Köpek Dişi / Dogtooth (2009)
Yorgos Lanthimos’un Efthymis Filippou ile beraber yazdığı ve kendi yönettiği Dogtooth; 2011 yılında Akademi Ödül Töreni’nde En İyi Yabancı Film kategorisinde yarışarak dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştı. O sene Incendies, Biutiful gibi hatırı sayılı filmler ile yarışması bile yönetmen için sağlam bir ilk adım olarak nitelendirildi.
“Köpek dişiniz düştüğü zaman bu evden gitmeyi (özgürlüğünüze kavuşmayı) hak edersiniz.”
Ailelerin çocukları doğduklarında onları koruyan bir tavır sergilemesini anlarsınız ki ilk aşama için doğru olan budur. Bu durum aşırıya kaçtığında nasıl bir manzara ile karşılaşacağımızı pek tahmin edemeyiz fakat Yunan yönetmen Lanthimos bu durumu bize göstermeyi deniyor. Altta yazılanlar spoiler niteliğinde olabilir. Yazının hakkının verilebilmesi için bu yola başvuruldu.
Çocuklarını dış dünyadan bağımsız, hiç bir şekilde somut veya soyut bağlantı kurmasını istemeyen bir anne ve bir babanın çocuklarını nasıl yetiştirdiğine aynı zamanda Lanthimos’un çekirdek bir aile üstünde çizdiği distopyaya tanıklık ediyoruz. Bu öyle bir distopya ki dış dünya ile bağlantı kurmamızı sağlayan cihazları farklı bir nesnenin ismi olarak görüyoruz (tuzluğa telefon deniyor). Sosyal çevre ile etkileşimleri olmadığından ötürü gördükleri rüyalarda etkileşimleri olduğu ortam o kadar yaratıcı olabiliyor. Paranın nasıl bir şey olduğunu dahi bilmiyorlar. Çünkü para anne ve baba için kötülüğü temsil ediyor. Bu yüzden çocuklara da öyle lanse ediliyor. Sadece beş kişiden oluşan küçük komünleri içinse değiş tokuş yöntemini tercih ediyorlar. Zaten kapitalist düzene hiç şahit olmayan çocuklar için bu yöntem oldukça yeterli oluyor.
Baba, oğlunun cinsel arzularını temel ihtiyaç kategorisinde değerlendiriyor. Dış dünya ile bağlantıları hiç olmamasına rağmen insan doğasından türeyen cinsel açlığı bastıramayacağını bildiği için kendince bir yol buluyor. Fakat aynı şeyi kızları için yapmıyor. Yönetmen ya burada çifte standart uyguluyor ya da erkeğin cinsel dürtülerini kontrol etmede kadına göre daha başarısız olduğunu göstermek istiyor.
Ufukları evlerinin bahçesinden ibaret olduğu için üstlerinden uçan uçağı taşınabilir bir nesne olarak görüyorlar. Perspektif olarak yukarda uçan cisim hakkında herhangi bir fikirleri olmuyor. Mekansal olarak sade ve beyaz ağırlıklı bir ortamı tercih ediyor yönetmen Lanthimos. Çocukların giydiği giysiler ise genel olarak beyaz giysilerden oluşuyor. Bu görünüş izleyiciye ara ara hastane ortamını çağrıştırsa da yönetmenin buradaki amacının kötülük değmemiş iyiliği yansıtmak olduğunu düşünüyorum.
Bahçelerine giren kediyi dahi herhangi bir şekilde önceden kategorize etmedikleri için düşman ilan ediyorlar. Baba kediyle baş etmenin yolunun havlamak olduğunu söylüyor ve onları bu doğrultuda eğitiyor. Baba, dışardan köpek alma gibi bir unsurdan hiç bahsetmiyor. Köpeği ancak annenin doğurabileceğini söylüyor. Tanrı kavramı da yerle bir ediliyor. Büyük ihtimalle para gibi dini de kötülük doğurabilecek bir faktör olarak görüyorlar.
Ailedeki hiç bir kimsenin kendine ait bir ismi yok. Burada toplumdaki kişilerin birey olmasının önünü tıkıyor. Çocuklarının özel hissetmelerini istemiyor anne ve baba.
Oyunculuklarda ise ortaya oldukça kaliteli işler çıkıyor. Her oyuncu oynaması gibi oynuyor. Yaratılan distopik ortamın havasını izleyiciye aktarmakta yönetmene çok yardımcı oluyorlar.
Filmin başından sonuna kadar izlediğimiz bu ortamda çocuklar hayvanlar gibi kafes altında tutuluyor ve evcilleştirilmeye çalışılıyor. Özgürlüğüne kavuşmaya çalışan her canlı gibi ailenin birinci kızı düzene bir ölçü karşı gelip asileşiyor. Kaçmanın yolunu arıyor. Kaçmayı becerdiği sırada bile içinde bulunduğu düzene ayak uydurup kaçabiliyor. Akılda bir iki soru işareti kalıyor. Baba ve annenin neden bu kadar paranoyak seviyesinde korumacı olduğunu anlamıyoruz. Dış dünyaya güvenmiyorlar ise bu tam olarak sebeplendirilmiyor. Ebeveynler mi hasta derecesinde paranoyak bunu da anlamıyoruz. Filmin geneline bakıldığında ortaya aklımızın tutulmasını sağlayacak bir eser ile karşılıyoruz. Dogtooth gibi yapımlar sinemayı sinema yapan filmler. Şu ana kadar izlemeye fırsat bulamayanlar için eşsiz bir seçenek olduğunu düşünüyorum.
Yorum(1)