Hanım (1989): Değişen, Dönüşen İstanbul’un Hikayesi
Yönetmenliğini Halit Refiğ’in yaptığı ve başrolünde usta oyuncular olan Yıldız Kenter ve Eşref Kolçak’ın üstlenmiş olduğu 1989 yapımı film, 26. Altın Portakal Film Festivali’nden En İyi Yönetmen Ödülü’yle dönmüş olup büyük başarıya imza atmıştır. Film, eşini kaybetmiş olup tek başına yaşayan ve kedisinden başka kendine kimseyi yakın hissetmeyen Olcay Hanım’ın içinde yaşadığı İstanbul’un değişimi altında kalışını ve bu büyük şehirde görmezden geliniş hikayesini anlatır. Olcay Hanım eski bir köşkte yaşayan ve piyano öğretmenliği yapan yaşlı bir İstanbul hanımefendisidir. Kocası deniz subayı olan Kemal ise yıllar önce Dumlupınar kazasında ölmüştür ve aileden geriye kendisine Ülkü adında kızı kalmıştır ancak kızı onunla ilgilenmemektedir. Yıllarca aynı mahallede oturmuş olduğu Necmi kaptan ve Hanım adındaki kedisi haricinde dostu olmayan Olcay Hanım gün geçtikçe değişen, hissizleşen İstanbul’a ayak uyduramamaktadır. Zaten rahim kanseri olduğunu öğrenip tedavi olmayı da reddeden Olcay Hanım ölüm korkusuyla birlikte kedisi Hanım’ın sahipsiz kalacağından endişelenerek ona sahip aramaya çalışır ancak bu süreçte çevresindeki insanların ilgisizliğine ve değişimlerine tanık olacaktır.
“Senin yüreğin iyilik dolu Olcay; bu dünyada acı çekmeden yaşaman imkansız.” sözleriyle akıllara kazınan repliği yıllar önce Dumlupınar kazasında hayatını kaybetmiş Kemal Bey’in ruhunun Olcay Hanım’a söylediğini işitiyoruz. Filmin başrol karakteri olan Olcay Hanım; iyi niyetli, hayvanları çok seven, hayatın değişimine kapılmayıp değişmeyi ve zamanın dönüşümüne ayak uydurmayı reddeden bir kadındır. Kanser olduğunu öğrenmesiyle birlikte doktorunun ısrarlarına rağmen kızı ve ailesiyle konuşmayı istemez çünkü onlara yük olmaktan çekinir hatta bu yüzden tedavi olmayı da istemez ama bir yandan ölümden de korkmaktadır. Ancak artık kendisinin de bu diyardan gidip özellikle bu zamana kadar kendisini en iyi anlayan ve çok seven eşine kavuşma duygusu onu bu korkudan uzaklaştırır ve artık tek amacı neredeyse tek dostu olan kedisi Hanım’a kalacak güvenli bir yer aramak olacaktır. Ancak bu girişimlerde bulunmaya çalışsa da çevresindeki insanların gün geçtikçe sadece insanoğluna değil canlılara, hayvanlara karşı da acımasız olduğunu görmesiyle kahrolmaktadır. Özellikle deniz kenarındaki banka oturup kedisiyle konuştuğu sahnede dilinden şu sözler düşmektedir; “artık insanlık kalmadı.. dünya ne terbiyesiz olmuş, insafsızlık, acımasızlık herkese bulaşmış” sözleriyle Olcay Hanım’ın ve kedisinin değişen, dönüşen İstanbul’un altında ezildiğini anlayabiliyoruz. Filmin konusunun dünyanın yeni bir döneme girmesiyle birlikte Türkiye’nin bu döneme ayak uydurması, çevrenin ve ortamın değişmesi, bu değişimlere ek olarak insanlar arasında yozlaşmasının artmasıyla gelinen noktayı beyaz perdeye başarılı bir şekilde aktarıldığı görülür ve özellikle film, usta bir yönetmen olan Halit Refiğ’in ülkesine özellikle İstanbul’a bir isyanı niteliğindedir. Filminde yaratmış olduğu Olcay Hanım karakteri de bu isyanın seyirciye iletilmesinde bir araç olup yüreği sevgi dolu bu karakterin yaşadığı ortama ayak uyduramayıp onlar içinde kendisini yabancı hissetmesini ve sıkışmışlık halini görürüz. Usta oyucu Yıldız Kenter’in müthiş bir performansla oynayarak hafızamızda yer edindiği Olcay karakterini film boyunca derinimizde hissediyor ve aynı zamanda onunla sevinip onunla üzülüyoruz. Özellikle torunun yurt dışına okumaya gönderilmesini öğrenmekle birlikte belki de ölmeden önce onu son kez gördüğü sahnede “iyi adam ol, iyi.. bir insan için bu her şeyden daha mühimdir.” sözleriyle yüreklere bir kez daha dokunuyor.
Filmin özetine bakacak olursak film, İstanbul sokaklarının görüntüsü eşliğinde Olcay Hanım’ın kedisini güvenli bir yere teslim etmek amacıyla yıllardır tanımış olduğu bir kaç ailenin yanına gittiğini ancak değişen dünya ile birlikte toplumun dünya üzerinde yaşayan canlıları gün geçtikçe daha da görmezden geldiğini fark eden Olcay Hanım’ın büyük bir hayal kırıklığına uğradığı görülür. Filmin diğer başrol karakteri Necip Kaptan ise yaklaşık 40 yıl boyunca üzerinden ekmek yediği geminin artık yaşlandığını, hurdaya döndüğünü kabul etmek istemeyen bir usta gemici olup aynı zamanda yıllardır Olcay Hanım’a karşı sevgi besleyen bir adamdır. Olcay hanımın evine döndüğünde duvarların üzerinde ki fotoğraflara büyük bir özlem ile baktığı görülür. Olcay Hanım rahim kanserine yakalanmış olduğunu filmin ilerleyen zamanlarında öğrenir ve bunun üzerinde kedisi Hanım’ı güvenli bir yere bırakmanın çaresini ararken Necip Kaptan’da yılların emektarı olan gemisini kurtarmanın yollarını arar. Bu sırada değerli öğrencisi Canan’a piyano eğitimi verdiği sırada fenalaşır ve durumunun ciddi olduğunu daha iyi anlamaya başlar ve o günden itibaren kazada ölen eşi Kemal Bey’in ruhunu görmeye başlar ve onun bir gün kendisini alıp artık bu dünyadan gideceğini bilir. Hastalığının vücuduna yayılmasıyla birlikte Hanım’ı bırakmak istediği yerlerden birisi de evinde onlarca kediyle birlikte yaşayan Madam Siranuş’tur fakat son Ermenilerden birisi olan Siranuş’ta gün geçtikçe kendisine daha da yabancı olan bu şehri terk edip oğlunun yanına Amerika’ya gittiğini öğrenir. Filmin ortalarında Necip Kaptan’ın yıllardır iş yaptığı geminin de resmen çürüğe çıktığını öğrenir ve gemisiyle son İstanbul yolculuğunu Olcay Hanım’la birlikte yapar. Ardından yıllardan beri kendisini arayıp sormayan kızının evine geldiğini öğrenen Olcay Hanım bu duruma çok sevinmiş olsa da onunda zamanın değişimine ayak uydurup bambaşka bir insana dönüştüğünü fark eder.. Gün geçtikçe sağlık durumu daha da kötüye giden Olcay Hanım için ise artık pek bir çare kalmamıştır çare bu dünyadan kurtulmak, huzura ulaşmaktır ve isteği gerçekleşir. Bu hayatta en değer verdiği kedisi Hanım ise belki de kendisi gibi İstanbul’un korkunç durumundan kaçarak güvenli bir paltoya sığınmıştır.
Ayrıca İlginizi Çekebilir: Yeşim Ustaoğlu Sineması: Yollar, Anlar, İtirazlar
Hanım filmi, usta yönetmen Halit Refiğ’in anlatımı, başarılı tiyatro oyuncuları olan Yıldız Kenter ve Eşref Kolçak’ın yüreklere dokunan cümleleri, değişen ama güzelliği daima aynı kalan İstanbul görüntüleri ve hanım üzerinden hayvanlara, canlılara saygı göstermemiz gerektiğini ders niteliğinde aktaran, en önemlisi iyi insan olduktan sonra diğer pek çok şeyin önemsiz olduğunu dile getiren nadir ve eşsiz filmlerden birisidir.