Ana Sayfa Eleştiriler Delibal (2015)

Delibal (2015)

Delibal (2015)
0

Yaptığı reklamlar ile adını sık sık duyduğumuz, Ali Bilgin’in yönettiği Delibal bu hafta vizyona girdi. Kameranın arkasındaki ve önündeki isimlerin iskeletini oluşturan ekip tamamen televizyon dünyasından geldiği düşünülürse, ortaya televizyon dizisi mi, akıllarda kalıcı bir aşk hikayesi mi yoksa içi şişirilmiş fakat tatminkar bir romantizmin mi çıkacağı merak konusuydu.

Delibal; türk sinema tarihinin olmazsa olmazlarından fakir kız zengin oğlan olgusundan yararlanarak bir kurgu çizmeye başlıyor. Çağatay Ulusoy’un canlandırdığı Barış özel bir üniversitenin mimarlık fakültesinde son sınıf öğrencisi. Aynı şekilde Füsun (Leyla Lydia Tuğutlu)ise aynı üniversitenin sosyoloji bölümünde burslu olarak okuyor. Fakirlik zenginlik kavramı dramatik boyutta değil, sonuçta her ikisi özel üniversitede yalnız biri burslu biri burssuz şekilde okuyor, en azından tahminler o yönde. Barış olması gerektiği gibi tembel, sorumsuz fakat neşeli bir karaktere sahip. Bir de bir grupta baterist olduğunu da eklemek gerek. Tabi bunu hobi olarak yapıyor. Beklediğimiz üzere Füsun Barış’ın aksine çalışkan ve ailesinin sosyo ekonomik yapısından ötürü bir şeyleri başarmak zorunda hissediyor. Zaten film boyunca sosyolojide bölüm birinciliğine oynuyor. Film başka bir klişe olan ilk görüşte aşktan yararlanarak yoluna devam ediyor. İlişkini başlama ve olgunlaşma evrelerini işleyerek daha çok eğlenceli ve dram barındırmadan filmin yarısı bitiyor. Diğer kısımda ise ilişki kaynaşıyor ve sorunlar kendini göstermeye başlıyor. delibal-page-bdf

İlk defa bir sinema filmi için yönetmen koltuğuna oturan Ali Bilgin dizilerde kazandıklarını sinemaya yansıtmaya çabalıyor. Zaten son yönetmeni olduğu dizide Çağatay Ulusoy’la beraber çalışmışlar. O dizide de Çağatay Ulusoy mimarlık fakültesinde okuyor. Kıdemli mimarlık öğrencisi olan Çağatay Ulusoy’un rolü için küçük tüyolar almasına gerek de kalmıyor. Filme genel olarak baktığınızda sahneler arasında kopukluklar çok göze batıyor. Bu da kurguda derin boşluklar oluşmasına sebep oluyor. Bu olay bir anda nasıl olgunlaştı diye kendinize 3-4 kez sorduğunuz oluyor. Bunun sebebi ise yönetmenin televizyon menşeli olmasından kaynaklandığı düşünüyorum. Bir sezon 2 saate sıkıştırılmış şekilde hissediyorsunuz.

Filmin güzel olan kısımları ise oyuncuların kendi sesleriyle söyledikleri şarkıların geçtiği bölümler. Fakat bu durum istismar ediliyor. Temponun düştüğü her an tempoyu tekrar yukarı çekmek için bu durum kullanılıyor. Hikaye iki gencin üniversite yıllarında geçtiği için ortaya kanı kaynayan, enerji dolu bir yapım çıkmasına sebep oluyor. Durağanlık neredeyse hiç olmuyor bu da filmden kopmamıza sebep oluyor.

Füsun’un akademik başarısızlığı için Barış’ı suçlaması ve filmin ikinci yarısında Barış’ın içinde bulunduğu travmatik durumun altının pek doldurulması dudak bükmemize sebep oluyor. Genel olarak baktığımızda oyuncularının popüler olması filmi popüler kılan tek unsur.  Bu da gişe başarısı olarak geri dönüş sağlayabilir. Tatminkar bir yapım olarak karşımıza çıkmasa da sinemada bu hafta vizyona giren filmler arasında izlemek için bir tercih olabilir. İyi seyirler.

Bir Cevap Yazın