Ana Sayfa Eleştiriler Lazzaro felice (2018): Pastoral Masumiyetin Ölümü

Lazzaro felice (2018): Pastoral Masumiyetin Ölümü

Lazzaro felice (2018): Pastoral Masumiyetin Ölümü 8.0
1
Cannes Film Festivali, yetmiş yılı aşkın süredir olduğu gibi Avrupa sinemasının tarihinde kendine yer bulacak değerli isimleri sinemaseverlerle tanıştırmaya devam ediyor. Çektiği üç uzun metrajla da festivalde yer almayı başaran Alice Rohrwacher, henüz yeni başladığı söylenilebilecek kariyeriyle dahi Cannes’ın gediklilerinden biri haline gelmiş durumda. 2014’te Le meraviglie ile Jüri Özel Ödülü’ne layık görülen İtalyan yönetmen, bu sene de Lazzaro felice ile En İyi Senaryo Ödülü’nü evine götürmeyi başardı. Rohrwacher’in kısa filmografisinin tamamını kapsayan, masumiyet timsali genç ana karakterlerin perspektifiyle şekillenen belirgin tarzı oldukça dikkat çekici. Corpo celeste’te (2011) on üç yaşındaki Marta’yı din, Le meraviglie’de (2014) Gelsomina’yı kapitalizm ile yüzleştiren Rohrwacher; yeni filmine ismini veren ana karakteri Lazzaro’yu da modernizm ile karşı karşıya getiriyor. Yönetmenin sinemasında büyük yer kaplayan otobiyografik öğelerin son filminde de önemini koruduğunu söylemek yanlış olmaz. Gençlik yıllarını, tıpkı Gelsomina gibi, babasının arıcılık yaptığı kırsal bir bölgede geçiren Alice Rohrwacher’in yarattığı film evreni belli ki ilhamını yaratıcısının hayatından alıyor. Yönetmen bu sayede son derece samimi bir sinema dili kullanma konusunda pek de zorluk çekmiyor.

‘’Lazzaro, İtalyan kırsalındaki Inviolata köyünde yaşamını sürdüren saf bir köylüdür. Yaşadığı köyün ve köyde yaşayanların sahibi Markiz Luna’nın oğlu Tancredi ile tanıştığında Lazzaro’nun hayatı, hiç bir fikrinin dahi olmadığı şehre kadar uzanacak bir masala dönüşecektir.’’

Alice Rohrwacher ilk filminde olduğu gibi Lazzaro felice’de de dini motifleri kullanmaya devam ediyor. Bu sefer senaryosunu dinin kurumsal değil mitolojik bağlamı üzerine inşa eden yönetmenin kadrajında İsa’nın dirilttiği rivayet edilen Lazarus var. Yönetmen Lazarus’a adeta zamanda yolculuk yaptırıp miti modernleştirirken, yeni versiyona saf bir taşralının imajını vererek İtalyan kırsalının toplumsal dönüşümünü yansıtmayı da amaçlamış. Lazarus’un temsillerinin İncil’deki ve sinema perdesindeki versiyonları arasındaki fark ise inanç objesinde ortaya çıkıyor: Orijinal hikayedeki İsa, bir toprak sahibi ile yer değiştirmiş durumda. Rohrwacher’in bu tercihinde örtük bir kilise eleştirisi olup olmadığı tartışmaya açık. Filmin sonlarına doğru Lazzaro ve ailesinin kiliseden kovulduğu sahne bu ihtimali kuvvetlendiriyor. Yönetmenin kiliseye yönelttiği bu olası eleştiriyi aynı kurumun yararlandığı mucizelere dayalı anlatım biçimini kullanarak dile getirdiğini de gözden kaçırmamak lazım. Lazzaro felice’nin en büyük kusuru ise tesadüflere ve yerelliğe fazlasıyla bağımlı kurgusu. Yine de Rohrwacher’in, hikayeyi ekonomik bir şekilde kullanma arzusuyla bu tercihi yaptığı düşünülebilir. Bu bağlamda yönetmenin elindeki materyal ile yapabileceğinin en iyisini ürettiğini söylemek mümkün. Cannes’da kazandığı ödül de bu durumu kanıtlar nitelikte.

Rohrwacher, filmini bir halk hikayesiyle tam ortadan ikiye bölerek Ortaçağ feodalizmi ve modernite arasındaki ilişkiyi açığa çıkarıyor. Filmin ilk yarısında kullanılan anakronik feodalizm anlatısı, ikinci yarıya taşınırken zaman algısının kırılışını kolaylaştırıyor. Lazzaro’nun ölümü ve yeniden doğuşu sadece kendisi için değil filmin tüm karakterleri, hatta filmin bütünü için de tam anlamıyla bir kırılma noktası. Ana karakterin dirilişi, keskin bir prodüksiyon değişikliğine yol açıyor ve bu hızlı geçiş İtalya’da yaşanan toplumsal dönüşümün şiddetini yönetmenin gözünden seyirciye aktarıyor. Bu bağlamda filmin ilk yarısında misafir olduğumuz köyün isim tercihi tesadüfi değil. Inviolata (lat. bozulmamış, kutsal) tahrip edilmemiş, modernleşmemiş, doğallığını koruyabilmiş bir yerleşim yeri. Fakat buna rağmen, köyün sakinlerinin aslında toprak sahipleri tarafından sömürülen köleler oldukları gerçeğini de unutmamak gerek. Lazzaro dışındaki karakterler modern şehire geçiş yaptıklarında sömürüye olanak sağlayan masumiyetlerini kaybediyorlar. Fakat bu fedakarlığın karşılığında herhangi bir kazanım sağlayabilmiş değiller, hala acınası haldeler. Lazzaro felice, bu bağlamda modernizmin özgürlük illüzyonu sağlamak dışında feodalizmden bir farkının olmadığını ikinci yarısıyla resmen seyircisinin suratına vuruyor. Naif ve masalsı stiline rağmen böylesine güçlü mesajları verebilmesi, filmin senaryo hanesine bir artı puan daha eklemekte.

Sonuç olarak Alice Rohrwacher, Lazzaro felice’de kırsalın ateş başında anlatılan hikayesini şehrin sinema perdesine pastoral bir masumiyet temsili gibi taşıyor. Filmin ikinci yarısında ise moderniteyi kullanarak bu masumiyetin natürmortunu gözler önüne seriyor. Yönetmenin henüz filmografisinin başında böylesine büyük bir projenin altından başarıyla kalkabilmesi takdire şayan. Lazzaro felice, 2018’in en iyi filmlerinden biri olmakla yetinmiyor. Ayrıca Rohrwacher’in Avrupa ve İtalyan sinemasının en çok gelecek vaat eden yönetmenlerinden biri olduğunun da yeni kanıtı.
 

Puanlama

8.0

8.0
Kullanıcı Oyu: ( 3 oylar ) 6.6

Ziya Aydı 1993, Bursa doğumlu. Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümü mezunu. Lisansüstü eğitimine Belçika’da devam ediyor. Film izliyor, düşünüyor, eleştiriyor, arada bir de şiir yazıyor.

Yorum(1)

Bir Cevap Yazın