Ana Sayfa İnceleme Henry V (1989): Epikliğin Gölgesinde Kalmış Duygular

Henry V (1989): Epikliğin Gölgesinde Kalmış Duygular

Henry V (1989): Epikliğin Gölgesinde Kalmış Duygular 6.5
0
Sinemaya cesurca giriş yapmayı hedefleyen Kenneth Branagh, Shakespeare’in ─diğer eserlerine göre kıyasla popülerlik ve konu açısından daha bir mütevazı yer tutan─ Henry V eserini sinemaya uyarlayıp filmin yönetmenliğini ve başrolünü üstlenerek büyük bir işe imzasını atmıştır. 

Kenneth Branagh, çoğunlukla eserin orijinal metnine sadık kalmış, tiyatro oyununu hemen hemen olduğu gibi beyaz perdeye aktarmıştır. Filmdeki tiyatral oyunculukların sinema izleyicisini zorladığını söyleyebiliriz. Filmin, başından sonuna kadar tiyatral ögelerle sunulması, izleyicide homurdanmalara sebep olduğunu söylemek yanlış olmaz. Oysa tiyatro oyununu sahnede, sinemayı beyaz perdede izlemek çok daha keyifli bir hale soktuğu açık. Tiyatro ile sinema birbirleriyle bağlantılı sanatlar. Ancak ikisi arasındaki sanatsal etkinin farklılığı da bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla sinema geleneğiyle yazılmış bir senaryoyu olduğu gibi tiyatro sahnesine uyarlamak her nasıl can sıkıyorsa bana göre tiyatro için yazılmış bir eseri olduğu gibi sinemaya uyarlamak da sakıncalı. Branagh uyarlama sürecinde bunun bilincinde olsaydı belki de şu an ölümsüz bir sinema filminden bahsediyor olurduk.  Fakat yine de Branagh’nın ortaya koyduğu yönetmenlik ve oyunculuk performansı, iki önemli işte de ilk tecrübesi olmasına karşın gözden kaçmayacak kadar iyi. Bununla birlikte filmdeki yaratılan 15. yüzyıl atmosferi oldukça başarılı. Kostümler, dekorlar ve mekan seçimleri filmin önemli kozları.

Filmin, Shakespeare’in eseriyle arasındaki temel farklardan biri Koro’nun yerini bir anlatıcının alması. Eserde önemli bir konuma sahip Koro, durumu özetleyen, sahnede gösterilmeyen birtakım olayları anlatan bir anlatıcı gibi. Branagh ise tiyatro sahnesinde muhteşem bir coşku yaratan Koro’nun yerine Derek Jacobi‘yi koyarak muazzam bir seçimde bulunmuş. Jacobi sahnede koronun yarattığı etkiyi beyaz perdeye kendi yetenekleri doğrultusunda uyarlayarak başarılı bir iş çıkarmış. Jacobi’nin gerek jest ve mimikleri gerekse ses tonu Shakespeare’in edebi öğretisini karşıladığını söyleyebilirim.

Agincourt Savaşı’nı, savaş öncesini ve sonrasını konu alan film, Kral V. Henry’nin Fransa çıkarmasını ve fetih süreçlerini işliyor. Shakespeare’in ölümsüz eserinde ortaya koyduğu mübalağalarla birlikte bir avuç İngiliz Ordusunun, Fransa’ya karşı elde ettiği zafer, filmi ister istemez epik temalı bir yapıma dönüştürüyor. Aslında Shakespeare’in eserinde üstünde durduğu konu zaferden ve kahramanlıktan çok erdemliliktir. Eğer bir film uyarlama olarak birebir yahut birebire yakın bir biçimdeyse ister istemez eser-film kıyaslaması yapmak zorunda kalıyoruz. Shakespeare, eserinde soylulara olduğu kadar alt tabakaya da yer veriyor. Kaypaklığı ve erdemli olmayı alt tabaka ve soylu sınıfları arasında uçurum kurarak anlatmıyor. Aksine Shakespeare, sınıf ayırmaksızın iyiyi ve yanlışı bir kraliyet mücadelesinin bir alt metin olarak bizlere sunuyor. Hırsı, aşkı, hıyaneti, sağduyuyu, hırsızlığı, dürüstlüğü, cesareti, korkaklığı ve bunun gibi akıllara gelebilecek tüm içgüdüsel duyguyu ve ahlaki terbiyeyi gözler önüne seriyor. Ancak filmde bunların bir çoğunu tam olarak yaşayamıyoruz. Branagh genellikle V. Henry’yi merkeze alarak konuyu ─kasti veya değil─ epikleştiriyor. Eserin en önemli yerlerinden biri olan Henry’nin askerlere verdiği nutuk, filmde de başarılı bir şekilde aktarılmış. Ancak cesaret ve kahramanlık ögeleri dışındaki tüm duygular esere kıyasla iyi bir biçimde yansıtılamamış. Bununla birlikte eserde geçen ancak filmde geçmeyen birçok diyalog ve monologlar havada kalmıştır. Örnekle, Askerler arasında geçen “kader” tanımı, Fransa Prensi’nin varis tartışmalarıyla ilgili verdiği “aşılanmış ağaç örneği”, Kral Henry’nin zulüm, merhamet ve masum kanı konuları hakkında verdiği yargılar, Kral Henry’nin mütevazı görünen ancak tam tersi olan aşk dilenişini iyi yansıtamamış ve bunun gibi birçok konu Branagh’nın epik ağırlıklı filminin gölgesinde kalmıştır.

Teknik açıdan bakacak olursak filmdeki savaş sahnelerinin sahiciliğini ve yaratılan atmosferi gayet başarılı buldum. Bununla birlikte filmin müziklerini hazırlayan Patrick Doyle filme farklı bir hava katmış. Doyle’nin ortaya koyduğu eserler filmin Orta Çağ atmosferiyle birleşince film, izlenilebilir bir hava yakalamış. Oyunculukları değerlendirecek olursak Branagh’nın uyarlama konusunda yapmış olduğum eleştirileri oyunculuğu hakkında yapamam. Zira bir başrol olarak harika bir iş çıkardığını söylemek mümkün. Eserin önemli karakterlerinden ─filmde de sıkça gördüğümüz─ Pistol karakterini canlandıran Robert Stephens‘in performansının altını çizmek gerekir. Ancak film Kral Henry’yi merkeze aldığından yeterli düzeyde diyaloglarla donatılmamış bir yardımcı oyuncu yaratamamıştır.

Kenneth Branagh‘nın ilk yönetmenlik deneyimi ve aynı zamanda beyaz perdedeki ilk başrol oyunculuğu olmasına karşın Henry V, ona Oscar’da En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Yönetmen dallarında adaylık getirerek onu onurlandırmıştır. Filmi, Shakespeare’in muhteşem eseriyle kıyaslamayı bir kenara bırakacak olursak filmin, başarılı bir yapım olduğunu söyleyerek yanlış yapmayız. Uyarlama açısından sadık kalmış bu filmi tiyatro ve Shakespeare severlerinin izlemesini tavsiye ederim. Ancak yine de beklentileri yükseltmemekte fayda var. İyi seyirler.

Puanlama

6.5

6.5
Kullanıcı Oyu: ( 0 oy ) 0

Ali Rıza Koçak 1995 yılında İstanbul’da doğdum. Sinemaya olan ilgim küçük yaşlardan itibaren başladı. Hayatın sıkıcılığından uzaklaşmak için izlediğim sinema filmleri, bana yeni hayat tecrübeleri kazandırdı. Aslında sinema hep bizle birlikteydi, hayatımızın bir parçasıydı ancak onu bulup keşfetmek biraz zaman istiyordu. Ne mutlu bana ki onu erken keşfedenlerdenim.

Bir Cevap Yazın