünde birlikte olmalarının karşılığında dışarıya çıkmalarını izin verebileceklerini söylemişlerdir. Tutsak hissi ve özgürlüğe kavuşma arzusuna bastıramayan Niki Jumpei akla yatkın olmasa da her isteğe boyun eğecek kıvama gelmiştir.

Geçen zamanla beraber adamın kısmen adaptasyon sürecini tamamladığını görürüz. Kitapta geçen, kadının adama söylediği “Öyle bir şey yapamazlar. Buradan giden hiç kimse öyle kolay kolay başka yerde yaşamaya başlayamaz.” sözleri hem bu adaptasyon sürecini  destekler hem de adamın kaderine dair ipucu barındırır.

Filmin başrolü kimdir diye sorsanız? Filmin ilk kısımlarında adam, orta kısımlarında kadın, en sonda da kum derdim. İşte o kum adam üzerinde hipnoz etkisi yaratmaya başlamıştır. Hiroshi Teshigahara’nın da Kobo Abe gibi kum tasviri oldukça güçlüdür. Bu iki tasvir de kumun hem güçsüz ve durağan hem de hareketli ve güçlü olduğunu çok iyi aktarır. Filmin başında yakalanıp fanusa konan böcek artık Nikki Jumpei’dir.

Puanlama

9.0

9.0
Kullanıcı Oyu: ( 0 oy ) 0

Bir Cevap Yazın