Ana Sayfa Eleştiriler Inglourious Basterds (2009): Nazi Avcıları

Inglourious Basterds (2009): Nazi Avcıları

Inglourious Basterds (2009): Nazi Avcıları 7.2
0
‘’Nazileri öldürme konusunda hayranınız olduğumuzu söylemek istiyoruz, ancak henüz nazi katili olarak amatör seviyedesiniz.’’

Inglourious Basterds yani çeviri hali ile Soysuzlar Çetesi, Quentin Tarantino’nun kendisinin yazıp yönettiği 2009 yılında sinema dünyasına kattığı filmidir. Filmin oyuncuları oldukça dikkat çekicidir; Brad Pitt  Teğmen Aldo Raine’i, Christoph Waltz  Albay Hans Landa’yı, Diane Kruger  Bridget von Hammersmark‘ıMike Myers General Ed Fenech’i, Mélanie Laurent Shosanna’yı, Michael Fassbender Archie Hicox’u, Daniel Brühl Fredrick Zoller’i, Martin Wuttke Hitler’i canlandırmaktadır ve Samuel L. Jackson da anlatıcı olarak filmdedir. Film, yönetmenin en yüksek gişe hasılatı elde eden yapımıdır. Dünya genelinde, sinemalarda 321.000.000 $ hasılat elde ederek, ticari olarak çok başarılı olmuştur. Gerçekleştirilen bu hasılatın da sanıyorum etkisi ile film çokça ödülleri kazanmıştır yahut ödüllere aday gösterilmiştir. En iyi film dalı ile beraber toplam 8 dalda ödüle aday gösterilmiştir. Christoph Waltz ise Hans Landa rolü ile Cannes Film Festivali’nde, BAFTA’da ve Altın Küre Ödülleri’nde En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödüllerini kazanmıştır. Film, IMDB’de 10 üzerinden 8.3 puan alarak, dünya genelinde ilk 100 film arasında 96. sıradadır.

 
Film, bizi II. Dünya Savaşı’na Hitler’in Fransa işgalinden sonrasına götürüyor. Hitler, tüm yıkıcılığı ile akıl almaz şekilde tutturduğu sapkınca fikrini, yeryüzüne yaymaya devam ederken tüm Yahudileri yok etmeye devam ediyor. Fransa’yı eline aldıktan sonra da kendi politikasının yayılmasına sebep olan en büyük devrimini de burada kullanıyor. Hitler, kendi propagandasını yapacak bir devlet kurumu kuruyor. Başına da kendisini ne pahasına olursa olsun destekleyip halka inandırabilecek bir bakan getiriyor; Propaganda Bakanı. Bu bakan, kültürel olarak halkı aç bırakmamaya, önce aleyhte yazılan kitapları yakarak sonra da kendi lehlerinde çekilen filmleri halka sunarak gerçekleştiriyor. O dönemde, Yahudileri yahut Alman olmayan tüm ırklara karşı savaşan ve kendilerine göre zafer kazanan askerlerin yaşadıkları senaryolaştırılıp halka sunuluyor. Buradaki amaç elbette, kendi yaptıkları vahşeti halka meşru halde sunmak oluyor. Tam bu noktada, Tarantino’da sinemasında, sinemayı kullanarak sinemasallaşan bir senaryoyu perdeye aktarıyor. Filmde, tarihsel gerçekliği çok sayıda kanıtlanabilecek olan bu devlet kontrollü propaganda, çok güzel eleştiriliyor. Hatta, Tarantino tarafından Hitler’in ve çok can alan Nazi subaylarının sonu tüm dünyanın isteyebileceği şekilde gösteriliyor: bir sinema salonunda kapıları kilitli şekilde cayır cayır yanarak.


Henüz ilk sekansta, çok güzel yeşilliği olan bir Fransız çiftçinin ziyaretine bol ödüllü Albay Hans Landa’nın acımasız  ve küstah şekilde geldiğini görüyoruz. Albay, bay La Padite’in Yahudileri sakladığına emindir. Bir şekilde harikulade oyunculuğunu da sunarak bodrumda saklanan Yahudileri askerlerine taratır. Fakat sadece biri dışında. O kişi de, Mélanie Laurent’in can verdiği
Shosannadır. Shosanna’ın gözleri önünde ailesi taranmıştır ve bir Yahudi olarak da tüm Nazilerden nefret etmektedir. Zaman ve kader de onu koca bir sinema salonu sahibi ederek, dönemin en sinematografik ve en acımasız öç alma imkanını sunacaktır.

Bir diğer yandan, Brad Pitt’in canlandırdığı Amerikalı bir teğmen 8 amerikalı asker ile Nazi avına çıkmak için konuşmaktadır. Eş zamanlı şekilde, milliyetçiliğin oluşturduğu bu sapkın düşüncelerle savaşan birbirinden habersiz taraflar* oluşuyordur.  Teğmen Aldo Raine, öldürdüğü tüm Nazi askerlerinin kafasının derisini yüzer ve sağ bıraktıkları Nazi askerlerine ise hiç çıkaramayacakları bir iz bırakır; alınlarına büyükçe bir Nazi işareti. Burası, senaryonun en sevdiğim kısmıdır. Sebebi de şöyle, dünya tarihi vakalarında toplum, yıkımların gerçekleşmesine sebep olmuştur, fakat aynı toplum yaşanılan vahşete sebep olmamış gibi her şey bittikten sonra suçlu değilmiş gibi her şeyi unutuvermiştir. Buna en güzel örnekleri Alman Edebiyat Tarihi dönemlerinden olan Nachkriegsliteratur‘da (Savaş Sonrası Edebiyat) yazılan eserlerdir. İşte toplumun bu balık hafızalı oluşunun farkına varmış olan Tarantino, üniformayı çıkarsalar dahi, alınlarından o izi asla çıkaramayacaklarını sağlamıştır.


Filmin vurucu sahneleri olduğu gibi tipik Tarantino filmi olduğunu tescilleyen uzun ve boş diyaloglar da vardır. Yani karakterler, sakince sadece konuşurlar. Espri yaparlar ve izlediğinde seni gerçekten de olaydan her an koparabilirler. Bu durum benim şahsi olarak çok fazla eleştirdiğim ve rahatsız olduğum özelliktir.

Konuya dönecek olursak, Nazi avcıları, gerçekten de Nazi’lerin korkulu rüyası olur. Çok acımasızdırlar ve çok hızlıdırlar. Kısa süre de isimleri nam yapar. Hatta o kadar isimleri nam yapar ki,  gösterilen bir sekansta Hitler’in avcıları duyunca çılgınlar gibi bağırdığını görürürüz. Filmde yan karakterler çok fazla vardır ve esasen hepsi kilit noktaları oluşturmaktadır. Hepsinin canlandırdığı karakter, bir diğerini tamamlıyor niteliğindedir. Her karakterin de kendisine has özellikleri vardır. Örneğin; Shosanna tam bir ‘femme fatale’ Fransız kadınıdır. Soğuk bakışları, hem öç alacak doygunluğa ulaştığını hem de muhteşem güzelliğini sunmaktadır.

Dönemin propaganda bakanı Joseph Goebbels’in de yoğun çalışması ile kendilerine göre zafer saydıkları, bir Nazi askerinin 300 Fransız askerini üç günde öldürdüğünü anlatan bir film gösterimi yapılacaktır. Bu gösterim Bir Alman Gecesi şeklinde sinema salonunda bir gece düzenlenerek yapılacaktır. Bu eğlenceye Hitler de katılacaktır. Salon da, ailesi gözleri önünde öldürülen Shosanna’nın salonudur. Nazi Avcıları’ndan ayrı olarak Shosanna mükemmel bir saldırı planı hazırlamaktadır. Fakat genç bir Nazi askerinin ona aşık olması ve peşini bırakmaması istediğini kendisinin gerçekleştirmesine izin vermemiştir. Filmin hikâyesinde kırılmaların olduğu anlar bu anlardır. Eş zamanlı şekilde saldırıya uğrayacak olan bir salon dolusu Nazi askerleri, tek tük sekteye uğrasa da planlar amacına ulaşmıştır. Tarantino’nun hayal dünyasında, Hitler de, Goebbels de Nazi Avcıları tarafından kurşuna dizilerek can vermiştir. Salondaki diğer Nazi subayları da cayır cayır yanarak can vermiştir.
Müthiş karakterler olmasına rağmen, güzel kurguya sahip olmasına rağmen sinematografik düzlemde oturmayan, olmayan bir şeyin* olduğunu hissettiğim, Tarantino filmografisindeki diğer filmlere göre zayıf bulduğum bir film. 

Puanlama

7.2

7.2
Kullanıcı Oyu: ( 3 oylar ) 9

Sedef Açıkgöz 'Germanistik deryasında Tarkovski karakteri gibi elimde mum ile 'Işık'ın peşindeyim'

Bir Cevap Yazın