Ana Sayfa İnceleme Festival Günlüğü #2 Rotterdam Film Festivali

Festival Günlüğü #2 Rotterdam Film Festivali

Festival Günlüğü #2 Rotterdam Film Festivali
0

Rotterdam Film Festivali, Festival Günlüğü serisinin ikinci bölümünde; Bipolar (Yön. Queena Li), Gritt (Yön. Itonje Soimer Guttormsen), Pebbles (Yön. Vinothraj P.S.), As We Like It (Yön. Hung-i Chen, Muni Wei) ve Lone Wolf (Yön. Jonathan Ogilvie) filmleri yer alıyor.

Ayrıca Festivali Günlüğü serisinin birinci bölümü‘nü buradan okuyabilirsiniz.

Bipolar
Bipolar; bir otelde sergilenen kutsal bir ıstakozu tekrar ait olduğu yere götürmek için kaçıran bir kadının öyküsünü ele alıyor. Modern dönemde türlü başyapıtlarıyla karşılaştığımız Uzak Doğu arthouse sinemasına yeni bir soluk da getiriyor. Yer yer Fellini’yi hatırlatan rüyavari geçmiş hesaplaşmaları, yer yer siyah-beyaz yer yer renkli olurken bunu rastgele değil oldukça zekice yapması, hikayeye ıstakozun bakış açısının sunulduğu sekanslardaki asla komik ve karikatürize duruma düşmeyen yenilikçi sinema anlayışı gibi birçok etken Bipolar’ı çok kıymetli kılarken; Bi Gan’ın Kaili Blues ile modern sinemada açtığı yeni yolun da esaslı bir takipçisi oluyor. Wong Kar-Wai’nin özellikle Chungking Express ile kültleşmiş yıldızı Faye Wong’un aslen şarkıcı ve söz yazarı olan kızı Leah Dou’nun başroldeki üst düzey performansını da atlamadan belirtmek gerek. Bipolar, bu yılki Rotterdam seçkisinin tartışmasız en iyi filmiydi.

Gritt 
Gritt, sanatını icra ederken bir yandan kendisiyle mücadele eden son derece narsist bir sanatçıyı takip ediyor. Büyük fikirlere sahip olduğunu ve sanatıyla dünyayı değiştirebileceğini iddia eden başarısız bir sanatçının manik-depresif yalnızlığını İskandinav sinemasına has deadpan tarzla resmediyor. Söz konusu narsistik özelliklere sahip başrolünüz bir kadın olduğunda bunu izletmek ve seyirciyi kendinde koparmadan tutabilmek erkek bir başrole göre çok daha zordur ancak şaşırtıcı bir şekilde bu konuda bir pürüz yaşamıyor, okyanusu geçip derede boğuluyor. Gritt mantalitesindeki benzer filmlerin bir kısmının düştüğü hataya düşüp karakteri üzerinden hikayesini sayısız tema ve sayısız sosyal meseleye kaptırıp yutturuyor. Buna karşın Gritt asla izle-unut filmlerinden değil ve Birgitte Larsen’in eşsiz performansıyla da iz bırakıyor.

Pebbles
Pebbles bu yılki büyük ödülün kazanan film oldu ancak dürüst olmak gerekirse bunun nasıl mümkün olabildiğini anlamak güç. Ülkemiz sinemasında da çokça kötü örneklerini gördüğümüz Tarkovski-Tarr sinemasına özenen ancak özentisini bir sinema perspektifine dönüştüremeyip kötü ve komik bir taklit durumuna düşen ucuz bir öğrenci filminden hallice. Alkolik bir babayla çocuğunun annesinin ailesine ulaşma çabasını 70 küsür dakika gibi oldukça kısa bir süresi olmasına karşın bir anında bile ilgi çekici olamaması şöyle dursun, sonunu getirebilmeniz için oldukça sabır isteyen bir deneyim.

As We Like It
As We Like It Shakespeare’in metninden uyarlanan üstünkörü bir deneme ve bunu söylerken büyük yazarların eserlerinin orijinali gibi kalması gerektiğini düşünen muhafazakar bir bakış açısına sahip olmadığımı yine de belirtmek isterim. Aslına bakarsanız As We Like It’in yeni As We Like It için önerdiği onu sofistike bir komediye dönüştürmek gibi birtakım fikirler tamamen kötü değil ancak bunun uygulanış biçimine baktığımızda elimizde önerilerini bir temele oturtmayan tamamen savruk ve önerilerinin arasından akıcı bir hikaye geçiremeden yalnızca marjinalite adına üst üste bocalanmış karmaşık bir çorba görüyoruz. Edebiyatın gördüğü en büyük karakterlerden biri olan Rosalind’in hikâyede tamamen antipatik replik yazımı ve oyunculukla dejenere edilmiş olması da cabası.

Lone Wolf
Yıl 2021 olmuşken halen sürekli izleniyor olma obsesyonu üzerinden Big Brother ve politikacıların güç ve başkalarını denetleme tutkunu ucuz insanlar olduklarına dair kör göze parmak mesajlar fazlasıyla demode. Bu bakımdan Lone Wolf’un daha çıkış noktasından hiçbir şey vaat etmediğini söylemek mümkün. Kameranın sürekli güvenlik kamerası merceğinden gösterim yapması da başlarda ilgi çekici gözükse de neredeyse 2 saatlik bir film için bir yerden sonra çekilmez hale geliyor. Hal böyle olunca Lone Wolf’un bütün bu demodelik ve sıkıcı tekrarlar arasında anlattığı hikâyenin de bir önemi kalmıyor ki ortada tutarlı bir hikayenin sahip olduğunu söylemek de pek mümkün değil.

Ömer Keşan 99 Temmuz'unda kederi başladı, 15 yaşında Tarkovsky'nin Ayna'sında ilk kez kederiyle yüzleşti, o zamandan beri arayışını sürdürüyor.

Bir Cevap Yazın