Ana Sayfa ONLINE PLATFORMLAR The Queen’s Gambit: Dâhilikle Delilik Arasında

The Queen’s Gambit: Dâhilikle Delilik Arasında

The Queen’s Gambit: Dâhilikle Delilik Arasında
0

23 Ekim’de Netflix’te karşımıza çıkan The Queen’s Gambit, yönetmen koltuğunda Logan (2017) filminin senaristi, yapımcı ve yönetmen Scott Frank’in olduğu bir mini dizi. Dizinin ismi, dilimize Kraliçenin Gambiti olarak çevrilse de Vezir Gambiti olarak adlandırılan bir satranç açılışına deniyor aslında (Gambit, bir oyuncunun avantaj elde etmek için bir veya daha fazla piyonu ya da küçük bir taşı feda ettiği açılışlara denir).

Dizi, gerçek hayattan birçok satranç dahisinin etkisini taşısa da özünde Rus satranç ustası Boris Spassky’i mağlup ederek Dünya Satranç Şampiyonası’nı kazanan ilk Amerikalı satranç dehası Bobby Fischer’dan esinlenilerek oluşturulmuş. Fakat dizinin en ilgi çeken yanı ise erkek egemenliğinin yadsınamaz üstünlüğe sahip olduğu satranç dünyasının sınırlarını zorlayanın bir kadın olması.

Kadınların satranç alanında pek gözlenmediği bir dönemden, 60’lı yıllardan sesleniyor bize The Queen’s Gambit. Binlerce yıldır toplumsal gelişmelerin gerisinde, olaylara sadece gözlemci olarak kalması istenen kadının istediğini elde etmesi için erkeklerden daha fazla çaba göstermesi gereken bir dönem aynı zamanda. Karşı cinsin zaaflarından yararlanmayı bilen bu eril sistemin kadın üzerindeki yıkıcı etkileri de yaşanmakta hiç şüphesiz. Her engeli aynı soğukkanlılıkla karşılayamayan ve kendisine dayatılanların kurbanı olan binlerce kadının da varlığı söz konusu. Tıpkı köprü üstünde, üzerinde dumanlar tüten bir araba enkazının yanında kanlar içinde yatan Elizabeth’in annesi Alice gibi. 8 yaşındaki kızı ile ne yapacağını bilemeyen ve tüm umutlarını yitiren bu kadın, kızı Elizabeth kadar güçlü olamayan birçok kadından biri. Zekâ ve duygusallığın uzlaşamayan yapısı dolayısıyla matematik alanındaki başarısı onun hayatındaki boşluğu doldurmayacak. “Kendisine yetebilen kadın güçlüdür.” diyen Alice, kendisine yetmeyecek.

Yetenek, zekâ, hırs, çaba ve her şeyde olduğu gibi şansın küçük bir kızın hayatına nasıl etki ettiğine kurgusal kahramanımız Elizabeth Harmon’ın (Anya Taylor-Joy), diğer adıyla Beth’in deha ve delilik arasında gidip gelen yaşamı ile yakından tanık oluyoruz. Hayatı, satrancın gergin, gizemli, heyecan verici, bazen durağan bazen hızlı akan tüm özellikleri ile eş değer olan Beth, geçmişin silinmeyen izlerini de ruhunda taşıyan bir karakter. Flashback’lerle sık sık travmasının odak noktası küçüklüğüne, annesinin yanına gidip geliyoruz dizi boyunca. Katı ve keskin bakışlarında ise duygulardan ziyade zekânın izleri görülüyor. Onu diğerlerinden ayıracak olan yeteneği, zekâsı ile birleşince hayatının dönüm noktasını yaşıyor. Yerleşmek zorunda kaldığı yetimhanenin bodrumunda karşılaştığı hademe Shiebel ile tanıştığı satranç, onun vazgeçilmez tutkusu oluyor. Satrancın zihninde yarattığı dünya, onun sığındığı tek mekân artık. 64 kareden ibaret satranç tahtasına büyük hayranlıkla başladığı bu yolculukta, satrancı her şeyin kendi sorumluluğundaki tek yer olması sebebiyle benimsiyor hiç şüphesiz. Kurallarını kendi koyduğu, acılarından, mutluluklarından, zaferlerinden, yenilgilerinden sadece kendisinin sorumlu olduğu tek dünya. Bu dünyanın yıkılmaması için erkek egemen satranç kurallarını altüst ediyor. Turnuvalarda sadece kadınlarla karşılaşmanın ötesine geçiyor. Erkeklerin hâkim olduğu bu kapıdan bir kez içeri adım atıyor ve onları da kendisine hayran bırakan bir ilerlemeyle yoluna devam ediyor. Ancak büyük bir hırsla mükemmelliğe odaklanmış bu karakterin dahiliği deliliğini de her an yanında taşıyor. Bunu rayında tutan tek şey ise sakinleştiricileri.

Beth, travmalarla dolu geçmişine rağmen kendini satranç alanına her şeyiyle adıyor. Bunu yaparken karakterini sağlam temeller üzerine oturtuyor. Kendisine çok istediği Rusya yolculuğunda sponsorluk yapmayı teklif eden Hristiyan derneğinin hazırladığı anti-marksist basın açıklamasını okumayı reddederek tüm parayı iade ediyor. Çünkü satranç uğruna da olsa inandığı değerlerden ödün vermemeyi biliyor.

Dizi, güçlü kadın imajını odak noktasına alırken Amerika-Sovyet karşılaştırmasını da satranç üzerinden vererek politik göndermeleri de içinde barındırıyor. Sovyetlerin bu alandaki başarısının birlikte hareket etmeyi bilen güçlü takım anlayışı olduğu vurgulanıyor. Amerika’nın ferdiyetçi tutumu ise yenilgilerinin nedeni. Sovyetlerin üreten insana, kadına değer veren yanı; bireyin toplumsal bir varlık olduğu, toplumun, birlikteliğin, komün yaşamın gücü satranç üzerinden müthiş bir gerçeklikle aktarılıyor. Bunun doğal bir sonucu olarak da Amerika’da golf ve tenis kadar ilgi görmeyen satranç, Sovyetler’de her yaştan insanın ilgi duyduğu bir alan olarak karşımıza çıkıyor. Beth’in Moskova’da usta bir kadın oyuncu olarak karşılaştığı yoğun ilgi, kendi ülkesinde veya Avrupa’da hissedemediği muazzam duyguları yaşamasını sağlıyor. Öyle ki o büyük başarısının ardından Moskova’dan ayrılmak ona zor bile geliyor.

Dizide hayranlıkla izlediğimiz satranç sahneleri, ünlü eski Rus şampiyon Garry Kasparov ve dünyaca ünlü satranç eğitmeni Bruce Pandolfini’nin danışmanlığında hazırlanmış. Böylece dizi yanlış hamleler ve tutuşlara fırsat vermiyor. Dizinin seyir zevki, görsel bütünlüğü, satranca ilgi duyan izleyiciler için de hiçbir zaman bozulmuyor. Dizinin sinematografisine renk katan en keyifli unsurlardan biri ise seçilen müzikler. Dönemin ünlü sanatçılarından Peggy Lee, Shocking Blue gibi isimler diziye eşlik ediyor.

Küçücük bir çocuğun yetişkinliğine uzanan bu yolculuk, bize yoğun duygusal anlar da yaşatıyor. Beth’in zekâsı, mücadelesi, karakteri ve hayatındaki diğer kadınlar, toplumlar tarihinde kadının minik bir panoraması gibi aynı zamanda. Tüm hayal kırıklıkları, umutsuzlukları, yenilgileri, mutlulukları, tutkuları, delilikleri ve büyük çaba ile elde ettikleri, sıkı sıkıya tutundukları zaferleriyle kadınların panoraması bu.

Pınar Turan Bitmek bilmeyen bir yolculuk olan sinema, Alice'in Harikalar Diyarı'ndan kopup gelen bir parça benim için. Hayatımda yer ettiğinden beri, gözlerimi bu büyülü dünyadan hiç ayırmadım. "Sanki Harikalar Diyarı'ndaydı, ama gözlerini açtığında her şeyin o donuk gerçekliğe bürüneceğini biliyordu."

Bir Cevap Yazın