Germany Year Zero / Almanya, Sıfır Yılı (1948)
Değişen dünya ve değişirken kendini kaybeden insanlık.
İtalyan Yeni Gerçekçiliği’nin temel taşlarından olan ve Rosselini’nin üçlemesinin son filmi Almanya Sıfır Yılı, savaş sonrası dünyanın, binaları ile beraber insanlığının da nasıl yorulduğunu, yıprandığını ve bozulduğunu gösteriyor. İtalyan Yeni Gerçekçiliği, Adem’den beri yolda olan insanlığın teknoloji ile kendinden uzaklaşarak bozgunculuk çıkardığını ve bu çıkan bozgunculuk neticesinde yenildiğini anlatıyor bizlere.
İlerleyen teknoloji beraberinde ilerleyen merhametsizliğin ve insanlık dışı durumların yaşanmasına sebebiyet vermiştir. Bozulan kişilikler, böylelikle sanatında en temel konusu olmuştur. Sanatın hakiki kollarından biri olan sinema da, böylesine dünya insanlığı tarihini etkileyen olayları kendisine dert ve dava edinmiştir.
Roberto Rossellini’nin, bilhassa kendisinin kurduğu bu kuram, kamerasını omzuna alarak savaş sonrası yıkıntılar içerisinde kalan sokaklara inmiştir. Ve insanlığın unuttuğu yolculuğunu hatırlatmak mahiyetinde sürekli karakterlerini oradan oraya yürütmüştür. Yürüyen karakterler, bazen dertlerini unutup salt yürümeye ve yola adamışlardır kendilerini.
Filmimizin kahramanı Edmund, 13 yaşında bir erkek çocuğudur. Ailesi ve evi, savaş esnasında yıkılmış ve annesini kaybetmiştir. Eski bir Nazi subayı olan genç ağabeyi değişen siyasi sistem neticesinde evden dışarı çıkmamakta, saklanmaktadır. Ablası ise, geceleri 20 mark eden-etmeyen sigara için *dışarı çıkmaktadır. Babaları ise, savaş esnasında hem tüm birikimini hem de sağlığını kaybederek yatalak bir hastadır. Ailenin geçimini, mezarlar da, yahut başka ayak işlerinde çalışarak sağlayan Edmund, biraz yağ, biraz un ve biraz çay için küçüklüğüne nazaran büyük işler yapmaya çalışmaktadır. Fakat bu, onun kaldıramayacağı bir sorumluluk halini alınca yine kaldıramayacağı başka şeylere yol açmasına sebep olmuştur. Yeni Gerçekçiliğin filmlerinde olduğu gibi, filmin ilk sekansları uzun yürüyüşler ile başlıyor ve film boyunca sürekliyürüyüşler devam ediyor. Edmund’un, uzun bacakları, sinirli ve memnuniyetsiz yüz ifadesi, filmin dönemi ile bir bütünlük gösteriyor. Edmund’un muhattap olduğu kişiler ise, dönemin sarsıcı etkilerinden sonra , oldukça acımasız ve merhametsiz kişilerdir. İnsanalar, toparlanmaya çalışırken, geçim için tüm eşyalarını ya biraz yemek ya da biraz mark karşılığında satmaktadır. Hatta, eskiden Nasyonal Sosyalist olan öğretmeni ile karşılaştığında, kendisine ait Adolf Hitler’in ses kaydının plağını satarak para kazanmışlardır. Böylelikle, toplumların fikirlerini, kendilerini adadıkları davalarını bazen, değişen şeylerin içerisinde karın açlığına vazgeçtiğini görüyoruz. Salt Hitler’e ait eşyalar değil, şehre gelen Amerikalı askerlere Hitler’in gezdiği yerler, turistik bir gezi edasında sergilenmektedir. Değişen dünya ve değişirken kendini kaybeden insanlık profilleri, Rosselini’nin kamera açısından hiç çıkmamaktadır. Savaşın götürüleri ile beraber Almanya ihtilalinin götürdüklerini Edmund’un babası şu şekilde ifade eder ; “birikimlerimi enflasyon, çocuklarımı ise Hitler aldı”. Bu çıplak gerçeklik, bir cümle ile savaş sonrası dönemi anlatmaya yetmektedir. Almanya’nın savaş sonrası görüntüleri Alman Edebiyatında da bir alan oluşturmuştur : “Nachkriegsliteratur” yani “Savaş sonrası Edebiyat” dönemi, Rosellini gibi diğer İtalyan Yeni Gerçekçiliği yönetmenlerinin edebiyattaki karşılığıdır.
Her şeyin sıfır olduğu bir yıl. Almanya savaştan çıkmış 0, enflasyon zirvede ekonomi çökmüş 0, insanlar her şeyini kaybetmiş 0, yiyecek bulmak karnını doyurmak 0, ahlak 0, küçücük bir çocuğun omuzlarına yüklenmiş insanlık 0 !