Ana Sayfa İnceleme Mephisto (1981): Postmodern ve Modern Akımlardan Kimlik Bunalımının Yarattığı Teslimiyetçilikle

Mephisto (1981): Postmodern ve Modern Akımlardan Kimlik Bunalımının Yarattığı Teslimiyetçilikle

Mephisto (1981): Postmodern ve Modern Akımlardan Kimlik Bunalımının Yarattığı Teslimiyetçilikle
0

Kimlik oluşumuna dair yaklaşımlar incelendiğinde, kimliğin çeşitli ögelerle ilişkiselliği oraya çıkmakta, kimliğin oluşumunda modernizm/kimlik postmodernizm ya da küreselleşme/kimlik birey toplum ilişkileri/ kimlik, iktidar/kimlik ilişkileri üzerinden kuramsal inşaa gerçekleşmektedir. Varlığı, salt bir kimlikle adlandırmak yetersiz olacağı gibi tarihsellik çerçevesinde de birden fazla kimliğin oluşacağı veya kimliklerin zamana göre değişeceği şüphe getirmez bir gerçektir. Kimlik inşası, insanın kendini keşfetmeye başladığı andan itibaren başlar ve algıladığı dünyadaki yaşantısına göre psikolojik, antropolojik, sosyolojik olarak sürekli biçimlenir.

Bireylik olgusu, modernist devletin gücü ve iradesi önünde gerilemiş, yeni bir kul tipi olan yurttaş kul doğmuştur iktidarların baskısı altında. Modernite, nesnelliği meşrulaştıran bir düzlemdir. Öznellik dahi ortadan kalkar, özne dahi bir obje haline gelir modernite sayesinde. Bauman, “Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik modernliğin sloganıydı. Özgürlük, farklılık ve hoşgörü ise postmodernliğin ateşkes formülüdür der. Postmodern dönemde, kimliğe farklılık ve çeşitlilik gibi çekici çağrışımlar yüklenir ve bu dönemdeki kimlik kavramına yönelik yapısal bir dönüşümün gerçekleştiğini ve marjinal kimliklere bir eğilim olduğunu söylemek mümkündür.


Istvan Szabo‘nun 1981 yılında yapmış olduğu Mephisto filminde, Hendrik Höfgen adlı sosyalist ve idealist bir tiyatro oyuncusunun, sanatını icra ederken içinde bulunduğu korkunç baskı ve karmaşadan ötürü yaşadığı kimlik değişimini izleriz. Hendrik Höfgen, Nasyonel Sosyalistlerin iktidara gelmesiyle birlikte, modernizme karşı post-modernizm silahını kullanmış bir karakterdir. Filmin ilk 75.dakikasına kadar izlediğimiz Höfgen, artık neredeyse hayatını adadığı Faust oyunundaki “Mephisto” karakterine dönüşmektedir.

Klaus Mann’ın aynı adlı romanından uyarlanan eserde, canlandırılan oyunun neden Faust olduğu ve karakterin de bu bağlamda neden Mephisto olduğu noktasına gelecek olursak; Mephisto literatürde ya da dinsel öğretilerde alışılageldik “şeytan” kavramından daha farklı bir şeytandır. Faust’da olduğu gibi, filmin 75.dakikasındaki tiyatro sahnesinde de Mephisto kendisini şöyle tanıtır;

“Söyle bakalım kimsin sen?”
“O gücün bir parçasıyım, hep kötülüğü isteyip iyiliği yaratan.”
“Nedir bunun taşıdığı anlam?”
“Ben o ruhum sürekli yadsıyan. Ve haklıyımdır bunda, çünkü oluşan her şey yok olmayı hak eder. Bu yüzden daha iyi olurdu olmasaydı hiçbir şey, sizin günah sayıp yok saydıklarınızı yok etmenizden gelir tüm gücüm.”

Mephisto, kendisini Faust’a tanıtırken; aslında insan eylemlerinden ortaya çıkan bir şeytan olduğunu gösterir. Nazilerin iktidara gelişi de, baskı altında tiyatro yapmakta zorlanan Höfgen’i canlandırdığı Mephisto ile anlaşma yapmaya iter. Höfgen artık yoktur ve 75.dakikadan itibaren Mephisto denen şeytanı izlemeye başlarız. Sıkı bir devrimci ve sosyalist olmasına rağmen, modernist kimliğinden arta kalan tiyatro sevdasını sürdürebilmek adına nazilerle iş birliğindedir artık. Olan biten her şeyi görmezden geldiği gibi, “Varsın dünya çirkinliğe sürüklensin, tiyatro onu da aydınlatacaktır. Tiyatro ile evliyim ben.” diyerek; sanatın felsefesine de ihanet eder artık. Oysa sanat, sanatçının içinde bulunduğu her koşula rağmen kendisini ifade edebildiğini gösteren çılgın bir eylemdir.

Filmin son 20 dakikasında ise; Mephisto artık Hamlet’e evrilir. Höfgen, canlandırdığı her karakterle yeni bir kimlik kazanmaktadır adeta. Devlet tiyatrolarının müdür olan Höfgen, iktidarın da çok sevdiği ve ayakta alkışladığı Hamlet oyununun öncesi verdiği eğitimde, öğrencilerine şunları söyler.

“Hamlet, eylemsizlikle fikir arasında kalan çatışmadan doğmuştur.”


Hamlet, gerçekten de ifade ettiği gibi bir karakterdir. Amcası Cladius’u öldürmek için sürekli olarak eylemsizlik ve fikir arasında çatışma yaşamaktadır. Tüm sahnelerde de bir süre sonra Höfgen’in nazi generaline isyan edeceğini, yaşadığı krize ve travmaya artık son vermek istediğini ve neredeyse onu bir anda rezil edecek ve hatta öldürecek ataklar yapmak istediğini görürüz. Fakat Höfgen, fikir ve eylemsizlik arasında sıkışıp kaldığı gibi, Nazi generalinin istediği gibi biri olmaya devam eder. Kendi siyasi görüşleri, yapmak istedikleri yoktur ve asıl tiyatroyu yazıp yönetenlerin nazi iktidarı olduğunu ve Höfgen’in de onların tiyatrocusu olduğunu görürüz. Höfgen – Mephisto ve Hamlet arasında sıkışmış bir karakter vardır artık.

Filmin son sahnesinde ise, Nazi generalinin üzerine spot ışıklarını tuttuğu ve onu alay konusu yaptığı sahnede Höfgen şunu söyler;

“Neler oluyor, ben sadece bir oyuncuyum.”

Höfgen aslında bir tiyatro oyuncusu değildir artık. O ideallerinden vazgeçmemek uğruna, kimliğini değiştirmiş ve alter egosu olan Mephisto ile anlaşma yapmış bir Faust’dur. Yok oluşu da yine Mephisto gibi olacaktır. Hamlet gibi bir cinnet anına denk gelememesi de onun korkunç kaderidir artık. Üç kimliğin arasında sıkışan Höfgen’in modernizm ve post modernizm arasında kaldığı noktada yaşadığı buhran ise son derece trajik olmuştur. Kendisini dahi artık anlamlandıramamakta, kim olduğunu dahi anlayamamaktadır.
Kaynaklar: Hasan Bülent Kahraman – Postmodernite ile Modernite Arasındaki Türkiye

Sefa Demirocak Sinemaya olan ilgim, felsefe ve edebiyata olan ilgimle başladı yaklaşık 10 yıl önce. Özellikle sanat filmlerinin muhakkak pek çok filozofun fikirleriyle bütünleşerek oluştuğunu anladım. Yönetmenler kadar pek çok filozof ve yazarın da sinemaya katkı sağladığını görünce bu görsel sanatı hayatımın büyük bir kısmı haline getirdim. Her filmin kimliğimizi oluşturan bir parçası olduğunu anladığımdan beri filmleri bu gözle izliyorum.

Bir Cevap Yazın