Lamb (2021): Mitolojik Okumalara Açık Düşündürücü Bir Masal
Valdimar Jóhannsson’ın ilk uzun metraj filmi olan ve başrollerini Noomi Rapace ve Hilmir Snær Guðnason’un üstlendiği Lamb filmi Filmekiminden beri izleme listemi meşgul eden filmler arasındaydı. Cannes Film Festivali’nde Özgünlük Ödülü almasıyla ve A24 yapımı olmasıyla da dikkatimi çeken film, doğanın ortasında, köyden ve şehirden uzak bir bölgede yaşamını sürdüren bir aileye odaklanıyor. Çocukları olmayan, bir aile olan Maria (Noomi Rapace) ve Ingvar’ın (Hilmir Snær Guðnason) hayatları, koyunlarının bulunduğu ahırda gerçekleşen bir doğum sonrası tuhaf bir yere evriliyor. Yarı kuzu, yarı insan olarak doğan bir yavru onların çocuk sahibi olmaya dair şiddetli isteklerine adeta cevap veriyor. Onlar bu olayı bir mucize olarak yorumluyorlar. Filmde çok az olan diyaloglardan anlayabileceğimiz gibi bu çift geçmişte çocuklarını kaybettikleri üzücü bir olay yaşamışlar ve bunun acısını çekiyorlar. Evlerinde hala bir beşik bulundurmaları ve aile olmaya dair güçlü istekleri de bu yüzden. Bu yeni doğan kuzuya Ada adını veriyorlar.
İlginizi Çekebilir: The Northman (2022): Viking Kanı Dökülecek!
Filmin başında neden böyle bir doğum olduğunun cevabı filmin sonuna kadar açıklanmıyor. Film başta çiftin bir şeyler beklediği yerde bir gerilim yaşanıyor ve çiftin istekleri bilinmeyen bir nedenle gerçek oluyor. O Noel gecesinde koyunların gerilim yaşadığı yerde bir tanesi yere yığılıyor ve bu filmdeki yaşanan olayların ana tetikleyicisi oluyor.
Zamanla kuzunun gerçek annesi olan koyun, Maria ve Ingvar’ın yaşadığı bu sahte aile ortamını bozmaya ve Maria’nın anne olarak konumunu sarsmaya başlıyor. Bu da anne olan Maria’nın gerçek anneyi öldürmesiyle son buluyor.
Ingvar’ın dışarıdan gelen erkek kardeşi Pétur hem Maria’nın kendi anne statüsünü korumak için , kuzunun annesini öldürmesine şahit oluyor ve bunu kullanmaya başlıyor. Yaşadıkları bu tuhaf aile durumunun gerçekliğini onların yüzüne vurması ile aile içinde huzursuzluğa sebep oluyor. Hatta bir gün Ada’yı uyandırıp diğerleri uyurken evden uzaklaşıyorlar. Ada’yı öldürmek için getirdiği bu yerde onun masumiyetinden etkilenip yapacağı şeyden vazgeçiyor.
Petur karakterinin varlığı, Maria ile ilişki yaşamak istemesi , onlar bu yarı kuzu yarı insanı normal karşılarken onun neden bunu tuhaf karşıladığı film ilerledikçe zayıf senaryo kurgusunda manasızlaşıyor. O açıdan bu karakterin varlığı filmin içinde manalı bir anlam bulamıyor.
Filmde sonuna geldiğimizde bir doğa-insan çatışmasının vücut bulmuş hali gibi bir olay patlak veriyor ve kuzunun babası olan mucizevi koç karşımıza çıkıyor ve Ingvar’ı öldürüyor. Bozulan doğanın dengesi intikamını böylece almış oluyor. Doğa ananın içinden bir canlıyı insan dünyasına dahil etmenin ağır sonuçlarını görmüş oluyoruz bu sayede. Burada ortaya çıkan koçu mitolojideki Pan kavramına benzetip de alternatif okumalar yapmak mümkün olabilir. Filmin sonunda ise Maria’yı hem çocuğunu ve kocasını kaybetmiş bir şekilde kalmış olarak görüyoruz
Mitolojik ögelerden beslenen film son derece yoruma ve farklı okumalara açık bir noktaya ulaşıyor. Özellikle kuzu ögesi mitolojik, dinsel ve sanatsal düzlemde kullanılagelen, artık arketip haline gelmiş bir sembol. Hristiyanlığın temel arketiplerine gidersek filmin bir çok alternatif okumasını yapmak mümkün. Ben bu yazıda bu okumayı yapmayı bu işe daha hakim olan insanlara bırakacağım.
Görsel efekt uzmanı olan yönetmenin de etkisiyle filmin görsel efektlerinin gerçekten çok başarılı olduğunu itiraf etmek gerek. Oyunculuklar ve sinematografi ise bana göre son derece standart kalıyor.
Usta yönetmen Bela Tarr’ın da yapımında yer aldığı film, bir anlamda üslup olarak da onun ayak izlerini takip etmeye çalışıyor. Ancak bunu ne kadar başarabiliyor o tartışma konusu. Aynı zamanda film anlatısını bölümlere ayırarak dramatik yapı olarak aslında manasız olan bir ayrım yapıyor. Yavaş yapısıyla ve konuyu uzattıkça uzatmasıyla dikkat çeken film bence kısa ya da orta metraj bir yapımla anlatım olarak çok daha içi doldurulabilirdi. Çünkü film ne Bela Tarr’ın filmlerinde aynı anda yarattığı sadeliği ve derinliği yakalayabiliyor ne de onunki gibi sinematografik bir şölen sunabiliyor. Korku türünde sayılsa da korku filmi diyemeyeceğimiz bir film var ortada. Zira film hiçbir noktasında metin olarak vadettiği bir dinsel ya da cinsel gerilim yaratmayı başaramıyor.
MUBI’den izleyebileceğiniz filmin senenin en ilginç ve tuhaf yapımlarından biri olduğunu düşünüyorum. Mitolojik okumalara açık ve insan-doğa çatışması, aile kavramı gibi temaları içeren gerçekten düşündürücü bir film. Her ne kadar filmle ilgili çok fazla problemim olsa da bence izlemeye değer bir yapıt ortaya konulmuş diyebilirim.