Toronto Film Festivali Günlüğü 1: Kuru Otlar Üstüne, Perfect Days, Fallen Leaves
1.Gün
Kuru Otlar Üstüne
Nuri Bilge Ceylan’ın ilkin Cannes’da gösterimi yapılan filmi Kuru Otlar Üstüne Kuzey Amerika prömiyerini Toronto’da yaptı. Ücra ve kışları çetin geçen bir köyde zorunlu hizmet görevinde olan Samet öğretmen karakterini merkeze alan film, Samet’e atılan öğrencilerle yakınlaşma suçlamasıyla ilk bakışta derin ve riskli sulara dalacakmış gibi görünüyor. Ancak yankısının daha büyük olmasını beklediğimiz bu olay filmin merkezinden uzunca bir süre uzağa çekiliyor ve Samet öğretmenin bencil ve iki mevsimli taşradaki kuru otlar misali tükenmiş karakterinin altını çizmek için bir detaya dönüşüyor. Üzerine atılı suçun Samet’i nasıl dönüştürdüğüne tanık olamadığımız için bana kalırsa filmin meselesi yeterince derinleşmiyor. Filmdeki her sahne—Samet’in hiç hesapta yokken Nuray’la yakınlaşarak dahil olduğu aşk üçgeni dahil—Samet karakterinin bencilliğini tatbik etmek için kurulmuş bir laboratuvar işlevi görüyor sanki. Ceylan’ın Samet üzerinden kurmaya çalıştığı anlatı yüzeysel bir bencillik eleştirisinden öteye gidemediği için de filmin sonuna Samet’in dış sesiyle manası muğlak, metaforları epey zorlama bir edebiyat yerleştiriliyor. Bu dış ses tercihinin filmin o ana kadar kurduğu anlatıdaki yetersizliği dengelemek maksadıyla izleyici tarafındaki kafa karışıklığını gidermek için yapıldığını ister istemez düşündürüyor. Öte yandan, Kuru Otlar Üstüne, Ceylan sinemasının alametifarikalarından olan diyalog ve ritim kullanımının zirveye ulaştığı bir ustalık eseri olarak göze çarpıyor. Karakterlerin hiç susmadığı süresi üç buçuk saate yaklaşan bu kompakt yapıt Deniz Celiloğlu ve Merve Dizdar’ın öne çıktığı—nitekim Dizdar Cannes’dan en iyi kadın oyuncu ödülüyle döndü— güçlü oyunculuklar üzerinde yükseliyor. 7/10
Ayrıca İlginizi Çekebilir: Ayın Teması – Eve Dönüş
Perfect Days
Entelektüel bir tuvalet temizlik işçisinin biteviye kendini tekrar eden gündelik rutininden izlemesi epey keyifli, yer yer dokunaklı ama yüzde daima bir gülümseyiş bırakan seyirlik bir deneyim çıkartabilmek Wim Wenders’ın elinden mümkün olabilirdi ancak. Diyalog kullanımı oldukça az ama günlerin birbirini tekrarladığı o mütevazi evrenin içine tekrar tekrar bakmakta insanı sıkmayan sihirli bir taraf var. Elbette bunda filmin başrolünde Cannes’dan en iyi erkek oyuncu ödüllü Kôji Yakusho’nun gösterişsizce devleşen performansının payı da çok büyük. Hirayama karakteri her sabah dişlerini fırçalıyor, incecik bıyıklarını tıraşlıyor, bitkilerini suluyor ve işçi tulumlarını çekip bize bir sanatkâr marifetiyle temizlediği Tokyo’nun süslü kamusal tuvaletlerini gezdiriyor. Hirayama’nın geçmişine ve onu yalnızlığa iten şeyin ne olduğuna dair bir fikrimiz yok ancak onun temas ettiği her şeyin çiçeklendiğine gururlu bir gülümseyişle tanık oluyoruz biz de. Yatmadan önce Faulkner okuyup arabasında eski kasetler dinlemesinden, ağaçların gölge oyunlarıyla yarattığı enstantaneleri fotoğraflama tutkusundan süzülen mütevazi bir yaşam bilgeliği onunkisi, Wenders da bu mütevaziliğe sade bir sinematografiyle cevap veriyor. 7,5/10
Fallen Leaves
Käurismaki, bu dünyaya uyum sağlayamayan karakterleriyle yeniden beyaz perdeye dönüş yapıyor. Onun Proletarya Üçlemesi’nden alışık olduğumuz üzere, Fallen Leaves filminde de odağını bir kez daha prekarya yaşamlara döndürüyor ve karakterlerinin içine girdiği her türden işkolundaki sömürü ve güvencesizlikleri komedik bir üslupla dile getiriyor. Böylece Käurismaki karakterlerinin bu dünyada ayrıksı durmalarının, tuhaflıkları ve dengesizliklerinin toplumsal sebepleri de bir bakıma eşelenmiş oluyor. Bu bağlamda filmde Holappa ve Ansa karakterlerinin yollarını kesiştiren de onları kendine özgü tuhaflığı olan bir aşka düşüren de benzer sosyo-ekonomik güvencesizliklerle sınanmış olmalarından başkası değil. Fallen Leaves, Käurismaki’nin can yakıcı meselelere yaptığı absürt dokunuşlarla kara komedi, anlattığı aşk hikayesinin imkansızın yollarına sapmasıyla ise trajedi unsurlarını ihtiva ediyor. Yine de her şeye rağmen umuda sıkı sıkıya tutunan ve gücünü dayanışmadan alan bir aşkın saflık ve sadeliğine gönül indiriyor. Arka planda ise radyo her açıldığında araya giren Rusya’nın Ukrayna’ya saldırı haberleri savaşın ağırlığını yoğun bir şekilde hissettiriyor. Fallen Leaves de Jüri Özel Ödülü alarak Cannes’dan eli boş dönmeyen filmlerden biri. 8,5/10