Ana Sayfa İnceleme Falstaff (1965): Sorumluluk ve Dostluk Arasındaki Kalın Çizgi

Falstaff (1965): Sorumluluk ve Dostluk Arasındaki Kalın Çizgi

Falstaff (1965): Sorumluluk ve Dostluk Arasındaki Kalın Çizgi 9.0
0

Yazıda, filmin içeriğine dair birçok sürprizbozan yer almaktadır.

Orson Welles, kuşkusuz ki sinema tarihinin en büyük dehalarındandır. Sanatın birçok dalıyla henüz çok genç yaşta tanışan yönetmen, aynı zamanda da usta bir aktördür. Orson Welles’in Shakespeare ile olan kadim bağı ise, yönetmenin günümüze ulaşan birçok uyarlamaya imza atmasına vesile olmuştur.

Shakespeare uyarlamaları konusunda en önemli isimlerden olan Welles’in, kendi filmleri içinde de favorilerinden olan Falstaff (Chimes at Midnight, 1965)’ın temel konusu, yönetmenin de belirttiği üzere: “Arkadaşlığın ihaneti”dir. Film, 5 farklı Shakespeare oyununun sentezidir. İçeriğinin büyük kısmı, Henry IV, Part I ve Henry IV, Part II’ya dayanan film; aynı zamanda Richard II ve Henry V’dan da metinler içermekte. Temelde de bu dört oyun, Shakespeare’in Henriad adlı dörtlemesini oluşturur. Filmde geçen metinlerin uyarlandığı bir diğer Shakespeare eseri ise The Merry Wives of Windsor’dur. Ralph Richardson’ın dış ses olarak yer aldığı filmde, Richardson’ın okuduğu metinler, tarihçi Raphael Holinshed’ın çalışmalarından alınmıştır.


Kral II. Richard’ı tahttan indirerek krallığı ele geçiren IV. Henry (John Gielgud), hükümranlığında zor günler yaşamaktadır. Ülke sınırlarında devam eden sorunlar ve kraliyete yakın ailelerle girdiği devamlı çatışmalar, kralı içinden çıkılması zor dönemlere sokar. Aynı zamanda yaşlanan Kral IV. Henry, oğlu Hal (Keith Baxter)’in; ziyadesiyle şişman ve çökmüş olan, palavracı Sir John Falstaff (Orson Welles)’ın himayesi altında yaşadığı, kaba ve sorumsuz hayatı onaylanmadan izliyordur. Genç prens, karşısındaki baba figürleri arasında seçim yapmak zorunda kalacağı, uzak olmayan bir gelecekten kaçar…

Chimes at Midnight, görkemli bir kostümlü drama olmasının yanında, Orson Welles’in teknik anlamda ne kadar büyük bir usta olduğunun kanıtı niteliğinde bir eser. Büyük bir prodüksiyon harikası olan film, hikâye anlatıcılığı konusunda da ders niteliğinde bir yapım. ‘Film içinde oyun’ mantığının kullanıldığını söyleyebildiğimiz filme, epizodik anlatılarla desteklenen tiyatro atmosferi hâkim. Özellikle Orson Welles’in gür sesinden dinlediğimiz tiratlar çarpıcı anlara sahne olurken, çoğu diyalogda o uzun, ağdalı Shakespearean cümleleri duymak, film için tam anlamıyla bire bir uyarlama diyemesek de; Welles’in ‘esere sadakat’ konusunda da titizliğinin bir yansıması.


Orson Welles’in kamera arkasında olduğu kadar önünde de devleştiği ve kendisine BAFTA adaylığı getiren performansı her anlamda büyüleyici. Çok boyutlu bir karakter portresi çizen yönetmen, filmin genel karakter yaratımı konusunda da çok başarılı bir işe imza atar.

Falstaff ile Hal arasındaki dostluk, filmin anlatı yönünden temel iskeletini oluşturuyor. Prens Hal bir yandan sorumluluklarından kaçan, hovarda bir karakterken; diğer yandan da soyluluğun getirdiği iç çatışmaları yansıtan bir asilzadedir. Falstaff ise fazlasıyla şişman, sahtekâr ve sürekli sarhoş olan ama tuhaf bir şekilde Hal’in kendisine karşı bağlılık hissettiği bir karakterdir. Zenginleri soyarak geçimlerini sağlayan Falstaff ve çetesinin yanına katılan Hal, ileride yüklenmesi gerekecek sorumluluklar yüzünden de zor seçimler yapmak zorunda kalır. Falstaff, Hal için herhangi bir dosttan da ziyade, aslında bir baba figürüdür. İkisi arasındaki bu bağ, diyaloglar üzerinden fark edilmese de özellikle son sahnede Falstaff özelinde fark edilir: Hal kral olduktan sonra yardım istemek için yanına gelen Falstaff, yine Hal tarafından kovulmasından sonra derin bir melankoliye girer ve kısa süre sonra da ölür.


Filmin belki de en çok üzerinde durulması gereken noktası, gösterişli teknik işçiliği. Kaydırmalı kamera hareketlerinden, genelden yakına çok yönlü değişen planlar, siyah beyaz film estetiği ile bütünleşen muazzam ışık kullanımı; filmin teknik yönünü büyük ölçüde besleyen unsurlardan.

Ambiyansın resimsel (pictorial) bağlamında yaratımı, ışık tasarımının hangi bağlam içinde ele alınacağıyla doğrudan ilintilidir. Doğal, sembolik, soyut veya dekoratif ışıklandırma tekniklerinin kullanımıyla resmin/imgenin niteliği ve anlamı belirlenmektedir (Millerson 2002: 244). Aydınlatmada ilk öne çıkan ‘ışık’ ve ‘gölge’ kavramlarıdır. Çerçeve içindeki daha aydınlık ve daha karanlık alanlar her çekimin bütün kompozisyonun yaratılmasına yardım eder ve böylece belirli nesnelere ve aksiyonlara seyircinin dikkat etmesi sağlanır (Bordwell ve Thompson 2009: 124).  


Yönetmenin filmde sıkça başvurduğu pedestal (kamera ile yukarıdan-aşağıya veya aşağıdan-yukarıya doğru dikey eksende yapılan harekettir) kamera hareketi, sahnelerde giderek artan epik ve çarpıcı etki oluşturmada büyük görev üstleniyor. Orson Welles’in imzası niteliğinde olan, yüksek pencereden süzülen ışık huzmesi ile oluşturulan geniş planlar da izleyiciye yönetmenin kimliğini hissettiren kadrajlar sunuyor. Filmin epik savaş sahnesi, bugün bile birçok filme referans gösterilebilecek tipte bir ustalık ürünü. Filmin önemli bir bölümünü kaplayan sahnenin prodüksiyon tasarımı ve kurgulanış biçimi, dönemin özelliklerini yansıtmada büyük rol üstleniyor. Zaman zaman kurgudaki bazı tercihler ve hızlandırılmış sahneler akışı bozan bir imaj yaratsa da genel anlamda filmin teknik yönden çok başarılı olduğunu söylemek mümkün.

Falstaff (Chimes at Midnight, 1965), kaynak metne sadık denebilecek bir Shakespeare uyarlaması olmasının yanında, bir Orson Welles filmi. Çoğu listede en iyi Shakespeare uyarlamaları arasında gösterilen bu büyük başyapıt, meraklılarını hayal kırıklığına uğratmayacak cinsten bir sinema deneyimi sunuyor.

Puanlama

9.0

9.0
Kullanıcı Oyu: ( 3 oylar ) 5.4

Bir Cevap Yazın