House of Gucci (2021): Bir Türlü Anlatılamayan Bir Güç Elde Etme Hikayesi
Efsanevi yönetmen Sir Ridley Scott bu sene iki yeni filmle sinemaya dönüş yapmış oldu. En son Alien: Covenant (2017) filmi ile gördüğümüz yönetmen bu sene çıkan The Last Duel filmi ile olumlu eleştiriler aldı.
Ridley Scott’ın bir diğer filmi ise Sara Gay Forden tarafından 2001’de yayımlanan The House of Gucci: A Sensational Story of Murder, Madness, Glamour, and Greed adlı kitaptan uyarlanan House of Gucci filmi oldu. Gerek dünyada yankı uyandıran bir cinayeti konu alması, gerek ise iddialı oyuncu kadrosuyla dikkatleri üzerine çeken bu film fragmanlardan sonra çok yüksek beklentiler doğurmuştu. Film Moda evi Gucci’nin kurucusu Guccio Gucci’nin torunu olan ünlü modacı Maurizio Gucci’nin , eski karısı Patrizia Reggiani’nin tuttuğu bir kiralık katil tarafından öldürülmesini konu alıyor. Maurizio Gucci rolünü Hollywood’un son senelerde en gözde oyuncularından biri olan ve iki Oscar adaylığı bulunan (Blackkklansman, Marriage Story) Adam Driver oynuyor. Patrizia Reggiani rolünü ise son zamanlarda A Star is Born gibi filmlerde hem sinemada hem de Oscar ödüllerindeki başarılarıyla kendinden farklı bir mecrada söz ettirmeye başlayan Amerikalı şarkıcı Lady Gaga canlandırıyor.
Filmin bu seneki akademi ödülleri için son derece iddialı olduğu görüşündeyim. Sinema tarihinde bilim-kurgu türüne Alien serisi ve Blade Runner gibi kültleşmiş filmleri hediye eden Ridley Scott birçok kez aday olduğu Oscar ödüllerini geri döndüğü bu iki filmle alıp almayacağını söylemek henüz erken. Ama özellikle House of Gucci filmi özelinde konuşacak olursam film tam akademinin seveceği türden. Dediğim gibi konuşmak için erken olsa da Adam Driver’ın en iyi erkek oyuncu, Lady Gaga’nın ise en iyi kadın oyuncu için güçlü adaylar olduğunu düşünmekteyim. Al Pacino, Salma Hayek ve Jeremy Irons, hepsi geçmişte Oscar için aday gösterilen ya da kazanan oyuncular olarak filmin ana oyuncu kadrosunu tamamlıyor. Ve yönetmen olarak dört kez Akademi Ödülü adayı olan Ridley Scott ile film, En iyi Film için de favorilerden biri.
Gerçek Bir Hikayeden Uyarlama: House of Gucci
Gucci suikastı, gerçek hayatta önemli skandallardan biri olarak aşk, zenginlik, şöhret, aldatma, intikam ve en önemlisi içinde aile içi cinayet olan bir hikaye olarak geçmiştir. 1921 yılında Guccio Gucci tarafından kurulan lüks marka o dönemin modasını belirleyen ana unsurlardan biriydi ve çok şatafatlı hayatlarıyla gündeme geliyorlardı.
20’li yaşlarında Milano’da bir partide Patrizia Reggiani ile tanışan Maurizio Gucci kısa sürede birbirlerini tanıdılar ve sevdiler. Maurizio büyükbabasının kurduğu moda şirketinde üst sıralara tırmanırken, Patrizia bir İtalyan sosyetesi olarak ün kazandı. Maurizio’nun babası Rodolfo Gucci iş evliliğe gelince karşı çıkmasına rağmen çift 1972’de 24 yaşındayken evlendiler. İkisi de lüks hayatlarıyla sosyetenin en dikkat çekici çiftlerinden biri oldular. Hem New York’ta hem de Milano’da yaşayan çift kısa sürede çok ünlü oldu.
Rodolfo Gucci 1983 yılında vefat etti. Jeremy Irons, filmde Rodolfo Gucci rolünü üstlenmektedir. Maurizio, Rodolfo’nun tek çocuğuydu ve bu nedenle 1983’te öldüğünde Maurizio, moda şirketindeki tüm hissesini devraldı. Babasının ölümünden sonra şirketin mülkiyetini devralan Maurizio Gucci tam anlamıyla kontrol sahibi olabilmek için amcası Aldo Gucci ile bir mücadeleye girişti. Filmde Aldo Gucci’yi Al Pacino canlandırdı.
Ancak Maurizio ve Patrizia’nın mutluluğu çok uzun sürmedi. İş gezisi için Floransa’ya giden ve sonra uzun zaman geri dönmeyen Maurizio Gucci orada gizli bir şekilde daha genç olan Paola Franchi ile olan yasak ilişkisine başladı. Maurizio’nun ihaneti öğrenilince bir hukuk savaşı başlatıldı ve ikili 1994 yılında boşandılar. Maurizio Gucci rekor bir nafaka ile yılda 1 milyon dolar ödemek zorunda kaldı.
Ayrıca İlginizi Çekebilir: 2022 Oscar Ödülleri En İyi Film Tahminleri
Bu arada Maurizio, bütün bunların ardından Gucci moda evinin %50 hissesini devraldı ve 1993 yılında aile yönetim kurulu üyelerini şirketi satmaya zorladı. Gucci’yi dünyanın en modern lüks işletmesi haline getirmeyi planlıyordu ama bunu başaramadı.
27 Mart 1995 yılında Maurizio Gucci ofisine giderken güpegündüz ve şok edici bir şekilde öldürülmüştü . üçü sırtından biri kafasından olmak üzere 4 kez vuruldu ve 46 yaşında hayatını kaybetti. Sonradan ortaya çıktığı üzere Patrizia Reggiani bir kiralık katil ekibi tutup eski kocasını öldürtmüştü. Kendisi 29 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Film ilk başta bize Gucci isminin anlamını açarak başlıyor sonra Maurizio Gucci ile Patrizia Reggiani’nin tanışmasın evlenmelerine kadar doğrusal bir kurgu ile devam ediyor. Film her ne kadar 2 saat 35 dakika uzunluğunda olsa bile temel olaylar senaryo kurgusu anlamında aceleye getirilmiş gibi gözüküyor. Lady Gaga İtalyan aksanı ile inandırıcı bir portre çizmeye çalışmış ve gerçekten bir İtalyan olduğuna bizi inandırıyor. Her ne kadar gerçek bir oyuncunun bu karakteri canlandırmasını tercih etsem de bence Lady Gaga karaktere son derece uyan bir seçim olmuş. Bu rolün içine girmek için çok çaba harcamış gözüküyor. Hatta zaman zaman çok baskın olma arzusuyla oynadığını görüyoruz. Akademi’nin kendisini en iyi kadın oyuncuya aday yapması sürpriz olmayacaktır.
Adam Driver ise belki Marriage Story (2019)’deki kariyer performansına yaklaşamıyor ancak film ilerledikçe karakterin değişimini bize yansıtmakta elinden geleni yaptığını düşünüyorum. Ancak o da zaman zaman aceleye gelen senaryo kurgusunun kurbanı oluyor.
Maurizio Gucci ile Patrizia Reggiani karakterleri filmin başlarında çok yüzeysel kalan karakterler gibi portre çizerken film ilerlemeye başladıkça karakterler derinleşmeye çalışıyor. Aldo Gucci rolünü üstlenen Al Pacino kariyerinin en standart, gösterişsiz performanslarından birini sergiliyor. Filmde Salma Hayek ve Jeremy Irons’ın oynadığı karakterler de çok standart yan karakter performansları sergiliyor. Filmde beni en çok şaşırtan oyuncu Paolo Gucci’yi büyük bir yüz değişikliğiyle canlandıran Jared Leto oldu. Filmde olduğu sahnelere renk ve eğlence katan bir karakter canlandırmış ve filmin mizahi yönünü arttıran bir karakter olmuş. Sonuç olarak filmdeki oyunculukların ortalamanın üstü ya da en azından gözümüze batmayacak kadar başarılı kotarıldığını söyleyebilirim.
Filmde Patrizia karakterinin dominant tavrı, güç ve zenginlik arzusu temel ihanet zincirinin başlangıcı oluveriyor. Burada neredeyse Lady Macbeth gibi kocasını kötü yola düşüren bir servet avcısı kadın izlenimi vermek isteniyor ancak film bunu vermede aceleci kalıyor ve başarısız oluyor.
Ancak karakterin temel motivasyonunu film bize açmamayı ve derinleştirmemeyi tercih ediyor adeta. Karakterlerin neyi neden yaptığı muallakta kalıyor. Film Gucci isminin anlamını anlatmakta da eksik kalıyor böylece Patrizia bir yerden sonra başlattığı bu ihanet zincirinin kurbanı oluveriyor. Maurizio Gucci’nin hırsı, açgözlülüğü ve şirketin tam sahibi olma arzusu baskın geliyor. Filmin bolca zaman atlamalı çok karakterli yapısı içinde karakterler derinleşmeye çalışırken motivasyonlarının aceleci senaryo kurgusunda şeffaf kaldığını gözlemliyoruz bir süre sonra.. İhanetlerin arka planını tam dolduramıyor film.
Ridley Scott derin karakterler yaratmak yerine insanın en temel hırslarına ve arzularına gönderme yapmak amacını doldurmaya çalışıyor. Senaryo kurgusu anlamında karakterlerin istekleri, motivasyonları ve gelişimleri hep temelsiz ve bir amaç taşımıyor gibi gözüküyor.
Film kurgu anlamında son derece tempolu ilerliyor ve izleyici sıkmayacak noktaya ilerliyor. İki buçuk saat boyunca keyifli bir anlatım sunuyor Ridley Scott izleyicilere. Gerçek hikayenin ilgi çekici taraflarını alan filmde eksik de olsa seyirciyi içine çeken bir anlatım oluşturduğunu düşünüyorum. Her sahne olmasa da iyi yazılmış bir sürü sahne söylenebilir filmde ancak bir bütün oluşturmaya geldiğinde aksaklıklar yaşanıyor kuşkusuz. Filmde yer yer doğru müzik kullanımları olsa da belli yerlerde ipin ucu kaçmış ve aşırı müzik kullanımı filmin anlatım eksiklerini kapatmaya çalışıyor gibi gözüküyor.
Görüntü yönetmenliği yapan Dariusz Wolski ise renk anlamında bazı tercihler yaparken bir yerde siyah-beyaz tercihi yapması filmin yapısına uymuyor.
Görüntü yönetimi anlamında film standartları bozmazken dönemini yansıtmak yani sanat yönetimi anlamında çalışılmış olsa da bence dönemin ruhunu yakalamakta zorlanıyor.2006’dan beri anlatılmak istenen bir hikaye olduğu için dönemi daha iyi yakalamalarını beklerdim. Filmin asıl olayı ve eksiği bana göre anlatmak istediğini yani hırs ve açgözlülüğü yansıtmak işini iyi becerememesinden kaynaklanıyor. Filmde olaylar ilerlerken ve karakter derinleşmeye çalışırken aceleye gelen bir gelişim söz konusu ve 2 buçuk saat olmasına rağmen anlatmak istediğine zaman yetmedi hissi geliyor.
Ridley Scott’a veya oyunculara Oscar kazandırır mı söylemek için henüz erken ama filmin Ridley Scott’ın filmografisinde çok yükseklerde olduğunu düşünmüyorum.
Genel olarak film eksiklerine rağmen keyifli ve sıkıcı olmayan bir biyografi filmi izletirken hikaye anlatıcılığı anlamında seyirciyi sinemaya gittiğine pişman etmeyecek bir noktaya ulaşıyor.